Savcı, "bir kısım medya"nın susturulması için devletin kurumlarına başvuruyor.
Cumhurbaşkanından başbakana, miting meydanlarında "Eyyy Aydın Doğan" nutuklarından geçilmiyor.
Seçim yaklaştıkça AKP iktidarının hem muhalif, hem de tam olarak teslim alamadığı merkez medyaya saldırısı artıyor.
Bıçağın sivri ucunda Doğan Grubu ve "Paralelci" televizyonlarla gazeteler var gibi görünüyor.
İlk bakışta AKP iktidarıyla bu iki medya grubu arasında geçtiği sanılabilir bu kavganın.
Ancak medya sektörünü biraz da olsa bilenler için, işin aslının hiç de öyle olmadığı çok açık.
Bu kavgada iktidarın temel stratejik hedefi; var olan ve gelecekte var olacak bütün muhalif gazete, televizyon ve internet sitelerini tümüyle susturmaktır.
AKP bu seçimden tek başına bir iktidar çıkartırsa Türkiye gerçekten el konulmuş, kapatılmış gazetelerden, yayın yapamayan televizyonlardan oluşan bir mezarlığa dönüşecek.
Yok, tersi olur da AKP tek başına iktidarı alamazsa da yine bir gazete ve televizyon mezarlığı oluşacak bu ülkede.
Nasıl mı?.. Adım adım gidelim...
Savcılık bir yazı gönderiyor Ulaştırma Bakanlığı'na.
Savcıya göre "Paralel Devlet Yapılanması/Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'" iktidarı yıkmak için devlet olanaklarından yararlanıyor.
Bu nedenle devlet uydusundan yayın yapan "paralelci" medyanın susturulmasını istiyor:
"Devlete ait imkanları kullanan ve yayın yapan bu örgütün elindeki televizyonlar, radyolar, internet siteleri, devlete ait uydulardan yayın yapan her türlü görsel ve basılı yayınların topluma ulaştırılmasında devlet imkanlarının kullanılmasının engellenmesi için gereğini takdirlerinize arz ederim."
Yandaşlardan en Star'ı da bu başvurunun bir adım sonrasını yazmış zil takıp oynayarak:
"Edinilen bilgiye göre Ulaştırma Bakanlığı, Ankara Başsavcılığı’nın yazısını öncelikle MGK’ya sorma kararı aldı. Bakanlık, MGK’dan FETÖ hakkında detaylı bilgi talep etti. Bakanlık bir başka yazıyı da RTÜK’e yazdı. Bakanlık yazısında, Ankara Başsavcılığı’nın paralel medya hakkındaki tespitlerine yer verilerek gereğinin yapılması istendi. Böylece paralel medya için süreç başlamış oldu."
Bir de ayrıntı var devamında:
"Türksat uydusundan yayın yapan TV kanallarının engellenmesi girişimine tedbir olarak, Paralel Yapı bünyesinde tıpkı terör örgütü PKK’nın bir zamanlar MED TV ile yaptığı gibi, yurt dışından yayın yapacak bir televizyon kanalı kurdu. MC Haber adlı TV kanalının kuruluşu dün Paralel Yapı gazetelerinin birinci sayfasından duyuruldu."
Haberde devletin uydusundan kovulması planlanan "Paralel Yapı'nın sahip olduğu pek çok televizyon ve radyo kanalı"nın adları sıralanıyor; Samanyolu Haber, Burç TV, Bugün TV, Kanaltürk...
Bugün, "Paralel Yapı"ya dönük olan bu "TV susturma" girişimi, seçim sonrasındaki süreçte, AKP tek başına iktidarda kalırsa bütün muhalif TV'ler için de geçerli olacak.
Büyük bir ihtimalle; Halk TV, İMC TV, Hayat TV, Yol TV, Sokak TV gibi kanallar "devletin uydusundan atılma" tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Bırakın muhalif olmayı, sadece objektif yayıncılığın gereğini yerine getirmek isteyenler bile iktidarın "susturma" tehdidi altında olacak.
Böyle bir tabloda kim muhalif ya da objektif yayıncılık yapmaya cesaret edebilir ki?
Hem cesaret eden birkaç gözü kara girişimci çıksa bile belli ki devletin uydusunda yayın yapacak yer bulamayacaklar.
İşin televizyon yayınlarıyla ilgili durum bu.
Bir de el koyma meselesi var ki, bunun nasıl bir tehdit olduğunu en açık dile getirenler yandaş kalemşörler.
Nefret söylemiyle 'Akit' yapmış iktidar bülteninin başyazarı ise önce soruyor:
"Peki, birer 'terör örgütü' olarak kabul edilen 'El Kaide' veya 'Taliban'la ilişkisi olanların 'mal varlıkları donduruluyor' ise; 'Paralel Terör Örgütü' ya da 'Fetullahçı Terör Örgütü' olarak isimlendirilen ve 'Kırmızı Kitap'a da giren 'İhanet Çetesi'ne farklı mı davranılacak?.."
