Ligin başından bu yana Galatasaray'ı dikkatlice izleyen gözler, ilk 20-25 dakikanın önemini bilirdi.
Bu bölümde tempo yapan Galatasaray, golü bulamazsa devamında ‘kontrol futbolu’na geçiyordu. Gerçi futbol tam da böyle, Marquez’in, ‘Kırmızı Pazartesi’nde anlattığı hikaye misali, olacakların önceden bilindiği ama engellenemediği bir oyun. Beşiktaş takım yapısı itibariyle kontrol edeceği bir oyunda ipin ucunu üç defans oyuncusunun kollektif hatası sonucu yediği golle elinden kaçırdı.
Emre-Engin-Selçuk üçlüsüne geriden Eboue ve Hakan Balta, önden ise Necati katkı verince ilk yarı boyunca orta saha üstünlüğü uzun süre Galatasaray’ın elinde kaldı. Orta sahada daha etkin olan Galatasaray, hem tempoyu ayarlama hakkını elinde tuttu, hem de Beşiktaş’ı savruk ve dengesiz hücumlara mahkum etti. Kendi ise aksine planlı ve ne yapmak istediğini bilerek yüklendi. Ne var ki, Necati’nin orta sahaya yakın oynamasının kaçınılmaz sonucu forvet teke düşünce onlar da hücumda zenginlik yaratamadı.
Beşiktaş daha çok taktik, disiplin yerine doğaçlamalarla iş bitirmeye yatkın. Artık disiplinsiz değil, açık, seçik şımarıkça oynayan Quaresma ile hücum ederken Galatasaray hep şaşırtmacaya dayalı ‘sürpriz’ işlerin peşindeydi. İkinci yarıda peş peşe gelen gollerin ardından Beşiktaş orta saha baskısını kırıp, vitesi yükseltince hem tempoyu hem de oynama arzusunu artırdı.
Elbette Egemen’in sakatlığı, sık oynanan maçların yorgunluğu, takımın aklı Fernandes’in yokluğu gibi olumsuz faktörlere rağmen ikinci devre hep oyunda kaldı Beşiktaş. Ne var ki, maç boyunca üç ciddi pozisyonu da gol yapan Galatasaray, Almeida’nın yapamadığını Elmander’le yapınca geriye övülecek sadece gayret kaldı...
(Fanatik)