Kolbastı, ağırbaşlı, orta hızda ritmik bir oyundur. Yerlere falan yatılıp, kafa üstünde dönmeye varan figürler yoktur.
Haberlerden öğreniyoruz ki; memleketin dört bir yanındaki 19 Mayıs törenlerinde gençler “kolbastı” oynamış. Bu törenler, malum, devlet organizasyonudur. Gençlerin sahalarda sergileyecekleri koreografi bir “planlamaya” tabidir ve günler öncesinden çalışılır. O nedenle “19 Mayıs kolbastısı” televizyonlarda ve Trabzonspor maçlarında görmeye alıştığımız o kıvrak oyundan çok daha fazla simgesel anlamlar içermekte bence.
19 Mayıs törenlerinde Kolbastı - VİDEOSimgeseldir, çünkü... Özellikle “İslamcı çizgi”deki gazetelerin “19 Mayıs'ta 'kolbastı' coşkusu” temalı haberlerinde, surata yapıştırılan o imalı gülücük misali ufaktan bir rövanş duygusu sezilmekte ve sanki alttan alta, "19 Mayıs'sa alın size 19 Mayıs" denilmektedir... Simgeseldir, çünkü... “Kolbastı”nın 19 Mayıs'ta galebe çalması, aslında, iddiası ve hedefi “muasır medeniyet seviyesi” olan “aydınlanmacı, modernist cumhuriyetçi” çizginin, “yeni yurttaş” karşısında tıpkı “arabesk müzik”te olduğu gibi bir kez daha ricat ettiğini göstermektedir. Bu “simgesellik” neden önemlidir derseniz, kolbastı her iki cenahla da, hedefe yürüyen milliyetçi / mukaddesatçı iktidarın muhafazakâr olduğunu iddia ettiği değerleriyle ve savunma halindeki milliyetçi / aydınlanmacı koalisyonun “modernist ilerlemeci ülküsü”yle alay eden bir yerde durmaktadır. ‘Kolbastı’ aslında nasıl bir oyundur? Hemen belirteyim, şimdi izlediğimiz ve “kolbastı” ya da “hop tek” diye anılan oyunla, orijinal versiyonlarının tek benzerliği, oyuna eşlik eden türkülerdir. Onun dışında benzer yanları yoktur, desem abartmış sayılmam. Kolbastı, aslında daha kostak, ağırbaşlı, orta hızda ritmik bir oyundur. Öyle yerlere falan yatılıp, kafa üstünde dönmeye varan figürleri barındırmaz bünyesinde. Hafiften “efelenmeyi” çağrıştıran bir stildir. Rahmetli babam gerek “kolbastı”yı, gerek “Giresun karşılaması”nı hakkını vererek oynayan adamlardandı, oradan bilirim. Oyunun en bilinen eşlik türküsü olan “Dere boyu kavaklar”, kayıtlara Giresun / Bulancak kaynaklı geçse de, müziğin sınır tanımazlığının şahane bir örneği olarak Trabzon / Faroz'a dair varyantları da bulunmaktadır. Gerçek “kolbastı”, coğrafya olarak da, Ordu / Giresun sınırındaki Gülyalı / Piraziz'den Trabzon il sınırının bitiş çizgisine yakın olan bölgeye kadar etkindir.
