Evet, % 40’lara varan kayıt dışı istihdamdan bahsedilse de kayıt dışı istihdamın sıfırlanması değil...
Birkaç gündür kayıt dışı istihdamın ülkemiz için ne anlama geldiği ve nasıl olumsuz sonuçlar doğurduğundan bahsetmiş ve konu ile ilgili ilk yazımızda da aslında kayıt dışı istihdamın önlenmesinin çözümü olduğunu iddialı bir şekilde vurgulamıştık. Evet, % 40’lara varan kayıt dışı istihdamdan bahsedilse de kayıt dışı istihdamın sıfırlanması değil ama gelişmiş ülkeler seviyesine indirilmesi mümkündür. Zira, hiç bir ülkede kayıt dışı istihdamı “sıfır” noktasına indirmek mümkün olmamıştır. Öncelikle, kayıt dışı istihdamın önlenmesi için kararlı ve tavizsiz bir “siyasi iradeye” ihtiyaç vardır. Bu bağlamda siyasi iradenin kayıt dışı istidamla mücadele için öngörülen uygulamaların arkasında durabilmeli, siyasi mülahazalarla hareket etmemelidir. Bilinmektedir ki, yönetime gelen her siyasi iradenin programında kayıt dışı istihdamın önlenmesi yer almakta ve kağıt üzerinde yazılı çözüm önerileri olmasına ve başlangıç yapılmasına karşın, sonradan uygulamalardan taviz verilmektedir. İkinci önemli husus, yeşil kart uygulamasının ciddi bir şekilde tekrar gözden geçirilerek, uygulamanın objektif kriterlere bağlanması gerekliliğidir. Bugünkü haliyle yeşil kart uygulaması kayıt dışı istihdamı teşvik eden bir unsur haline dönüşmüştür. Düşünün ki, en az 15 ilde SGK’ya kayıtlı sigortalı sayısından daha fazla yeşil kart sahibi insan var. Bir şekilde yeşil kart sahibi olan kişiler, hiçbir ücret ve katkı payı ödemeden sağlık güvencesine kavuştuklarından ve bazı sosyal (gıda, yakacak, eğitim vd) yardımlar da yeşil karta bağlı olarak verildiğinden, bu kişiler işgücü piyasasında işverenin söylemesine dahi gerek kalmadan “çalışırım ama sigortasız olarak çalışırım” diyerek sosyal güvencesiz olarak çalışmalarını sürdürmektedirler. Bir başka husus, bu konuda Devletin tüm kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamasıdır. Bu öyle bir işbirliği ve koordinasyon olmalı ki, Devletin her birimindeki ve her düzeydeki görevlileri bunu bir kamu görevi değil, salt bir vatandaşlık görevi olarak kabul etmesidir. Devletin birimleri arasında işbirliği ve koordinasyonun sağlanması konusunda sosyal güvenlik reformu ile birlikte, SGK’ya önemli yetkiler tanınmıştır. SGK da, bu yetkiye dayanarak bir çok kurum ve kuruluştan istihdama ve sigortalılığa ilişkin bilgileri alarak, alınan bu bilgilerden bu kişilerin kayıtlı olup olmadığını kontrol etmeye başlamıştır. SGK’nın bu konuda ne kadar başarılı olduğu bilinmez ama bu yöntemin kayıt dışı istihdam çözümünde önemli bir uygulama olduğu ve geliştirilmesi gerektiği aşikardır. Zira, sadece denetimle kayıt dışılığın çözülmesi mümkün değildir. Binlerce işyeri ve çalışanın bulunduğu bir ortamda kayıtsız işyeri ve çalışanları bulmak “iğne ile kuyu kazmaya” benzemektedir. Diğer bir husus da, bu konuda sürekli olarak toplumun tüm kesimlerinin bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesidir. Bu bilinçlendirme ve bilgilendirme öyle olmalı ki, daima gündemde tutulmalı, topluma ulaşılabilen her araç kullanılmalı, hatta, kayıtsız çalışanlara ve çalıştıranlara farklı bir gözle bakılmasına yol açacak derinlikte etkileme sağlanmalıdır. Yazılı ve görsel basın, her aracı ile bu amaçla kullanılmalı, vatandaşların kayıt dışılığı gördükleri yerde ilgili ve yetkin makamlara iletecek mekanizmalar kurulmalıdır. Bir başka yöntem de kurumların tüm denetim birimlerince yapılan incelemelerde kendi kurumlarının görev alanına giren işlerin denetlenmesi sırasında, çalışanların sigortalılık kontrolünü de yapmaları ve bu konudaki tespitler işlem yapılmak üzere SGK’nın ilgili birimlerine iletmelidir. Başka ifadeyle tüm teftiş kurulları ve denetim birimleri “fahri kayıt dışı denetleyeni” düşüncesiyle hareket etmelidir. Sonuç olarak, kayıt dışı istihdamla mücadele konusunda siyasi iradenin kararlı davranması ve yukarıda anlatılan mekanizmaların birlikte uygulanması ve bu uygulamadan taviz verilmemesi halinde kayıt dışı istihdamın makul seviyelere indirilebileceği düşünülmektedir.