"Elbette farklı davranılmaz!.." diye yanıtlayıp kendi sorusunu, "Cemaat"in bankasının, okullarının,kargo şirketinin yanı sıra gazetelerine, televizyonlarına, haber ajansına el konulmasını istiyor.
Şimdi yeni bir yol gündeme geliyor anlaşılan.
Daha önce ekonomik nedenlerle TMSF'ye düşürülüp yandaş müteahhitlere verilen gazeteler ve televizyonlara yenileri eklenecek.
Memlekette ekonomik gerekçelerle el konulacak medya pek kalmadı. Bu kez Zaman, Bugün, Meydan gibi gazetelerle Kanaltürk, Samanyolu gibi TV'ler "Fetullah Terör Örgütü ile ilişkili" olduğu gerekçesiyle el konulacak; kapatılacak ya da yandaşlaştırılacak basın yayın organları arasına sokuluyor.
Bu yol bir kez açıldı mı, el konulan gazete ve TV'lerin sadece "Cemaat yanlısı" olanlarla sınırlı kalmayacağı kesin.
Silahsız tek kişiden bile "devleti yıkacak terör örgütü" üretme becerisine sahip olan bu devleti yönetenler, geçmiş iktidarların da birikimiyle her yayın organını bir "terör örgütü"ne bağlamakta hiç zorluk çekmezler.
Bakarsınız ki yarın "el konulma sırasına"; Sözcü, Taraf, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Yurt gibi gazetelerle, "yandaş" olmayan bütün TV kanalları girmiş.
Buraya kadar anlattığımız, gazeteleri ve TV'leri susturmak için Türkiye'yi bekleyen iki büyük tehlikeydi.
Birincisi, "terör örgütünü desteklediği" gerekçesiyle iktidarın beğenmediği TV kanallarının devletin uydusundan atılmasıydı.
İkincisi de, yine aynı gerekçeyle yandaş olmayan gazetelere ve TV'lere "terör örgütüyle ilişkili" suçlamasıyla el koymak...
Şimdi gelelim, Türkiye'de yayınlama özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, en temelde de bu ülke halkının haber alma, gerçekleri öğrenme hakkını tehdit eden üçüncü tuzağa; yandaş olmayan gazeteler kendilerini bayilere ulaştıracak dağıtım şirketi bulamayabilir!
AKP iktidarı gördü ki, bazı medya gruplarını biat ettirerek, etmeyenleri satın alarak ya da TMSF'ye düşürüp yandaş bir "iş adamı"na "emanet" vererek Türkiye toplumunu etkileyecek bir yayın gücü yaratamıyor.
Çünkü yandaş olan gazeteler satmıyor, haber kanalları izlenmiyor. Yandaşların tirajları ve reytingleri yerlerde sürüyor.
Elbette ihale alan bir "iş adamına" yanında bir de gazete ve TV vererek sorun çözülmüyor.
Bir de bunu beslemek gerekiyor.
Örneğin, bu yöntemle yandaş medyaya dönüştürdüğünüz bir gazetenin sürdürülebilir olması için ilan alması gerekiyor.
Birincisi Basın İlan Kurumu'ndan, ikincisi özel sektörden, üçüncüsü de kamu kuruluşlarından.
Bütün bu ilanların alınabilmesinde belirleyici temel faktör, o gazetenin tirajı.
Bu nedenle özellikle yandaş gazeteler, gerçekte sattıklarının çok üzerinde tiraj gösteriyorlar.
Bunu bazı "Cemaatçi" gazetelerin dağıtım şirketleri üzerinden bayilere ulaştırılarak oradan toplu alınıp dağıtılmasıyla karıştırmayın.
Bazı yandaş gazeteler bu yöntemi hayli aşmış.
Örneğin, gazeteniz 150 bin satıyor resmi rakamlara göre. Ama gerçek satışınız 19 bin.
Ne yapıyorsunuz, aradaki yaklaşık 130 bin gazeteyi kendiniz satın alıyorsunuz.
Biraz masraflı ama, sonunda bu para biraz eksilerek size geri dönüyor.
Sektördeki iddiaya göre işte bu masrafı da en aza indirecek yöntemler geliştirilmiş.
Diyelim 19 bin gazete satmak için 25 bin gazete dağıtmanız gerekiyor.
26 sayfalık gazetenizi 25 bin adet basıyorsunuz. Sonra 1.,2. ve 25.,26. sayfalarını bırakıp gazetenin içini boşaltıyor ve kendi satın alacağınız 130 bin gazeteyi, ön ve arka kapak ile kapak içleri olmak üzere dört sayfa basıyorsunuz. Böylece kağıt masrafını en aza indirmiş oluyorsunuz.
Böylece fırlıyor mu 19 bin satan yandaş gazetenin tirajı 150 bine, gerçekte 100 bin alıcısı olanın tirajı 350 bine...
Elbette bu yöntemin dışında henüz vakıf olmadığımız başka "tiraj şişirmece" numaraları da bulmuşlardır.
İşte bu yüzden "twitter fenomeni Fuat Avni" henüz yalanlanmayan şu mesajı atmıştı Mayıs'ın başında:
"Yezid, iki danışmandan gerçek tiraj ve etki gücüyle ilgili rapor istedi. Birbirini doğrulayan iki rapor Yezid'i öfkeden çıldırttı.
