Sınırın iki yakasında da tam bir 'savaş hali' yaşanıyor. Kobanê'nin Türkiye sınırındaki batı ve doğu cephelerinde şiddetli çarpışmalar var. Suruç'ta ise tam bir 'mülteci seferberliği' yaşanıyor. Türkiye'nin dört bir yanından gelen Kürtler sınır boylarında nöbet tutuyor, tel örgünün hemen ötesindeki çatışma bölgelerinde toplanıyorlar. YPG'nin açtığı ateş sonrasında önce sevinç çığlıkları atılıyor, ardından bir alkış başlıyor; 'Biji Berxwedana YPG". Sınırdaki çatışmalar, tribünden izlenen bir maç heyacanıyla yaşanıyor.
İzli mermilerin kızıllığı akşamın alacakaranlığını yırtıyor. Sanki bir bayram kutlaması için havai fişekleriyle şenlik yapılıyor ama; burada göğe doğru değil, yatay olarak karşısındaki hedefe gidiyor mermiler. IŞİD çetelerinin mevzileri var hedefte. Arkasından doçkaların tok sesleri geliyor. Mermiler yağıyor IŞİD'cilerin üzerine.
Suruç'a 25 kilometre uzaklıkta, sınırın tam sıfır noktasındaki asıl adıyla Swedi, sonradan konma adıyla Karaca Köyü'nün sırtındaki tepelerde yüzlerce kişi toplanmış. Tam önlerinde sınır devriyelerinin avcı çukurları var. Sol tarafta Kobanê kentinin ışıkları görünüyor. Sağ tarafta IŞİD çetelerinin mevzilendiği Siftek köyü karanlığa gömülmüş.
Şwedi köyünün sırtında, fıstık ağaçlarının arasından tırmanılan tepe, Kobani savaşının batı cephesini bütün hatlarıyla görüyor. Hemen aşağıdan geçen 100 yıllık Bağdat Demiryolu rayları Türkiye ile Suriye sınırını belirliyor.
Herkes köyün tepesine toplanmış. Genciyle yaşlısıyla yüzlerce erkek var. Kimi zaman oturararak, kimi zaman ayağa fırlayarak, mermiler yağmaya başlayınca da eğilerek izliyorlar karşılarındaki savaşı.
YPG savaşçıları yoğun çatışmalardan sonra almış tepeyi. Geriye çekilen IŞİD çetesi Siftek Köyü'ne çekilmiş. YPG'nin hakim olduğu tepeden önce kırmızı bir ışık olarak izli mermiler yağıyor köyün üzerine. Sonra makinalı tüfekler taramaya başlıyor köydeki mevzileri.
Türkiye tarafındaki son tepeye toplananlar, IŞİD'in üzerine mermi yağdıkça önce sevinç çığlıkları atıyorlar, sonra bir alkış kopuyor. Arkasından hep beraber slogan atmaya başlıyorlar:
"Biji Berxwedana YPG."
Yani, "Yaşasın YPG Direnişi".
Bir savaşın bu kadar yakından, bu kadar canlı, hatta tribünden maç izler gibi sevinç çığlıklarıyla, alkışlarla, sloganlarla izlendiğine ilk kez tanık oluyoruz. Belli ki IŞİD çeteleri deplasmana çıkmış. Görünürde hiç sivil taraftarı yok. İnsanın "Passolig sadece IŞİD taraftarlarına mı uygulanıyor?" ya da "Seyircisiz maç cezası mı aldılar?" diye soracağı geliyor. Şaka bir yana bu manzara bile IŞİD'in buralara yabancı, YPG'nin kendi ülkesini, insanlarının hayatını savunan bir güç olduğunun belki de en basit ama en somut göstergesi.
Alkışlayanların, slogan atanların hemen önünde Türkiye'ye ait zırhlı bir araç duruyor. Askerler de aracın üzerinde bir yandan çatışmayı izliyor, diğer yandan sınırı kontrol ediyor.
Tepede toplananların arasında Suruçluların yanı sıra Diyarbakır, Mardin, Batman, Van gibi Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerden gelenler var. İlçeye gelenlerin amacı Kobanê'ye "canlı kalkan" olmak ve sınırdan IŞİD'e cephane, silah ve eleman geçişini engellemek.
"Sabahtan beri burada bekleyenler arasından 40 genç sınırı aşıp YPG'ye katıldı" diyor yanımızdaki bir Suruçlu. İnanmaz gözlerle bakarken, kalabalık arasında bir dalgalanma oluyor "Bakmayın", "Elinizle göstermeyin" gibi uyarılar geliyor. Anlıyoruz ki, bizim durduğumuz tepede duran gençlerden ikisi daha vurmuş kendini sınıra doğru. Tren yolunu aşıp, IŞİD çetelerinin kurşun yağmuru altında YPG siperlerine doğru koşuyorlar.
Demek ki doğruymuş.
