Covid-19 virüsünün yayılmasını yavaşlatmak için sosyal mesafe kuralları, evden çalışarak ve de insanların bir araya geldiği lokanta, bar, konser salonu gibi alanların kapanması gibi uygulamalar yapıldı. Bu uygulamalar özellikle şehirlerdeki ekonomik ve de sosyal hareketliliği durdurarak, şehirlerde yaşamayı cazip kılan unsurları büyük ölçüde ortadan kaldırdı. İnsanların ofislere gitmediği, kültürel hayatın olmadığı bir dönemde şehirlerden doğaya daha yakın ve yaşam giderlerinin daha düşük olduğu bölgelere taşınıldı. Evden çalışmanın devam etmesi durumunda şehirlerin geleceği ne olacağı, şehirlerin terk edilip edilmeyeceği merak edilmekte. Acaba COVID-19 dünya genelinde özellikle 20 yüzyılda hızlanan şehirleşme trendini tersine döndürebilir mi?
COVID-19 salgını şehirleri birçok açıdan vurdu. İlk olarak, hastalık büyük ve yoğun nüfuslu şehirlerde daha hızlı yayıldı. Şehirlerdeki yoğun nüfus, toplu taşıma kullanımı gibi fiziksel sebeplerin yanında, şehirlerde oturan insanların daha geniş bir sosyal ağı olduğu ve de gündelik düzeyde daha fazla sayıda insanla görüştükleri bilinmekte. Şehirlerin fiziki yapısı ve de yaşayan insanların sosyalleşme tarzları neticesinde hastalık, düşük nüfus yoğunluğu olan bölgelere oranla daha hızlı yayıldı.
Salgının yayılmasını azaltmak için evden çalışmanın yaygınlaşması ve de şehirdeki birçok alanın sağlık önlemleri çerçevesinde kapanması şehir ekonomilerine önemli bir darbe vurdu. Özellikle eğitim seviyesinin düşük olduğu çalışan kesim için önemli bir istihdam kapısı olan lokantalar, kafeler ve benzeri alanların kapanması neticesinde buralarda çalışan insanlar önemli gelir kayıpları yaşadılar. Bu dönemde internetten alışverişin artması yerel dükkânlara ve de şehirlerin ana caddelerine darbe vurdu. Şehir ekonomilerinde bu tip "servis" hizmetlerinin payının kırsal bölgelere oranla yüksek olması bu bölgelerin yaşadığı ekonomik yükü daha da arttırdı.
Şehirleri cazip kılan kültürel yaşam, kahveler ve lokantaların kapanmasıyla şehirler ıssızlaştı. Yaşam maliyetlerinin yüksek olduğu, gürültülü, hava kirliliğinin yüksek ve trafiğin yoğun olduğu şehirlerde yaşamak cazibesini yitirdi. Özellikle beyaz yakalıların evden çalışmaya başlamasıyla, iş ve yaşam alanın aynı yerde olması ihtiyacı da ortadan kalktı. Bu durumda insanlar için nüfusun daha yoğun olduğu, yasam giderenlerinin göreli daha düşük olduğu, doğaya daha yakın küçük şehirlere ya da kırsal alanlara taşınma fikri oluştu.
Yaklaşık bir seneye yakın süregelen bu yeni hayat tarzının sürmesi, mevcut şartların "yeni normal" olmasını ve de gelecekte sürdürülme ihtimalini de artırmakta. Aşının düşünülenden hızlı bir şekilde geliştirilmesi, 2021 yazına doğru Covid-19 öncesi düzene dönüleceği konusunda umut vermekte. Eğer kısa surede eskiye dönülürse acaba COVID-19'un büyük şehirlere uzun vadeli etkileri olacak mıdır?
Salgın sonrasında bazı şeylerin değişeceğini düşündüren belirli unsurlar var. İlk olarak, salgınla beraber işgücünün bir kısmi evden çalışmaya başladı. Salgından önce, evden çalışma potansiyeli olan birçok kişi çeşitli sebeplerden ötürü bu imkanı kullanmıyordu. Salgınla beraber, bu potansiyele sahip birçok kişi evden çalışmak zorunda kaldı. Amerika ve Avrupa'da yapılan birçok ankette hem işverenlerin hem de çalışanların evden çalışmayı sevdiğini, krizden sonra da devam ettirmek istediğini göstermekte. Evden çalışmak, çalışanlar için yoldan, giyim ve gıda giderlerinden tasarruf sağlamanın yanında aileleriyle daha çok zaman geçirme şansı sağlamakta. Şirketler açısından ise çalışanların memnuniyeti dışında ofis kiraları başta olmak üzere çeşitli giderlerde önemli tasarruflar sağlıyor.
