İşte bu yere taşındım / 1992'de, karaya çıktı Columbus yine / bir sivri çeneli Yamyamların Oğlu gibi. / Onun kalemşörleri başarılarını yeniden yazar / "500 yıl ve 25 milyon ölüden sonra, / 100 Amerika Kızılderili'sinden biri intihar eder / 20 Amerika Kızılderili'sinden biri alkoliktir / Ortalama yaşam süresi 49 yıldır bir Amerikan Kızılderili'sinin." (…) Ve siz yabancılar / Dünya dışı kolonilerinizi inşa ettiğinizde / ve dış uzaya yerleştiğinizde / Yapacağımız budur / Dans edeceğiz, / Dans edeceğiz, / Dans edeceğiz / bir ördeğin ezgisine…
Simurg Art'tan çıkan Kızılderili Şiiri Antolojisi'ni okuyorum. Antolojiyi Ali Kartal hazırlamış, şiirleri de kendisi çevirmiş. Çok da iyi etmiş. Türkçede bu alanda başka bir antoloji olduğunu sanmıyorum. Gerçi bazı seçkilerde tek tük "kızılderili" şarkılarına rastladığımı anımsıyorum. Hemen Can Yücel'in kitaplığımdan hiçbir zaman eksik etmediğim Her Boydan'ı aklıma geliyor. Ve oradaki iki "Kızılderili Türküsü"nden biri, "At Türküsü":
Nasıl da keyifli kişniyor! / Güneş tanrısının gökkır atı, / Bak, nasıl da keyifli kişniyor! / Şaha kalkmış yaprak yaygılar üstünde, / Nasıl da keyifli kişniyor! / Gelmiş, taçyapraklarını yiyor taze çiçeklerin, / Nasıl da keyifli kişniyor! / Gelmiş, kutlu sulara eğmiş başını, / Nasıl da keyifli kişniyor! / Gelmiş, kaldırmış yıldızların tozunu, / Nasıl da keyifli kişniyor! / Gelmiş, bürünmüş çiçek tozundan bir buluta, / Nasıl da keyifli kişniyor! / Gelmiş, dört bir yana salmış dölünü, / Nasıl da keyifli kişniyor!
Ama bunlar "kızılderililer"in kendi kutsal topraklarında, yabancı etkilerden uzakta, doğayla iç içe, doğanın türlü öğelerine tapınarak yaşadıkları dönemlerin anonim türküleri. Konuşmayla koşuk söylemenin birbirine çok yakın düştüğü, doğaçtan söylenmiş, yapyalın şiirler.
Kızılderili Şiiri Antolojisi'ndeki şiirler ise günümüz "kızılderili" şairlerinin kaleminden çıkmış. Yazımın başında birkaç dizesini aktardığım Leanne Howe'un şiirinde dile getirildiği gibi, Kuzey Amerika'ya gelen Avrupalıların milyonlarca "kızılderili"yi öldürdükleri soykırımın ardından, "yüz Amerika kızılderilisinden birinin canına kıydığı, yirmi Amerika kızılderilisinden birinin alkolik olduğu" çağın şiirleri. Antolojideki şiirlerin pek çoğunda, ABD'nin "çağdaş yaşam"ıyla uyumsuzluğun, doğaya dönüş özleminin yansımaları ağır basıyor.
Şairlerin hemen hepsi çok farklı bir dil, çok farklı imgeler kullanıyorlar. Dizelerde atalarından onlara miras kalan düşler, düşlemler, çağrışımlar, söylenceler kendilerini içinde buldukları ABD dünyasının gerçekliğiyle birbirine karışıyor. Apayrı iki kültürün karmaşmasından ve çatışmasından bambaşka bir başkaldırı şiiri doğuyor.