Zift Medyası'nın iki ayrı raporla gelen gerçek tirajları:
Sabah: 107000
Vakit: 33000
Akşam: 5500
Güneş: 7100
Yeni Şafak: 19200
Takvim: 24000
Star: 17600
Milat: 1000
Zift Medyası, tetikçilik yapmaktan öteye gidemiyor. Ve bu pahalı tetikçiliğin gereğini yapamıyor. Artık kimse onları ciddiye almıyor."
Şimdi gelelim Hürriyet meselesine.
Doğan Grubu'nun elinde dergiler, gazeteler, televizyonlar var ama, daha önemli birşey daha var; Yaysat.
Gazete dağıtımı çok masraflı bir iştir. Çok ciddi örgütlü olmak gerekir, her gün aynı mekanizmayı çevirip birkaç milyon gazeteyi, binlerce satış noktasına ulaştırmak için.
Türkiye'de günlük gazeteleri dağıtan iki pazarlama şirketi var. Biri Doğan Grubu'nun Yaysat'ı, diğeri de "Havuz Medyası"nın Turkuaz'ı.
Şu anda iki şirket birbirine rakip.
Ne kadar çok gazete dağıtırlarsa, maliyetleri o kadar düşürüyorlar.
Eğer biri "Ben senin gazeteni dağıtmam" derse, hemen rakip şirkete gidiyor müşteriler.
Şu anda Turkuaz, kendi gazetesi Sabah'ın yanı sıra; Akşam, Aydınlık, Birgün, Güneş, Habertürk, Milat, Özgür Gündem, Star, Takvim, Vahdet, Yeni Akit, Yeni Şafak, Yeni Çağ gibi gazeteleri dağıtıyor.
Yaysat'ın dağıtıkları arasında da Hürriyet, Zaman, Posta, Sözcü, Milliyet, Türkiye, Fanatik, Bugün, Vatan, Millet, Cumhuriyet, Taraf, Evrensel, Yurt gibi gazeteler var.
Görüldüğü gibi Turkuaz, birkaçı dışında çoğunlukla yandaş gazeteleri dağıtıyor.
Yaysat'ın dağıtım ağı içersinde ise çok az sayıda yandaş gazete yer alıyor.
Başta Hürriyet olmak üzere Doğan Grubu yayınlarının işlediği günahları ve sevapları (başka bir yazı konusu olduğu için) bir kenara bırakarak soralım:
Yaysat'ın yandaş bir sermayeye satılması, bir yolunu bulup "havuz"un eline geçmesi durumunda Türkiye'de yandaş olmayan, iktidarın istemediği, kızdığı muhalif ya da objektif yayın yapan gazeteleri kim dağıtacak?
Böyle bir durumda bütün gazeteler iktidarın emrindeki "Havuz Dağıtım Şirketi"ne mahkum olacak.
Yani iktidar kontrolündeki bir dağıtım, istediği gazeteyi okurlara ulaştıracak, istemediğini de ulaştırmayacak.
İşte bugün Doğan Grubu'nun, "amiral gemisi" Hürriyet'in iktidarın hedefi haline gelmesindeki en büyük nedenlerden biri de bu.
Türkiye'yi bekleyen tehlikelerden biri; muhalif gazetecilerin, objektif yayın yapan gazetelerin bir de dağıtım ağı ele geçirilerek fiilen susturulacak olması.
Tehdit, hapis, baskı, işten attırma, gazete sahipliğiyle oynama gibi basın özgürlüğünü derinden yaralayan yöntemlere böylece bir yenisi daha eklenecek.
Günlük dağıtımı bir gazetenin, hatta birkaç gazetenin örgütleyerek okura ulaşması imkansız denecek kadar güç ve yüksek maliyetli bir girişim.
Bu nedenle iktidar yanlısı olmayan gazeteler de işte bu yöntemle kapanmak zorunda kalabilir.
Buraya kadar anlattıklarımız, AKP'nin bu seçimden güçlü bir tek başına iktidar çıkartması durumunda Türkiye'nin nasıl bir gazete ve TV mezarlığına dönüşeceğinin ayrıntıları.
Ama bir de... Bir şık daha var.
O da, AKP'nin tek başına iktidara gelecek bir çoğunluğu 7 Haziran seçimlerinde sağlayamaması...
İşte o zaman da yine Türkiye bir gazete ve televizyon mezarlığına dönecek.
Ama o mezarlıkta bugünün yandaş medyası olacak.
Müteahhitlikten dönme yeni türedi gazete patronları ballı ihaleleri alamadıkça, oluk oluk akan kamu kaynakları kesildikçe bu gazetelerin ve TV'lerin kapılarına birer birer kilit vurulacak.
Ortada yine yüzlerce, binlerce işsiz gazeteci kalacak.
İşte 7 Haziran seçimleri öncesi AKP iktidarının kazansa da kaybetse de medya çalışanlarına, basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına dönük en büyük vaadi; gazete ve TV mezarlığı!