Tecavüze ve kadın cinayetlerine karşı çıkmayı; AKP yandaşları kendilerine karşı yeni bir "darbe girişimi" olarak algıladı. Haklılar da. Türkiye'nin götürülmek istendiği bataklıkta tecavüz de var, kadın cinayeti de... Hatta kadınların cariye yapılması, köle olarak pazarlarda satılması da 'fıtrata' uygun. Suçüstü yakalanmanın telaşı içindeler.
Senaryo dehşet verici...
Gencecik bir kadının vahşice öldürülmesi üzerine üretilen komplo teorisi bu dehşetin başka bir boyutu.
Bir "yazar", hem de bir "kadın yazar" yaşanılan bu vahşet üzerinden öyle bir komplo teorisi üretiyor ki...
"Özgecan'ın ailesi Tunceli'den gelmiş. Tunceli bir Alevi ailenin kızı!
Velhasıl Dersim'li!!..
Kızı öldürenler Ağrı doğumlu!
Bir diğer ayrıntı ise kız yanında biber gazı taşıyor! Demek oluyor ki bu noktada kızın tepkisini bilenler var!!!
Herhangi bir minübüse binmiyor kız. Oradan bir jandarmanın(!) çevirdiği bir minübüse biniyor!
İşin ilginç yanı işin içinde neden jandarma var(!)...
Kitle eylemleri oluşturmak için uygun bir konu seçilmiş gibi görünüyor!!!...
Ve olayı hemen Selahattin Demirtaş'ın sahiplenmesi!.. oldukça manidar..."
(Mantık, ifade ve imla bozukluklarını aynen korudum. C.B.)
Bu kadar kısa bir yazıya, bu kadar çok iğrençliğin sığdırılması ancak büyük bir telaşın travmasından kaynaklanabilir.
Bu komplo senaryosunda Dersimli Aleviler var, Ağrılı Kürtler var, jandarma var, Kürt siyasal hareketinin lideri Selahattin Demirtaş var...
Anlatılmak istenen şu; bu ülkede kitlesel gösteri olsun diye, hatta askeri darbe yapılsın, AKP iktidarı devrilsin diye; jandarma destek oldu, bir Kürt erkek "tecavüz süsü" vererek bir Alevi genç kadını öldürdü, Demirtaş da bu olayı sahiplenerek kitleyi ayaklanmaya çağırdı.
Bu, "fıtratı"na cürmü meşhut yapılanların şuursuzluğu olabilirdi ancak.
Ama oldu, gerçekten de oldu!
Özgecan'ın vahşice öldürülmesi, AKP'nin Türkiye'yi sürüklemek istediği karanlığı teşhir etti.
Oynanan oyunu tüm koordinatlarıyla ortaya çıkardı.
Bu yüzden AKP'liler kendilerini suçüstü yakalanmış gibi hissediyorlar.
Haklılar da; suçüstü yakalandılar!
Arsız, yüzsüz, fütursuz her insanın suçüstü yakalanınca gösterdiği olağan tepkiyi veriyorlar.
"Suçluların telaşı içinde" saldırıyorlar; batılı değerlere, laikliğe, uygar bir hayata, kadınlı erkekli ortak bir yaşama saldırıyorlar.
Sanki suçlu öldürülenlermiş gibi; "mini etek giymesinler", "batılı hayat tarzı sürmesinler", "laik olmasınlar" diyerek katillere dolaylı bile değil, direkt destek veriyorlar.
Bütün bu yaşanılanlardan kurtulmanın yolu olarak da bize "Müslümanlığın devri saadeti"ni gösterip aslında bu ülkeyi Ortadoğu bataklığına, İslamiyetin yüzlerce yıldır süren kanlı karanlığına sürüklemek istiyorlar.
İşte bu telaşla tweet atıyor "başkanın türkücü şeysi":
"Siz de mini eteği giyip soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksın."
Mantık yine aynı; batılı hayata özenip mini eteği giyen kadınlara laikliğin ahlaksızlaştırdığı tacizci erkekler saldırır!
Çözüm de belli bu mantıkta; kadınlar kara çarşafı giyip Mekke'ye doğru yola çıkacak ama, erkeklerin arkasından yürümek şartıyla!
Ama gerçek hiç de öyle değil.
Pippa Bacca, "Barış Gelini" olarak dünya barışı için, üzerinde beyaz gelinliğiyle Milano'dan çıkmıştı yola.
Mini etekli falan da değil.