Ümit Tokcan'dan gerçek Kolbastı havası - VİDEOŞimdi... Trabzon maçlarında, televizyon programlarında izlediğimiz “kolbastı”, “geleneğin” “hip-hop”laştırılmış halidir ve inşaasına 1990'ların başında, gurbette, Almanya / Hollanda hattında başlanmıştır. Bizim ülkenin “rap”e kitlesel olarak uyanması, Avrupa'daki emekçi ailelerin çocuklarının kurduğu “Cartel”le oldu hatırlanırsa. Avrupa'daki ırkçılığa ve kapitalizmin vahşiliğine karşı sesini yükselten irili ufaklı rap gruplarının oluşturduğu “Cartel”, memlekette bir dönem hayli popülerdi. ‘Yaylanın çimenine’ şaşırtıcı figürler yayıldı İşte o dönemlerde, yaz aylarında senelik izin için memlekete dönen gurbetteki ailelerin çocukları, düğünlerde fondaki elektro bağlamanın çığlıkları arasında avaz avaz söylenen “Yaylanın çimenine”ye karşı geleneksel olandan ayrılarak, ilk şaşırtıcı figürleri döktürdüler. O günlerde Karadeniz kıyılarına vuran ve muhtemel ki hafiften “kafası iyi” gençlerin düğünlerde etrafı dağıtarak, döke saça, ince bir “lümpen eda”yla oynadıkları oyunun gelişmiş halidir bugün izlediğimiz. Dikkat ederseniz oyunu gençler gibi oynayan, orta yaş üstünde kimseye rastlayamazsınız. Oysa gençler izin verse “kolbastı”yı da, “karşılama”yı da düğüne katılan herkes eksik-tamam mutlaka oynar bizim oralarda. Ne var ki, daha popüler olan geleneksel ve katılıma açık olanı “yenmiştir” bugün. Ve günümüz “kolbastı”sının sinik mesajı; "Gençsen, enerjiksen her şeysin... Ve istediğini, istediğin gibi yapabilirsin"dir. Mikro milliyetçi, anlamsız bir tartışma Lakin, bir “popüler kültür” etkinliği olarak kolbastı da, egemen kültürün ana damarı milliyetçiliği ve gericiliği besler alttan alta, farkında olmaksızın. Oyunun popülerleşmesiyle birlikte epeydir bir kıyamet kopuyor; "Kolbastı Trabzon'un mu, yoksa Giresun'un oyunu mu" diye. İnternetteki forumlar bu anlamsız tartışmayla dolu. Egemen kültür / resmi tarih, her yerde olduğu gibi bizim ülkede de “bir ayrıştırma” aracı olarak çalışıyor. Kâğıt üzerine çizili siyasi haritalardaki kentler de, tıpkı ülkeler gibi, üzerinde yaşayan insanlar, hayvanlar, bitkiler hesaba katılmaksızın birbirinden ayrıştırılıyor. Oysa hayat, “çizgi” tanımıyor. “Yaylanın çimenine” Bulancak'tan Trabzon'a kadar her yerde çalınıyor, söyleniyor. Ama ele aldığımız bağlamda, milliyetçiliğin “mikro”sunun pençesine düşen çocuklar “kolbastı”nın bir arada yaşayan ninelerinin / dedelerinin ortak mirası değil de, doğdukları toprakların “yüksek değerli” kültürü olduğunu düşünmek üzere eğitiliyorlar. Sanıyorlar ki, Giresun ile Trabzon'u ayıran gerçekten haritadaki gibi bir çizgi, otomobil plakalarında olduğu gibi bir numaralar var. Oysa o çizgileri de, o rakamları da insanlar çizdi. Çocuklar, büyük boyutlu ayrıştırmadan –Türk / Yunan / Ermeni / Acem / Arap; Müslüman / Hıristiyan / Yahudi / Zerdüşt; Türkiye/ Yunanistan / İran / Ermenistan / Bulgaristan vs..- küçük boyutlu ayrıştırmayı öğreniyorlar - Giresun / Trabzon - taklit yoluyla. Olmadık, olmayacak anlamsız bir tartışmayı sürdürüyorlar, kendilerinin sonradan hep birlikte uydurdukları bir oyun için... Biri için ironik, diğeri için hüzünlü İşte bu oyun, “19 Mayıs”a coşkusunu veren. İktidardaki muhafazakârlar açısından ironi şu ki; “kolbastı” ya da “hop tek” bu haliyle onların tasvip edebileceği bir “memleket oyunu” değil. Dışarlıklı, yabancı, batı menşeli bir oyun aslen. “Memleket değerlerini” kolbastıya yedirmeye çalışsalar, ortaya bir garabet çıkacağı kesin olduğundan alınan “gizli zevk”, popüler olanın yıkıcılığının “eski olan” üzerindeki tahribatının etkisiyle sınırlı kalıyor. Savunma halindeki milliyetçi / aydınlanmacı koalisyonun izlemek zorunda kaldığı hüzünlü tablo ise; Batıcı ideallerden, Türk beşlileri Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses, Cemal Reşit Rey'den, baleden sonra 19 Mayıs törenlerindeki “kolbastı / hop tek” izlemek zorunda kalmanın burukluğuyla anlatılabilir ancak...