Gençler koşa koşa savaşa gidiyor
Birazdan yine dalgalanıyor kalabalık. "Kobanê'nin ışıklarına bakın", "Bakın da nasıl yanıyor?" diye bağrırarak hepsi yönlerini doğuda kalan kente dönüp o tarafa doğru hareketleniyorlar. Önümüzde bekleyen askerler de dönüyor Kobanê'ye doğru "Ne oluyor?" diye. Bu sırada iki gencin daha arkamızdan fırlayıp ters yöne doğru koşarak sınırı geçtiğine tanık oluyoruz.
Bunlar, bölgenin 18 kentinden sınıra gelmiş, belki de o ana kadar YPG savaşçısı olmayı hiç aklından geçirmemiş, ancak orada karar verip bütün hayatını, geçmişini, ailesini arkasında bırakarak kendini bir savaşın ortasına atan gençler.
Yanımza gelen bir genç, "Birazdan yan taraftan da katılımlar olacak, çaktırmadan biraz aşağıya doğru yürüyüp tepenin batısına geçin" diyor.
YPG, IŞİD mevzilerine mermi yağdırdıkça sevinç doruğa tırmanıyor, herkes bir çatışmayı soluk soluğa izlemenin heyacanını yaşıyor.
İşin ilginci birkaç yabancı gazeteci dışında, Türkiye'nin haber kanallarından hiçbir televizyon ekibi yok. Oysa bir televizyon için tam görüntüye gelecek, aranıp da bulunamayacak bir malzeme var. Ancak Türkiye medyasının hem yazılı hem görsel kısmı Kobanê'yi ve burada yaşananları pek görmek istemiyor. Kobanê'nin sadece orada yaşayanlar için değil, Türkiye'nin dört bir yanından gelen Kürtler için ne anlama geldiğini ne anlamak ne de anlatmak istiyorlar.
YPG siperlerinden IŞİD çetelerine doğru atılan izli mermiler, bu kez Türkiye'deki tepeden çatışmayı izleyenlerin üzerine doğru yağmaya başlıyor. Başımızın üzerinden uçuşan kırmızı ışıklarden geriye doğru kaçıyoruz. Artık "silahlı çatışma izleme ustası" olan Kürtler "Bu bir uyarıdır, YPG savaşçıları 'geri çekilin, şimdi büyük çarpışma başlayacak, sizin olduğunuz yere mermi ya da havan topu düşebilir' diye uyarıyor. Artık gidelim" değerlendirmesini yapıyor.
Gecenin karanlığında gündüz tırmandığımız tepeden aşağıya doğru iniyoruz. Fıstık ağaçlarının arasına bıraktığımız arabayı güç bela bulup dönüyoruz Suruç'a.
Arkamızda bıraktığımız mermi izlerinin ışıltısından sonra Suruç'taki "mülteci hayatlar"ın sığındığı mekanların ölgün ışıkları ve ne yapacaklarını bilemeyen mültecilerin çaresizlikleri karşılıyor bizi.
Müslüm Haco da 15 kişilik ailesiyle Kobani'den Suruç'a sığınan binlerce mülteciden biri. Hayvancılık yapıyormuş. IŞİD'in bombardımanı kentteki yüksek binaları vurmaya başlayınca yok pahasına satmış hayvanlarını, 10 gün önce Suruç'a gelmiş.
"Devletin hiç yardımı yok" diyor, "Belediyeden battaniye, yatak verdiler. Yemeğimiz düzenli olarak geliyor. Kürt belediyesinden veriyorlar. Türk hükümeti IŞİD'e yardım ediyor. Onların verdikleri güçle IŞİD de bizi kesiyor."
Fadile Müslüm "Kanton küçücük bir yönetim" diye katılıyor konuşmaya "Bize neden saldırıyorlar? Komşuları Kürtleri sevmiyor. Oysa her halkın devlet kurma hakkı var. Bu hak Kürtlerden niye esirgeniyor? Evimizden yurdumuzdan uzağız, dünya bizden ne istiyor?"
Başka ailelerle birlikte yüksek tavanlı bir dükkana sığınmış Haco ailesi. Çocuklar, birazdan yatakları olacak minderler üzerinde oynuyor. Fotoğrafları çekilirken de sanki öğretilmiş gibi hepsi birden zafer işareti yapıyor.
Bunlar Ortadoğu'nun "savaş çocukları" ve bu yüzden ellerinden hiç eksik olmuyor zafer işaretleri.
"Kaç lira kira veriyorsun buraya?" diye sorunca "Hiç. Para almıyorlar bizden" derken yanındaki bir genci işaret ediyor. Mültecilerin yerleştiği dükkanın sahibiymiş gösterdiği Mehmet Eroğlu. Utana sıkıla "Burası bizim, kardeşlerimize verdik" diyor.
Biraz ileride Suruç Belediyesi'nin çok büyük bir düğün salonu var. Adı Avesta. İçeride 600 sığınmacı yaşıyor. Belli ki düğünlere ara verilmiş bu mekanda sığınmacı akını nedeniyle.
Her çağda, dünyanın her yerinde olduğu gibi savaşın, göçün acısını en çok kadınlar ve çocuklar çekiyor.
Onca sığınmacının arasında en hüzünlü duran, gözleri dolu dolu bakanlardan biri de Resmi'ydi. Altı çocuğuyla göçmüştü Kobanê'den. Belli ki sonuna kadar direnmiş, son anda göçmek zorunda kalmasına hayıflanıyordu bir yandan da.
