Cizre'de bir çocuğun cansız bedeninin günlerce derin dondurucuda saklandığını hatırlayınca, Silvan'da neden derin dondurucuların kurşunlandığı, bombalandığı daha iyi anlaşılıyor.
Asıl adı Cizire Botan'mış. Nüfusa da öyle yazdırmak istemişler. Kabul etmemiş nüfus memuru. Çaresiz "Cemile" diye geçmiş kayıtlara.
Cizre'de sokağa çıkma yasağı başlayıp elektrikler kesildikten sonra Özel Harekat Timlerinin zırhlı araçları iki mahalleye operasyona başlamışlar.
Cizire Botan'ın evleri bu iki mahalleye bakan yamaçtaymış. Kentte elektrik olan az sayıda yerden biri de onların sokağıymış.
Biraz yukarıdan baktıkları mahallelere operasyon başlayınca yamaçta oturanlar sokağa çıkıp; tencere, tava, çanak, çömlek ne geçirdilerse ellerine büyük bir gürültü çıkarmaya başlamışlar protesto amaçlı.
Cizire Botan da katılıyor protestoya. "Çanak çömlek çalıyordu o da. Hatta o an gülerken görüntüleri de var" diye anlatıyor annesi Emine Çağırga:
"Birden 'vıy anne' diyerek kapıya yığıldı. Zırhlı polis araçlarından ateş açılıyordu üzerimize. Evin içine çektik. Eli elimde sabaha kadar koynumda yattı. Ertesi gün sıcaktan bedeni şişmeye başlayınca evdeki gıda dondurucusuna koyduk."
Cizre'de dokuz gün süren sokağa çıkma yasağı; mahallelere, evlere saldırıyı, kurşunlamayı, havan topu yağdırmayı, keskin nişancılarla insan avlamayı burada kalarak bire bir izleyen HDP Şırnak Milletvekili Fasal Sarıyıldız "Burada tam dokuz gün cehennemi yaşadık" diyor:
"Tam anlamıyla devlet şiddetinin teröre dönüştüğü bir cehennemi yaşadı Cizre. Elektrik, su kesildi. Tüm haberleşme kanalları kesilerek Cizre dünyadan koparıldı. Buraya binlerce Özel Harekatçı sevk etmişlerdi. 21 sivil öldürüldü dokuz günde. Bu insanların tümü ya kapısının önünde ya da mahallesinde öldürüldü. 15'i ateşli silahla ve kafasından tek kurşunla vurulmuştu. Altısı da ambulansların girmesi engellendiği için hayatını yitirdi. Filistin-İsrail savaşında bile olmuyor bu. 100'ün üzerinde insan da yaralandı. Öldürülenler içinde tek bir silahlı kişi yoktu. Dördü beşi gençti. Gerisi de 35 günlük bebekten, 80 yaşındaki insana kadar tümü sivildi. Dokuz gün boyunca tek bir eczane, tek bir fırın açık değildi. Çatılardaki tam 240 su deposu patlatıldı. Küçük bebekler sokaktaki su birikintilerini içtiler. Sokağa çıkma yasağı kalkınca kurşunla vurulmuş yüzlerce güvercin ve kedi ölüsüyle karşılaştık. Hareket eden her şeye ateş etmişlerdi."
Cizre'de, HDP ve DBP ilçe merkezlerinin bulunduğu bir binadaki salonda anlatılıyordu bütün bu yaşananlar.
Cizre'de yaratılan cehennem anlatılırken Barış Bloku'nun çağrısı üzerine bölgede yaşananları incelemek amacıyla Türkiye'ye gelen heyet üyeleri tek bir sözcüğü kaçırmamak için titizlikle not alıyordu. Ancak yüzlerindeki ifadenin ortak çizgisi büyük bir şaşkınlıktı. Belli ki dinledikleri onlara yaşanması imkansız olaylar gibi geliyordu.
