Dostlar Amerika’yı gezdi ama ben de bir şeyler öğrendim; geçmişte olanlar öyle kolay 'bitmezmiş.' Geçmiş, kendi derininde gelecek için tıpkı 'Oturan Boğa'nın kulağımıza fısıldadığı gibi ortaya çıkarılmayı bekleyen ilhamlar taşır…
Kayıp bir geçmiş geri getirilemez elbette ama örneğin, harap olmuş eski binaları restore etmek gibi 'küçük çaplı girişimler' de ihmal edilmeyecek kadar kıymetlidir gelecek için. Çünkü... Geleceğin ilhamı geçmişin içinde gizlenmiş, açığa çıkmayı beklemektedir.
Acıtıyorsa da çok kişinin başına gelmiştir; birlikte olduğunuz zamanlarda yeteneğini parlatsın diye elinizden geleni ardınıza koymadığınız kıymetliniz, sizden sonra elini tuttuğuyla o zamanlar burun kıvırdığı şeyleri büyük bir iştahla yapmaya başlar. Bu az bir şey değildir. Geçmişin içindeki ilham gelecekte bir yerde ortaya çıkmıştır ve hiç farkında olmaksızın onun hayatında öyle ya da böyle bir sürü şeyi değiştirmişsinizdir. Tıpkı 'Oturan Boğa'nın yaptığı gibi!..
'Vahşi Batı'da iki dost
Aslında o ünlü 'Easy Rider" yoluna düşecek ekipte ben de vardım. Ömrü hayatımda kendimi bir kez olsun film yıldızı gibi hissedecektim ya, lanet olası 'uçuş korkum' yüzünden çakıldım kaldım buraya. Murat'la (Köksal) Adnan (Bostancıoğlu), Şikago'da kiraladıkları bir arabayı 'Route 66' hattından Kaliforniya'da okyanusu görene kadar yaklaşık 5 bin kilometre sürdüler.
Her zaman şanslı bir adamdım, çevremde hep çok iyi, zihnimi açan insanlar oldu. Adnan -ki kısaca 'adn' olarak çağrılır aramızda- ABD'de vardıkları bazı noktalardan bana el yazısıyla oya gibi işlediği kartlar attı.
O kartlar sayesinde öğrendim ki, bütün bu 'gelişmişlik' palavrası içinde ABD posta sistemi hâlâ 'vahşi batı' dönemindeki hızında işliyor. Bizimkiler iki hafta önce 'yurda döndüler' ama orta ABD'den atılan kartlar elime daha yeni ulaştı. Yani bu hız ve ulaşım çağında postaya verildikten yaklaşık 25 gün sonra...
Neymiş; kim olursan ol, hangi kurum, ne tür bir tarihsellik içinden gelirsen gel, kapitalizmin işine yaramıyorsan ölüme terk edilirmişsin. Neymiş; e-posta varken el yazısının bir kıymeti olmazmış. Neymiş; en iyi eski 'ölü eski'ymiş. Neymiş; çok iyi arkadaşlarım varmış.
Ha diyeceksiniz ki; "Belki kartlar Türkiye'de postaya takıldı?" O zaman da deriz ki; "Dünya posta sistemi çökmüş." Var mı daha ötesi!
Oturan Boğa'nın ilhamı
Kartlardan ilki Illinois'den verilmişti postaya. Bir sarışın bomba bana oralarda mısırdan daha fazla şeyler bulacağımı söylüyordu.
İkincisi New-Mexico'dandı. 'Oturan Boğa' keskin ifadesiyle 'geleceğe bakıyordu.' Adn, not düşmüştü kartın arkasına. Diyordu ki; "Little Big Horn'da General Custer'ın işini bitirenlerin komutanı bu adam. Hayatı boyunca dizlerinin üzerine çökmemiş..." Geçmişte bir yerlerde kaybolmuş o keskin bakışlı adamın "Asla dizlerinin üzerine çökme adamım" diyen sesinde sizce büyük bir ilham yok mu?
Üçüncü kart enteresan, adamın tek fotoğrafıymış. Bir efsaneden, Billy The Kid'den kalan tek fotoğraf. Bacak kadar çocuk 21 yaşında 'vahşi batı'da 21 kişiyi öldürdükten sonra Pat Garret'in altıpatlarına yenik düşmüş. Dikkatlice baktım yüzüne Billy'nin... Hiç öyle ölmeyecekmiş gibi duran bir adam ifadesi takınmamış delikanlı. Kendinden emin ama 'sonlu' bir bakışı var sanki...
Yaşasın Kuru-pilav
Son kart dönüş yolunda New York'tan. Bir gece vaktinin, ışıltılı bir zenginliğin arkasına yazılmış eve dönüyor olmanın huzuru, tanıdık kollarla kucaklaşacak olmanın mutluluğu ki bunun yokluğu yüzünden gönül açlığı çekenlerin sayısının hayli kabarık olduğunu söyler Eduardo Galeano.
Şöyle bitirmiş Adn geziyi, "Yarın memlekete dönüyoruz. Yaşasın kuru-pilav, yaşasın rakı-balık, yaşasın şanlı Beşiktaşımız diyorum. Baki Selam..."