"Ben bugüne kadar arkadaşlarımla aynı cephede savaşıyordum. Kobanê'nin toprakları üzerine yemin ediyorum ki hiç bırakıp gelmek istemedim. Yemek yapıyordum, savaşıyordum.Top sesleri giderek yaklaşmaya başladı. Her duyuşlarında haykırıyordu artık çocuklar. Bu yüzden geldim ama şehitlerimizi, savaşan arkadaşlarımızı bırakıp gelmek beni kahrediyor. Kobanê halkı devrim ve direniş ruhuyla topraklarını savunuyordu. Yüzlerce top ve tankla saldırdılar. Kobani çember içinde kaldı."
Resmi anlattıkça neden sonuna kadar ülkesi Kobanê'yi savunmak istediğini daha iyi anlıyor insan. Kobanê'de devrimden sonra kurulan komisyonlarda, halk meclislerinde görev almış Resmi.
"Esad'dan sonra kurduğumuz düzende demokratik bir yönetime kavuştu kantonumuz. Kendimizi kendimiz yönetiyorduk. Çok rahatlamıştı. Her gün geçtikçe sistemimiz oturuyordu. Özgürlük vardı kantonumuzda, herkes eşitti. Kadınlara yüzde 45 olan kota yüzde 50'ye çıkmıştı. Kadınlar özgürleştikçe cinsiyetlerine sahip çıktılar. Kendi kadınlıklarını anladılar. Önceden kadın var mı, yok mu? Devrimden sonra kadın olduğumuzu farkettik. Bu coğrafyada beş bin yıl sonra özgürleşti kadınlar.IŞİD'in amacı önce kadınları yok etmek. Kadınların elinden ölürlerse cennete gitmeyeceklerine inanıyorlar. Bu yüzden erkeklerden önce kadınlarla savaşıyorlar. Özellikle kadınlar öldürülmekten değil, IŞİD'in eline düşmekten, namuslarından korktukları için kaçıyorlar."
Resmi'yi altı çocuğuyla, kantonu için savaşmakla göçmek arasında sıkışıp kalmanın verdiği sıkıntıyla başbaşa bırakıp gidiyoruz.
Salonun hemen kapısında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi seyyar mutfak kurmuş. Sağlık hizmetlerini de Van Belediyesi veriyor.
Gerçekten Suruç halkı, bölge insanları ve BDP'nin yönettiği belediyeler büyük bir seferberlik ilan etmiş gelen mültecilere yardım etmek için. Ancak Türkiye'nin batısındaki, ortasındaki belediyeler bu konuda hiç duyarlı davranmıyorlar. "Biz etle tırnak gibi ayrılamayız" edebiyatı yapanların, iş yardıma gelince, ülkenin başka bir köşesinde yaşanılan sorunu ortaklaştırmada belli ki "manikür, pedikür edebiyatı"ndan öteye geçemiyorlar.
Gelen yardımları depolayan ve dağıtımını organize eden Suruç Belediyesi'nin görevlilerine "Türkiye'nin batısındaki bir belediyeden yardım gelmedi mi size?" diye sorunca hiç duraklamadan "Ataşehir Belediyesinden geldi bir tek" yanıtını veriyorlar, "Biraz da Şişli'den..."
İş bu noktaya geldikten sonra "Hani tasada ve kıvançta ortaktık" diye sormanın hiç alemi yok elbette. Ancak Türkiye'nin batısındakilerin; sadece Suruç'ta değil, Kobanê'de de yaşanılanlara, böylesine büyük bir soruna duyarsız kalması, "Kürdün Kürtten başka dostu yok" inancının bölge insanında giderek yaygınlaşmasına yol açıyor.
Kobanê'yle Suruç arasındaki 25 kilometrelik sınıra Türkiye'nin dört bir yanından gelip dağda bayırda yatarak gece gündüz etten duvar ören Kürtlerin bu koşullarda attıkları bir slogan başka bir anlam kazanıyor:
Kürtçede slogana dönüştürmeye uygun kafiyeli bu sözün Türkçe meali, "Kürdistan Birdir, Sınırı Tanıma, Rojova'ya Geç!"
Zaten öyle de oldu. Son birkaç günde bile yüzlerce Türkiyeli Kürt gencinin amansız çatışmaların olduğu bölgelere doğru koşa koşa gittiğine tanık olduk.
Artık Suruç'la Kobanê arasında varolan tel örgülerin, mayın tarlalarının yani görünen sınırın bugün hiçbir anlamı kalmadı. Ancak Türkiye'nin batısıyla bugünkü Suruç ve ötesi arasında oluşan görünmeyen bir sınır, giderek aşılması güç bir "utanç duvarı"na dönüşüyor.
Hayatın bu anı, tarihe bu coğrafya insanları hakkında hiç de yanlış olmayan bir not düşecek böyle giderse:
"Ülkelerinin bölünmesinden öylesine korkuyorlardı ki sonunda görünmeyen utanç duvarları örme ustası oldular."