Slovenya, Hırvatistan, Bosna ve Bulgaristan'ı burnu bile kanamadan geçip, Türkiye'de tecavüz edilip öldürüldü 2008.
Demek ki bu "Başkanın türkücü şeysi"ne göre Slovenya'da, Hırvatistan'da, Bosna'da ve Bulgaristan'da erkekleri laiklik ahlaksızlaştırmamış, saldırgan tacizci hale getirmemişti de, Türkiye'de mi laiklik ibadetin yerine tecavüzü koymuştu!
Dağdan, taştan, ölüden, diriden rant çıkarmaya alışkınlar ya...
Kadını bir "şehvet objesi" olarak gören anlayışlarının yarattığı bu vahşetin çözümü olarak yine kendi yaşama biçimlerini dayatmaya kalkıyorlar.
Yıllardır toplumun Ortadoğu'ya dönük genetik hafızasıyla oynaya oynaya , "Neo-Osmanlı" düşleri kura kura geldiler bu güne.
Yarattıkları olmasa da, besleyip büyüttükleri, tecavüzcü, kadının kahkahasına bile düşman, altı yaşındaki kız çocuklarından, anasının diz kapağına kadar her şeyden tahrik olan "şehvet düşkünü" erkekler topluğunun egemen olduğu toplumsal yapıyı kafalarının arkasındaki "stratejik derinliğe" bir adım daha yaklaştırmak için bir de "idam cezası"nı hortlatmak istiyorlar.
Bizi köhnemiş bir şark zihniyetine teslim etmek isterken Özgecan'ın yakılarak katledilmesiyle suçüstü yakalananlar telaşla çenemizi bile kapatmaya çalışıyorlar.
"Başkanın gazeteleri"den birinin "kadın" yazarının kapıldığı paniğe bakın:
"Müslüman ülke, tecavüz... Fırsatçılığına soyunmayın, Amerika'da her iki dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Şimdi çenenizi kapatın."
Yavuz hırsız ya!.. Yakalayana kızıyor "fırsatçılık yapma" diye. Bir de talimat veriyor:
"Çenenizi kapatın!"
Bu kadar pişkin ve arsız olmak için "siyasal İslamcı" olmak gerekiyor herhalde.
Zaten bu kafada olanlar çalarken de, ne idüğü belirsiz, türeme para sahiplerinin önüne rüşvetle yatarken de aynı yüzsüzlükteydiler.
Hatta Yüce Divan'a gitmemek için direnirlerken Meclis'te yapılan oylamada sanki oy atmıyorlardı da, barbut masasında zarlara tükürüp sallıyorlardı.
( Yazıda 'Başkanın gazeteleri','başkanın medyası', 'başkanın türkücüleri' diyorum, çünkü artık bunlar AKP'nin yandaşı, yalakası olma aşamasını çoktan geçtiler. Artık hepsi AKP'nin değil, 'Başkanın' yandaşı, yalakası. Çünkü herhangi bir AKP'liyle 'Başkan' karşı karşıya gelecek olursa, görün bunlardaki AKP düşmanlığını siz. Örnek istiyorsanız, 'Başkan'a rağmen görevinden istifa eden MİT Müsteşarı Hakan Fidan olayında 'Başkanın medyası'nın takındığı tutuma bakınız. Daha da arkası gelecek, unutmayın.)
Hani "başkanın kadın kalemşorü" diyor ya "Amerika'da her iki dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Şimdi çenenizi kapatın" diye...
Hatta "başkanın tetikçisi olan" gazete Özgecan cinayetini fırsat bilip kadınlara modern giyim öneren yazarlara, televizyonculara saldırıyor ya:
"Sizin önerdiğiniz yaşama biçimi yüzünden öldüler."
İş sadece tetikçiliği neredeyse gerçek anlamda yapacak kadar bilenen bu kalemşorlerle sınırlı kalsa iyi.
Diyanet İşleri Başkanı'nın iki tweeti yayınlandı.
İkisinde de dikkat çeken bir niteleme vardı.
Özgecan'ın öldürülmesini kınarken "zalim ve gaddar bir kültür", "bu meş'um kültürün tehditleri" vurgusu yapıyordu Diyanet İşleri Başkanı.
Bahsedilen bu kültür, sakın AKP yandaşlarının suçluluk telaşı içersinde taşlamaya kalktıkları "batı tarzı yaşam kültürü" olmasın!
Dikkat ederseniz, suçüstü yakalandıklarında kendilerini savunmak yerine, "durduğunuz yer yanlış, bizim olduğumuz yere gelin, yoksa çenenizi kapatın" arsızlığı içindeler.