Türkiye'den katılanlarla birlikte heyette HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Barış Bloku Eş Sözcüsü Nuray Sancar, Nükleer Savaşların Önlenmesine Karşı Doktorlar Birliği Avrupa Başkanı Dr. Angelika Claußen, Almanya Barış Örgütü'nden Prof. Dr. Ursula Schumm-Garling, Sol Parti Federal Milletvekili Inge Höger, Avusturya Yesiller Partisi Miletvekili Berivan Aslan, Hollanda Sosyalist Parti Milletvekili Saadet Karabulut ile Avrupa'dan çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, Avrupalı gazeteciler vardı.
HDP milletvekilini dinleyen heyetin Avrupalı üyelerinden bazıları merak edip soruyor:
"Bu kadar kişinin öldüğü yere başbakan ya da bakanlar gelmedi mi?"
Bu sorunun yanıtını "Hayır" diye vermeden önce nedense gülmeye başlıyor Cizreliler.
Almanya'dan gelen Sol Parti Federal Milletvekili Inge Höger "beklentilerinin ötesinde bir dehşete" tanık olduğunu anlatıyor:
"Erdoğan ve AKP Hükümetinin silahlı güçlerle halka savaş açtığını gelmeden önce biliyorduk. Bir dahaki seçimi kendi lehine çevirmek için HDP'nin çok oy aldığı yerleşimlere saldırdığını biliyorduk. Böyle bir dehşet beklentim vardı ama gelip gördükten sonra okuduklarımdan, duyduklarımdan daha çok etkilendim. Erdoğan ve AKP'nin anayasaya karşı, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek, parlamentodan bile karar çıkartmadan böyle uygulamalar yaptığını görmek bizim için önemliydi. Günlük hayatlarını sürdürürken burada yaşayan insanların kısıtlı da olsa ihtiyaçlarını karşıladıklarını düşünüyorduk. Ama öyle olmadığını gördük."
Cizreliler, heyet üyelerine kentin sokaklarını, barikatlarını, hendeklerini geziyor.
Dokuz günlük sokağa çıkma yasağı konulmadan kısa bir süre gezdiğimiz sokaklardan, mahallelerden çok daha farklı bir yerle karşılaşıyoruz. Hemen her kapının, her camın, her duvarın üzerinde mermi izleri sayılamayacak kadar çok. Her yer taranmış sanki. Kimi evlerin duvarlarına top mermileriyle gedikler açılmış.
Ancak dokuz gün süren "hendekleri doldurma, barikatları kaldırma" operasyonu belli ki ters tepmiş. Hendeklerin çoğu duruyor, barikatlarsa daha tahkim edilmiş, daha yükseltilmiş. Hatta barikatlardan birinin üzerinde; bir elinde yeşil, kırmızı, sarı bayrak, diğer elinde plastik bir kalaşnikof tutan kapüşonlu bir mankenle bile karşılaştık.
Barış Bloku'nun çağrısı üzerine Türkiye'ye gelerek bölgede inceleme yapan heyetin Mardin'de başlayan yolcuğu önce Nusaybin'deki sokağa çıkma yasağına tanık olmalarıyla, bu yüzden kente sokulmamalarıyla, köy yollarını kullanarak ilçenin önlerine kadar gelmeleriyle sürmüştü.
İkinci durak olan Cizre'de ise dokuz gün süren sokağa çıkma yasağının, ablukaya alınan bir kentin, sokaklara, evlere yapılan saldırının izlerine ve insanların yaşadıkları dehşete tanık oldular.
İkinci gün hedefte ikinci kez ilan edilen sokağa çıkma yasağının yeni kaldırıldığı Diyarbakır'ın Silvan ilçesi var. Yola koyulurken, Nusaybin'deki sokağa çıkma yasağının kalktığını, bu kez de Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde sokağa çıkma yasağının konulduğunu öğreniyoruz.
Diyarbakır'dan Silvan'a doğru giderken yolun sol yanındaki büyük bir çukur, menfezin bir anıt gibi ayağa kalkmış betonu dikkatimizi çekiyor. Askeri bir araç geçerken gerillalar yola döşedikleri mayını patlatmış. Yaralılar varmış.
Yoldaki bu görüntü bile yaşanılan çarpışmaların, sabotajların şiddetini göstermeye yeterli ama Silvan'a girince, yol boyunca gördüklerimizin biraz hafif kaldığını anlıyoruz.
