Ülkemizin en önemli sorunlarının başında kayıt dışı ekonomi ve bunun ayrılmaz bir parçası olarak da kayıt dışı istihdamın geldiği herkesçe bilinmektedir. Uygulamada kayıt dışı istihdam olgusu çalışan kişilerin sigortalı olarak hiç bildirilmemesinin yanı sıra, sigortalı olarak bildirilen kişilerin gerçek ücretlerinin çok altından (genellikle de asgari ücretten) Maliyeye ve Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) bildirilmesi şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Çalışanların ücretlerinin düşük gösterilmesi ekonomimiz açısından hem vergi, hem de sigorta primi kayıp ve kaçağı anlamına gelmektedir. Soruna çalışanlar açısından bakıldığında da, daha düşük ücret düzeyinden SGK’ya bildirim yapılması demek, sosyal güvenlik haklarının (emekli aylığı, iş kazası ve meslek hastalığı geliri, iş göremezlik ödeneği) daha düşük seviyeden elde edileceği anlamına gelmektedir. Zira, sosyal güvenlik haklarının pek çoğu bildirimi yapılan ücret (sigorta primine esas kazanç) esas alınarak hesaplanmaktadır. Dolayısıyla, gerçek ücreti yüksek olmasına rağmen daha düşük ücret seviyesinden SGK’ya bildirimi çalışanın emekli aylığı, raporlu olduğu sırada alacağı geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası ve meslek hastalığı geliri de düşük olacaktır. Örneğin, herhangi bir çalışan sigorta primine esas kazanç tavanı üzerinden ücret almasına rağmen, işvereni tarafından asgari ücret üzerinden SGK’ya bildirimi yapılıyorsa, bu durum o işçinin emekliliğinde asgari seviyeden emekli aylığı alması sonucunu doğuracaktır. Çalışanların gerçek ücretlerinin çok altından SGK’ya bildirimlerinin yapılması uygulaması ülkemizde çok yaygın olarak başvurulan bir yöntemdir. SGK’nın 2009 yılı istatistik verilerine göre, toplam 9.030.202 sigortalıdan 5.000.491’inin (%55’i’nin) asgari ücret üzerinden, 307.797’sinin (%3’ünün) ise tavan ücretten SGK’ya bildirimi yapılmıştır. Ülkemizdeki kayıt dışı istihdam oranının %50 civarında olduğu dikkate alındığında, SGK’ya asgari ücret üzerinden bildirimi yapılan 5.000.491 çalışandan en az yarısının (2.500.000 kişinin) gerçek ücretinin asgari ücretin çok üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. 2.500.000 çalışanın ücretinin sadece 100 TL eksik bildirilmesinin SGK’ya bir aylık maliyeti (eksik prim tahsilatından dolayı kayıp ve kaçağı) 85.000.000 TL, bir yıllık maliyeti ise 1 milyar TL’dir. Vergi kaybı da dikkate alındığında çalışanların düşük ücret ücretten Maliyeye ve SGK’ya bildirilmesinin ekonomimizin önemli bir sorunu olduğu ortaya çıkacaktır. Çalışanların ücretlerinin düşük gösterilmesinden kaynaklanan kayıp ve kaçakların, dolayısıyla da kayıt dışılığın önlenmesi amacıyla 2008 yılında çalışma hayatını ilgilendiren bazı kanunlarda (818 sayılı Borçlar Kanunu, 5953 sayılı Basın İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu) değişikliğe gidilerek işçi, gazeteci ve gemi adamının ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü istihkakının banka yoluyla ödenmesi zorunluluğu, bu zorunluluğa uymayanlara da idari para cezası yaptırımı getirilmiştir. Çalışanların ücretlerinin banka yoluyla ödenmesi zorunluluğu 2009 yılı başından itibaren yürürlüğe girmiş olmasına rağmen işverenlerin ve çalışanların büyük çoğunluğunun uygulamadan yeterince haber olmadıkları görülmektedir. Bundan sonraki yazımızda, hangi işverenlerin çalışan ücretlerini bankalar vasıtasıyla ödemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde nasıl bir yaptırımla karşılaşılacağı açıklanacaktır. YARIN: Zorunluluk kapsamına hangi işverenler girmektedir?