İyi de; hayatın kendisi, bilimsel araştırmalar, uluslararası veriler bütün bu söylenenlerin koskocaman bir yalan olduğunu gösteriyor.
Uluslararası Af Örgütü'nün rakamlarına göre dünya çapında bir yıl içinde 1923 idam cezası verilmiş.
Bu cezanın en fazla uygulandığı ülkelerin başında Çin, ABD, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Ortadoğu ve Arap Yarımadası ile Afrika ülkeleri geliyor.
"Başkanın kadın kalemşoru"nün yazdıklarıyla bu verileri bir araya getirip bir saptama yapmak gerekiyor:
Dünyanın en gözü kara tecavüzcü erkekleri ABD'de. İdam cezasına rağmen iki dakikada bir kadına tecavüz ediyorlar.
İşin gerçeği şu ki, kadınlara tecavüz sıralamasında ABD üçüncü grup ülkeler arasında yer alıyor.
Dünyada kadınların statüsü üzerine en ayrıntılı çalışmaları yapan Woman Stats Project'in verilerine göre, birinci grupta yer alan ve her 100 bin kadından 60'ının tecavüze uğradığı birinci grup ülkeler arasında bakın kimler var:
Afganistan, Hindistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Yemen, Irak, Suriye, Ürdün, İran, Sudan ve diğer Afrika ülkeleri...
Yani hemen hemen hepsi toplum düzenlerine İslam'ın egemen olduğu, Çin ve ABD dışında idam cezalarının en yaygın uygulandığı ülkeler bunlar.
Kadınlara tecavüzde ikinci grupta yer alan Çin, Vietnam, Laos, Tayvan, Güney Kore ve Tayland da yine idam cezasının en fazla uygulandığı ülkeler arasında yer alıyor.
İşte bu "yandaş" , "kadın" yazarın sözünü ettiği ABD ise kadına tecavüzde üçüncü kuşakta yer alıyor ve idam cezasının en fazla uygulandığı ülkelerin başında geliyor.
Özgecan'ın vahşice öldürülmesi, AKP yanlılarını "suçluların telaşına" düşürdü.
Çünkü suçüstü yakalandılar.
Özellikle son 13 yıl dokudukları toplumsal yapının yol verdiği bu vahşi cinayet, var olan iktidar anlayışının nereye götüreceğini deşifre ederken, büyük arsızlıkla, böyle bir cinayetin sırtına binerek kadınlara kendi kafalarındaki yaşama biçimini dayatıyorlar:
"Batılı yaşama biçiminden vazgeç, açık saçık giyinip erkekleri tahrik etme. Örtün. Okumayı, çalışmayı bırak evinde erkeğinin kölesi ol! Yoksa öldürülürsün!"
Bıraksalar, AKP'liler yüzsüzlüğü arsızlığı ele alıp "tecavüzcü bir erkek toplumu oluşturmanın" fetvasını vereceklerdi.
İş; kadınları "pembe otobüslere" bindirmeye, karma eğitimi kaldırmaya kadar varacaktı ki, parti üst yönetimi gelen tehlikeyi gördü.
Yoksa AKP'liler fütursuzluklarını IŞİD modeli bir toplum yapısı önermeye kadar vardıracaklardı.
Artık dinlerdik kendilerinden "kadınların cariye olmasındaki faziletleri", "köle pazarındaki kadınların neoliberal piyasalardaki değer değişimini", "kadınların, ayaklarını yıkadıkları kocalarının eve getireceği bereketi..."
Ama kadınlar öyle bir ayaklanmıştı ki, ileri attıkları adımı şimdilik geri çektiler.
Cumhurbaşkanı kızlarını gönderdi, Başbakan vahşi cinayeti kınadı, kabinenin tek kadın bakanı protestolar arasında acılı aileyi ziyarete gitti.
Sonunda bu tecavüz şakşakçıları, vahşet destekçileri; bir kadının yakılarak öldürülmesindeki sorumluluklarını karşısındakilerin üzerine atarak, "dış güçler"den destekli bir "Gezi komplosu"na çevirmeyi başaramadılar.
Ama henüz tehlike geçmiş değil.
Kanlı bir ortaçağ karanlığı, pusuya yatmış, toplumu kapana kıstıracağı yeri bekliyor.
Özgecan cinayetinde şimdilik suçüstü yakalandılar.
Bu telaşları da, saldırganlıkları da 'fıtratları"nın cürmü meşhut olmanın travmasından.