Roberta Hill Whiteman'ın "Philadelphia Çiçekleri" adlı şiirinde olduğu gibi:
Keresteyi ve iyi toprağı almak için plan yaptılar. / Şimdi bile, dağları yıkıyorlar. / Ardından suyu ve havayı isteyecekler. // Size söylüyorum ayrılmış bölgelerimizi hayattan / yoksun kılmayı planlıyorlar. Zehirli atıklarını / torunlarımıza yığmak istiyorlar…
Dil demişken… Avrupalıların fetihleri ve kolonileşme süreci, birçok "kızılderili" dilinin ortadan kalkmasıyla ve varlığını koruyabilen "kızılderili" topluluklarının da yaşayış biçiminin kökünden değişmesiyle sonuçlanmıştı. ABD ve Kanada topraklarında da yerel dillerin üçte biri tümüyle yok olmuştu. Başka bir deyişle, Yerli halklara uygulanan soykırımın yanı sıra bir dil soykırımı da yaşanmıştı. Kızılderili Şiiri Antolojisi'ndeki şairler İngilizce yazıyorlar, ama o dil soykırımından geriye kalan anadillerini de kullanmaya özen gösteriyorlar.
Peki, kim bu antolojideki şairler? İnsan o dizelerdeki şairleri tanımak istiyor. Gel gör ki, antolojide şairlerle ilgili hiçbir bilgi yok —oysa gerçek anlamda bir antolojinin şairlerin, yazarların kısa da olsa yaşamöykülerini içermesi gerekir. Kaldı ki, bu antolojideki şairlerin yaşamöyküleri bize şiirlerle ilgili ilginç ipuçları veriyor. Nereden mi biliyorum? Çok basit. Merak edip Google'dan baktığınızda pek çok bilgi edinebiliyorsunuz.
Örneğin, yazımın başında bir şiirinden birkaç dize aktardığım LeAnne Howe, bugünkü Mississippi eyaletinin güneybatısında kalan yörede yaşamış Kuzey Amerika Yerli kabilesi Çoktavların soyundan. Çoktavlar Beyazların yöreye yerleşmesinden sonra sürekli olarak göçe zorlanmışlar. 19. yüzyılda Avrupa pamuk piyasasının gelişmesi Çoktav topraklarını ele geçirme yönündeki baskıyı artırmış ve 1820'de Mississippi'nin ortabatısında 2 milyon hektarlık topraklarına el konmuş. Günümüzde bazı Çoktav Yerlileri yerleştirme kamplarında yaşıyor.
LeAnne Howe 1951 doğumlu. Georgia Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Amerika Yerlileri'nin edebiyatı, kültürü ve dili üstüne çalışmalarıyla da tanınıyor. Roman, oyun ve şiir yazıyor.
1946 doğumlu Chrystos, Kuzey Amerika Yerli kabilesi Menominiler'in soyundan geliyor. Çocukluğunda bir akrabası tarafından cinsel tacize uğramış. 17 yaşında bir akıl hastanesinde tedavi görmüş. Kitaplarında ve şiirlerinde insan haklarını, toplumsal adaleti ve feminizmi işleyen bir aktivist olmasının yanı sıra erotik şiirleriyle de tanınıyor.
Annesi Navaho kabilesinden bir dokumacı olan Shonto Begay ise Amerika Yerlisi bir ressam, ilüstratör, yazar ve eğitimci. Navaho geleneğine göre bebeğin ilk gülüşünde düzenlenen ad koyma töreninde ailesi Begay adını vermiş ona. Ama ABD hükümeti ona bir Amerikalı adını uygun görmüş: Wilson! Begay sonradan bu adı değiştirip büyük ninesinin adı olan Shonto'yu benimsemiş. Resim yapmaya 1984'te başlamış. Navaholar'ın hayatından manzaralar resmediyor.
Bunlar yalnızca birkaç örnek. Kızılderili Şiiri Antolojisi'nde tüm şairlerin ayrıntılı yaşamöykülerine yer verilseydi, okurlar büyük olasılıkla hiç tanımadıkları bu şairlerle ilgili bilgi edinebilirler, onların hayatlarıyla şiirleri arasındaki bağlantıları yakalayabilirlerdi.