Silvan'da iki cenaze arabası karşılıyor bizi. Sokağa çıkma yasağı sırasında vuralan 16 yaşındaki Vedat Akcanım'ın cenazesini toprağa vermiş Silvanlılar. Kalabalık bir grup halinde ilçenin ana caddesinden, yaşamını yitiren ikinci kişi, 75 yaşındaki Hayriye Hüdaverdi'nin evine doğru yürüyorlar onu da toprağa vermek için.
Bu sırada ana caddenin diğer şeridinden Özel Harekat'a ait bir polis akrebi geçiyor. Büyük bir uğultu yükseliyor kalabalığın arasından. Özellikle gençler, biraz da polis zırhlısına doğru hareketlenerek, elleri havada bağırıyorlar:
"Kürdistan faşizme mezar olacak!"
Yaşanan gerginliği biraz daha yaşlıca olan Silvanlılar gençlerin önüne geçerek durduruyorlar. Özel Harekatın zırhlısı da uzaklaşıp gidiyor.
Yürüyen kortej Silvan İlçe Jandarma'nın önüne geliyor. Burada da gençler hareketleniyorlar yine. Ellerinde zafer işaretiyle başlayan uğultu bir slogana dönüşüyor:
"TC'nin piçleri, yıldıramaz bizleri!"
Yaşanan bu görüntü bile bölgede gerginliğin, kızgınlığın, öfkenin geldiği aşamayı göstermeye yeterli.
Yol boyunca Silvanlılar Özel Harekat Timlerinin evlerini basması sırasında yaşanılan vahşeti, kentin karşılarındaki tepeden havan topu ateşine tutulduğunu, mahalle aralarında evlere, araçlara tank atışı yapıldığını anlatıyorlar.
Evinden cenazesinin gelmesini beklediğimiz 75 yaşındaki Hayriye Hüdaverdi'nin de sokağa çıkma yasağı sırasında yaralanan bir kişiye yardım etmek isterken keskin nişancılar tarafından vurulduğunu anlatıyor Silvanlılar:
"Baldırından tek kurşunla vurulan bir kişi nasıl ölür? Çünkü hastaneye gitmesine izin verilmedi. Kan kaybından yaşamını yitirdi."
Bunları dinlerken karşımıza gelen bir görüntüyle donup kalıyoruz.
Önde başında beyaz tülbentiyle bir kadın Hüdaverdi'nin fotoğrafını taşıyor. Arkasında neredeyse tümünün başları beyaz tülbentlerle örtülü yüzlerce kadın, sırtlarında Hayriye Hüdaverdi'nin tabutuyla çıkıyorlar ortaya. Yeşil, sarı, kırmızı bayrağa sarılmış tabut. Erkekler, kadınlardan oluşan cenaze kortejinin geçmesi için saygıyla kenara çekiliyorlar.
Müthiş bir direnişin, bütün baskılara karşın başkaldırının resmini çiziyor Silvanlı kadınlar sanki.
Cenaze töreninden sonra, sokağa çıkma yasağı boyunca en çok saldırıya uğrayan, tank ve top atışı yapılan mahalleleri, sokakları geziyoruz.
Üzerinde "T.C. giremez" yazılı bir evin duvarı ağır silahlarla delik deşik edilmiş. Bu görüntünün altına yazılacak en anlamlı fotoğraf altı "T.C. topla tüfekle girmeye çalışmış" olurdu herhalde.
Yanmış arabalar, bahçe kapıları kırılmış, kurşunlanmış evler bir anda sıradan bir görüntüye dönüşüyor.
Ancak biraz ilerde yakılmış ve yan yatmış bir ağır vasıta görünce bir kez daha şaşırıyoruz. Bizi gezdiren Silvanlılar "Bu belediyenin itfaiye aracıydı" diyor. Böylece hayatımızda ilk kez yanıp kömür olmuş bir itfaiye aracı görüyoruz.
