Memlekette hiçbir hocanın başka bir çizgiye ulaşmak için parmağını bile kıpırdatmadığı 'vasat futbol'un bıktırıcı örneklerinden birini daha izledik.
İnsan bu sıklıkta bu tür maçların karşısına geçince, “Ben acaba bir yerde bir yanlış mı yapıyorum” diye düşünmeden edemiyor. Koca bir ilk yarı boyunca maça etki etme arzusu taşıyan, birlikte bir şeyler yapma isteği taşıyan kaç oyuncu vardı iki takımda da?
Her maç öncesi Beşiktaş için sorsak hep aynı şeyleri duyuyoruz; “Fernandes ve Quaresma oynarsa...” Eee, oynamazsa ya da oynatılmazsa ne olur? Her zaman olanlar olur değil mi!..
Neyse ki ikinci yarı iki takım oyuncuları ve hocaları birilerinin kendilerini izliyor olduklarını hatırladılar ve ‘vasat’i aşmak için biraz kıpırdanır gibi oldular. Ancak gerek Quaresma’nın artık iyiden iyiye ‘utanç verici hale gelen bencilliği sonucu arkadaşlarına geçirmediği top gerek İsmail’in pasında Fernandes’in direkten dönen şutu Beşiktaş’ın bu ‘vasat’ı aşmasını engelledi.
Artık iyice görülüyor ki Beşiktaş, ‘kişisel beceri mucizesi’nin dışında alternatif pozisyonlar üretemiyor. Simao Sabrosa mucize seviyesinde bile katkı veremeyince, Edu ve Holosko daha çok ‘tesadüfi pozisyon’ futbolcuları oldukları için, Ernst ile Veli bu maçta ortalıktan kaybolunca tek seçenek Fernandes’in serbest vuruşlarına kaldı. Bu da zaten esasen Beşiktaş’ın içinde bulunduğu krizi en iyi anlatan durumdur.
Trabzon, Burak gibi ‘fark yaratan’ bir oyuncusundan mahrum olmasına rağmen başta Halil, Volkan, Serkan ve elbette Mustafa Yumlu’nun samimi gayretleriyle öne geçtiği maçta oyunu kontrolde tutmayı başardı ve ‘vasat’ maçı kazanmayı bildi...