Yazımın önemli bir bölümünde, antolojinin başlığında da olduğu gibi "kızılderili" sözcüğünü kullanmış olmamın nedeni, dilimize yapışıp kalmış yanlış ve sağlıksız bir alışkanlığa parmak basmak istemem. Kuzey Amerika'yı ele geçirip yüzlerce kabilenin yaşadığı topraklara yerleşen Avrupalılar Yerliler'e ırkçı bir yaklaşımla "Redskin", yani "Kızılderili" diyorlardı. "Kızılderili" terimi zamanla Türkçeye de girdi, bir daha da çıkmadı. Oysa çoktandır "Kızılderililer"yerine, ırkçı çağrışımlar uyandırmayan, daha bilimsel bir yaklaşımı yansıtan "Amerika Yerlileri" terimi kullanılıyor. Dilimizde hâlâ üstünde hiç düşünülmeden kolaylıkla kullanılagelen "Kızılderili" terimini artık bir yana bırakmakta yarar var. Kuzey Amerika'nın yüzyıllarca soykırıma uğramış, yerleştirme kamplarına kapatılmış, ABD toplumu içinde eritilmeye çalışılmış Yerli insanlarına neden bütün bu baskıları uygulamış olanların diliyle "Kızılderili" diyelim? Kaldı ki, ABD'nin okumuş yazmış, aydın insanları da "Redskin" (Kızılderili) sözcüğünü uzun yıllardır sözlüklerinden çıkarmış bulunuyorlar.
Somut bir örnek vermek gerekirse, ABD'deki ünlü bir Amerikan futbolu takımı Ulusal Futbol Ligi'nde uzun yıllar Washington Redskins (Washington Kızılderilileri) adıyla mücadele etmişti. Ancak bu ad 1960'larda çeşitli Amerika Yerlileri topluluklarından eleştiri almaya başlamış, "Redskin" teriminin Amerika Yerlileri'ni aşağılayıcı, küçültücü bir anlam taşıyor olmasından kaynaklanan bu eleştiri 1990'larda kamuoyunda yaygınlık kazanmıştı. Sonunda, geçen yıl, Washington Futbol Takımı bu eleştirilere kulak vererek bir karar almak zorunda kaldı ve takımın adını Washington Commanders (Washington Komutanları) olarak değiştirdi.
Burada hemen kendimden de bir örnek vermeli, bir özeleştiri yapmalıyım. Yıllar önce, 1972'de sevgili dostum Fevzi Yalım'la birlikte Dee Brown'ın Kalbimi Vatanıma Gömün (E Yayınları) adlı kitabını çevirmiştik. Hâlâ yayında olan bu kitapta, Amerika Yerlileri'nin Avrupalı istilacılar tarafından soykırıma uğratılmasının tarihi ilk kez Yerliler'in gözünden anlatılıyordu. Ne ki, tam elli yıl önce çevirdiğimiz Kalbimi Vatanıma Gömün'de biz de Amerika Yerlileri ya da Yerliler yerine baştan sona "Kızılderililer" terimini kullanmışız. Eh, çok geç kalınmış olsa da bu yanlışlığın ilk fırsatta düzeltilmesi gerekiyor.
Böyle bakıldığında, günümüz Yerli şairlerinin şiirlerinden oluşan Kızılderili Şiiri Antolojisi kitabının adının da ilk yeni baskıda değiştirilmesi gerektiği kanısındayım.
Celal Üster kimdir? Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı. Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü. Robert Louis Stevenson, H. G. Wells, Jaroslav Hašek, James Joyce, Liam O'Flaherty, George Orwell, Juan Rulfo, Iris Murdoch, Roald Dahl, Jorge Luis Borges, John Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı. Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı. |