Bir yandan mahalleleri gezerken, diğer yandan da HDP'liler ve DBP'liler "sokağa çıkma yasağı sonrası hasar tesbiti" yapıyorlardı, kimlerin gözaltına alındığını mahalle mahalle saptamaya çalışıyorlardı. Biz oradan ayrılırken ulaştıkları sayı 17'yi bulmuştu.
Gerek Mardin'de, Diyarbakır'da, gerekse de Şırnak ve ilçelerinde bazı mahalleliler, "akil siyasiler" zaman zaman YDG-H'taki gençlerin "aşırılıklarından", "kimseyi tanımamalarından", "söz dinlememelerinden" yakınıyorlar. Ancak T.C. topla, tüfekle, tankla mahallelerine dayanınca ister istemez o tavırlarından yakındıkları gençlerin yanında yer alıyorlar. Çünkü YDG-H'liler onların çocukları, akrabaları, komşuları...
Sokağa çıkma yasağının kalkmasından sonra düzenlenen cenaze törenlerine katılmak için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak ile Fırat Anlı da Silvan'a gelmişti.
Yaşananlara "Ankara'da, İstanbul'da, Türkiye'nin başka yerlerinde hendekler mi var, barikatlar mı var? Ama orada da siyasi hareketimizden arkadaşları gözaltına alıyorlar. Burada da halk, 'Girme mahalleme, yanımdakileri, evimdekileri, komşumdakilerini gözaltına alma' mesajını veriyor" diye tepkisini gösteriyordu Anlı.
Özel Harekatçılar bastıkları bir evin duvarına "Burda T.C. var, Özel Tim" yazmışlar. Ev sahibinin davetiyle içeri girince de hakikaten "T.C.'nin burada" olduğunu anlıyoruz. Her yer kurşunlanmış evde. İşin ilginci dolaptaki erzaklardan bulguru, unu, buğdayı yere döküp birbirine karıştırmışlar. Ev sahibi yan tarafta yere saçılmış yemleri gösteriyor:
"Tavuk yemlerini bile toprağa karıştırmışlar."
Tam, "gördüklerimiz yeter artık" derken, bizi kiler gibi küçük bir odaya sokuyorlar. Burada bir derin dondurucu var. Şaşırtıcı olan derin dondurucu değil, esas şaşırtıcı olan Özel Harekatçıların buradaki derin dondurucuyu "kurşuna dizmiş" olmaları.
Ancak biraz ilerideki mahalle bakkalının önüne gelince şaşkınlığımız bir kat daha artıyor.
Ünlü bir markanın, üzerinde "Dondurmacı Amca" yazan, altında bir gülümseme figürü bulunan dondurma dolapları vardır. Türkiye'nin her yerinde büfelerin, bakkalların önünde görmüşüzdür. Ama top mermisi yemiş "Dondurmacı Amca"yı ilk defa görüyorduk.
Kurşunlanmış, bombalanmış derin dondurucuları görünce "neden" sorusu takıldı aklımıza.
Ancak, Cizre'de 12 yaşındaki, asıl adıyla Cizire Botan'ın, "resmi" adıyla Cemile'nin cansız bedeninin günlerce derin dondurucuda saklandığını hatırlayınca, Silvan'da neden derin dondurucuların kurşunlandığını, bombalandığını daha iyi anlıyoruz.
Hele evleri basılanlar, Özel Timcilerin içeriye "Leş yok mu burada leş? Neden leş kokusu gelmiyor?" diye daldıklarını anlatınca, derin dondurucuların bugünlerde bölgede "psikolojik bir savaşın" aracına dönüştüğünü düşünüyoruz. Belli ki Özel Harekatçıların yeni hedefi derin donduruculardı artık.
"Yeni Türkiye" kanla, ölümle seçim anketi yaptırılan, halka karşı "seçim savaşı" verilen bir ülkeydi. Çünkü "İleri Demokrasi"de öldürülen çocukların bedenleri derin donduruculara, çözüm süreci de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buzdolabına kaldırılmıştı.
-BİTTİ-
Nusaybin'den Cizre'ye; Avrupalı Parlamenterler 'cehennemi' gördü!
Cizre'den Silvan'a; AKP Kürtleri çıldırtmak istiyor!
PKK'dan seçimler için 'çatışmasızlık' kararı