Salgın sonrası donemde haftada birkaç gün evden ya da ofisten çalışıldığı bir sentez beklenebilir. Evden çalışmanın bahsetmiş olduğumuz faydalarına rağmen çalışanlar iş yerinde de zaman geçirmek istiyor. Sosyal etkileşimlerin dışında, iş yerinde bulunmak kişilerde bir aidiyet ve kimlik hissi yaratmasından ötürü birçok çalışan ofiste birkaç gün çalışmayı istemekte. Evden çalışabilecek kesimlerin dahi haftanın belirli günlerin ofiste olmak istemesi, şehirlerin devam edeceğini göstermekte.
Sunduğu iş imkânları dışında şehirlerin en önemli cazibe özelliği sunduğu kültürel ve sosyalleşme imkânlarıdır. Bu unsurların özellikle eğitimli ve de evden çalışabilecek kesimlerin şehirlerde ya da çeperlerinde kalmasına neden olacağı beklenebilir.
Şehirlerin cazibe nokta olmasının gerisinde sunduğu ekonomik imkanlar bulunmakta. Yapılan çalışmaların da gösterdiği üzere, çalışanların ve de şirketlerin fiziki yakınlığı başta verimlilik ve inovasyon olmak üzere çok sayıda avantajları var. Akademik çalışmalarda görüldüğü üzere, şehirler özellikle yeni fikirlerin oluşması için önemli bir rol oynamakta. Özellikle yüksek eğitim gerektiren meslekler için şehirlerde olmak bu sebeple ayrıca önemli. Büyük şehirlerde yaşayan yüksek eğitimli kişiler kariyerlerinde daha hızlı ilerledikleri de çalışmalarda ortaya kondu.
Buna rağmen uzun vadede belirli değişimler beklemek mümkün. İlk olarak, şu ana kadar yaptığımız varsayımlar başka bir hastalığın şehirleri vurmaması üzerine kurulu. Eğer önümüzdeki yıllarda benzer hastalıklar tekrarlanması durumunda, şehirleşmenin durması hatta tersine dönmesi ihtimal. Bunun dışında bazı işlerin şehirlere geri gelmemesi de mümkün. Uzaktan yapılmaya uygun belirli işlerin büyük şehirlerden çıkıp, çalışan ve ofis maliyetlerin daha düşük olduğu bölgelere hatta ülkelere kaydırılması mümkün. Bu ise şehirlerdeki mevcut iş imkânları ve de çalışan kompozisyonunda değişikliklere neden olacaktır.
Tarih boyunca büyük şehirlerin büyüdüğü ve de küçüldüğü dönemler yaşandı. COVID-19 sonrası dönemde şehirleşmenin nasıl devam edeceği şu an için belli değil. Önümüzdeki yıllar "yeni normalin" nasıl gelişeceğini, işlerin ne kadarının evden yapılıp ne kadarının ofiste kalacağını bize gösterecek. Yaşanılacak değişimin en büyük belirleyicisi şirketlerin evden çalışmayı ne kadar benimseyeceği, işlerin ne kadarının başka bölgelere ya da ülkelere aktarılacağına bağlı olacak. Çalışanlar için ise ev ile iş yerinin aynı yerde olma zorunluluğunu kaldıracak. Bu ise insanların yaşayacakları yerleri seçerken iş olanaklarından ziyade hayat kalitesi ve yaşam tarzını göz önüne alarak karar vermelerine neden olacak.
Cem Özgüzel, Institut Convergences Migrations'ta araştırma görevlisidir. Doktorasını Paris School of Economics'te tamamalayan Özgüzel; verimlilik, uluslarası göç ve yığılma ekonomileri üstüne çalışmaktadır. Daha önce University of Paris 1 Pantheon-Sorbonne'da ve Sciences Po'da öğretim ve araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. Aynı zamanda Center of International Development ve Institute for Employment Research'de ziyaretçi araştırmacı olarak bulunmuştur. |