Geçen hafta ABD’de eyaletlerin ve federal devletin Kongre seçimleri vardı. Medyanın ve kamuoyunun gözü, Washington’da Temsilciler Meclisi ve Senato’da oluşacak yeni tablodaydı. Ancak bazı siyaset teorisyenleri, bunu yerine Wisconsin ve Massachusetts eyalet meclislerinin üç küçük seçim bölgesindeki adayların performansını izlemeyi tercih ettiler. Bu adayları siyasi teorisyenler için sıradan birer üçüncü parti adayı olmaktan çıkaran bir yönleri vardı. Bu üç isim de birer ‘korsan’dı. İlk defa İsveç’te kurulduktan sonra bir kaç yıl içinde dünyanın dört bir yanında ulusal versiyonları oluşan ‘’gelenek dışı’’ bir partinin, Korsan Partisinin adaylarıydılar.
Elbette ki 16’ncı ve 17’nci yüzyılda açık denizlerin hakimi haline gelerek, küresel politika ve ticaret düzenini tehdit eden gerçek korsanlar gibi değiller. Her şeyden önce ‘korsan’ adını kendilerine onlar takmış değil. Müzik ve film endüstrisi, internetten müzik dinleyen, film izleyen ve dosya paylaşan internet kuşağını bu şekilde adlandırdığı için bu ismi kullanıyorlar. Mevcut politik işleyişe karşılar ama mücadelelerini düzenin dışına çıkarak değil, düzenin oyun kuralları içinde yükseltiyorlar. Demokrasiye karşı değiller ama demokrasinin geleneksel işleyiş tarzına çok radikal yenilikler getiren politika usüllerine sahipler. İşte onları demokrasi ve politika teorisyenlerinin gözünde ilgi çekici kılan en önemli özellikleri de bu; Bir çok ülkede, yolsuz hükümetler, kutuplaşma ve güç tekeli kurma savaşlarının tıkadığı demokratik işleyişe yeni açılımlar getirme potansiyelleri…
Dünyadaki ilk Korsan Partisi, 2006 yılında 42 yaşındaki yazılım yatırımcısı Rick Falkvinge tarafından İsveç’te kuruldu. Falkvinge’nin partiyi kurarken ana amacı, telif yasaları, dosya paylaşma engelleri ve patent yasaları ile mücadeleydi. Daha sonra, hem internette hem de günlük yaşamda ‘’kişisel mahremiyetin devletten ve şirketlerden korunması’’ da önemli bir politik mücadele alanı oldu. Ve nihayet, devletin şeffaflaşması ve hesap verebilirliği de korsanların en önemli taleplerinden biri haline geldi. Bugün en az 50 ülkede kurulmuş korsan partileri insan haklarından dijital haklara, çevre korumadan hayvan haklarına kadar geniş bir yelpazede politika üretiyorlar.
Hatta bazı korsanlar, geleneksel temsili demokrasi işleyişinin tıkandığını, teknolojinin doğrudan demokrasiyi mümkün kıldığını belirterek, devlet yönetiminin konsept ve işleyişinde buna uygun radikal değişimlerin zamanının geldiğini düşünüyor. Boston Globe gazetesine konuşan Massachusetts Korsan Partisi ‘kaptanı’ James O’Keefe de bunlardan biri… ‘Dijital olanakların, yoğun nüfuslu ülkelerde doğrudan demokrasiyi imkansız kılan lojistik engelleri tamamen ortadan kaldıracağına inandığını’ söylüyor O’Keefe ve ekliyor: ‘’Antik Yunan’da 200 yıl kadar uygulandı. Başarılı da oldu. Bizim çağımızda da başarılı olabilir.’’
Hareketin doğuşuna internet özgürlüğü talebi yol açtığından olsa gerek, hareketin ilk insan kaynağını ve mevcut tabanının önemli kısmını teknoloji ve bilgisayar meraklısı genç kitle oluşturuyor. Başlangıçta, toplumdan kabul görmesi mümkün olmayan ‘üç beş bilgisayar heveslisi marjinal’ gibi görülürken, Avrupa’da art arda aldıkları seçim sonuçlarıyla dikkatleri üzerlerine çekmeye başladılar. 2009 yılında İsveç Korsan Partisi, AP seçimlerinde yüzde 7 oy alarak, Avrupa Parlamentosuna iki üye göndermeyi başardı. 30 yaş altı gençlerin oylarında ilk sırada yer aldılar. Bu başarı, diğer ülkelerde de korsan partilerinin kurulmasına neden oldu. Korsanlar, 2011 Eylül ayında Berlin eyalet meclisi seçiminde yüzde 9 oy alarak, dünyada ilk kez bir devlet parlamentosu koltuğunu kazandı. Arap baharı devriminden sonra kurulan hükümette Tunus Korsan Partisi’nden Slim Amamou, ülkenin Gençlik ve Spor Bakanı olarak, ilk korsan bakan oldu. Son olarak, Çek Cumhuriyeti Korsan Partisi, geçtiğimiz Ekim ayında yapılan belediye meclisi seçimlerde başkent Prag’da yüzde 5.3 oranında oy almayı başardı. Mariánské lázně şehrinde ise yüzde 21 oy ile birinci parti olmayı başardılar. Yani, Çek Korsan Partisi, Çek Cumhuriyeti’nde önemli belediye başkanlıkları kazanabilecek bir parti artık… Merak edenler için ekleyeyim, son seçimde ABD’deki üç korsan aday da beklendiği gibi eyalet meclislerine seçilmediler ama ilk seçimlerinde Massachusetts’te ulaştıkları yüzde 12 ve Wisconsin’da ulaştıkları yüzde 18 oy oranı, onları sonraki seçimler için ‘yelkenler fora’ moduna sokmuş durumda.
Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz, yolsuzluklar ve geleneksel politikacılara güvensizlik, gelenek dışı politik partilere ve yaklaşımlara önemli bir alan açmış durumda. Örneğin İzlanda, 1944 tarihli anayasasının yeterli olmadığına ve yeni bir anayasa yapılmasına karar verdiğinde, yeni Anayasa yazmak için, fazlasıyla radikal bir yöntem tercih etti. Anayasa taslağının yazılacağı bir web sitesi kuruldu. Halk, anayasa metninin yazımına gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de herkese açık tartışma platformları aracılığıyla aktif şekilde katıldı. Sonuçta ortaya çıkan metin, parlamentoda yeterli oyu alamadı ama cin şişeden çıkmıştı bir kez.
Demokrasinin ‘yurttaşları’ artık demokrasinin pasif figüranı olmak istemiyor. 4-5 yılda bir seçimde oy vermekten ibaret bir katılımı 20’nci yüzyıl koşullarına ait arkaik bir işleyiş olarak değerlendiriyorlar. Aday belirlemeden anayasa ve yasa yazımlarına kadar daha katılımcı bir işleyiş talep ediyorlar. Ve yine devletin, yaptığı her işlemin, sözleşmenin, idari kararın, ihalenin anı anına denetimine katılabilmeyi istiyorlar. Her türlü resmi belgeye her vatandaşın ücretsiz olarak online ulaşabilmesini savunuyorlar. Nitekim, Hamburg Korsan Partisi öncülüğünde Hamburg’da başlayan ‘şeffaflık güven yaratır’ kampanyası geçtiğimiz ay başarıya ulaştı ve Hamburg eyalet yönetiminin istisnasız her iş, eylem ve kararında ‘şeffaflık’ yasalaştı.
İtalya’da hızla büyüyen ve 2013 seçiminde yüzde 25’e yakın oy oranına ulaşan Beş Yıldız Partisi, parti yetkililerini ve seçimlerdeki adaylarını, internet üzerinden yaptığı oylamalarla belirlemeye başlayarak bu rüzgara yelken açtı. Avustralya Senator Online Partisi, parti karar ve politikalarını 2007 yılından beri internet üzerinden tartışmalarla belirliyor. İngiltere Halk İdaresi Partisinin 2015 seçimi için hazırladığı kampanyadaki en büyük vaat ise, halka, çeşitli yazılımlar aracılığıyla gerçekleşecek bir sistemle, parlamentonun kabul ettiği her yasayı onaylama veya reddetme yetkisi vermek.
Bu gelenek dışı parti ve yaklaşımların çoğu, korsan hareketi literatüründe “likid demokrasi” denilen ve doğrudan demokrasi ile temsili demokrasi arasında melez bir anlayışa dayanıyorlar. Herkesi ilgilendiren önemli konulardaki karar sürecinde sadece temsilcilerin değil herkesin oyuna ihtiyaç var. Daha önemsiz teknik kararlarda ise temsilcilerin oyu yeterli olabilir. Herkesin, hergün, beğendiği video, fotoğraf veya söz için yüzlerce kez tıklamayla beğenisini, onayını veya eleştirisini belirtebildiği bir çağda, bu olanağın, politik süreçlerde de kullanılabilir olduğunu dile getiriyorlar. Almanya’dakiler gibi bazı ülkelerdeki korsan partiler, karar ve politika belirleme süreçlerini, ‘’Liquid Feedback’’ adlı açık kaynaklı sanal platformdaki tartışmalarla belirliyor.
Yale Üniversitesi politik bilim profesörü Hélène Landemore da, nihayetinde ‘doğrudan demokrasi ile temsili demokrasi karışımı yeni bir melez sistem geliştireceğimizi’ düşünenlerden. Landemore, İzlanda anayasasının yazımının başarısız olmasının da sürecin sadece doğrudan demokrasi anlayışına dayanmasına bağlıyor. Bugünlerde Finlandiya hükümetinin, doğrudan halk tarafından yazılmakta olan yeni trafik yasasına danışmanlık yapan Landemore, sanıldığının aksine doğrudan demokrasinin de suistimallere açık olabileceği uyarısında bulunuyor.
‘Dijital demokrasi’ye eleştirel bakan bazı analistler ise, ‘eşitliğin’, internetin doğasında olan bir şey olmadığını savunuyor. Tartışmayı, tamamen online platforma taşımanın, kutuplaştırmayı çözmek yerine daha da derinleştirebileceği endişesi taşıyorlar. Bu görüştekilere göre doğrudan demokrasi, daha hızlı kararlar alınmasına olanak sağlayabilir ama bu kararların en doğru kararlar olacağı söylenemez. Örnek olarak ise, ‘’American Idol’’ şarkı yetenek yarışmasının doğrudan halk oyu ile seçilen finalistlerini gösteriyorlar. Bu düşüncenin sahiplerine göre, yasal düzenleme sürecinde ‘yavaşlık’ aslında bir sağlık işareti. Tabii ki bu yavaşlık, ‘denge ve fren’ sisteminin kontrolünden kaynaklanıyorsa…
Bununla beraber, küresel Korsan Partisi hareketini, ‘doğrudan demokrasi’ tartışmasına indirgemek de haksızlık olur. Bundan çok daha fazlasını barındırıyor içinde… Her şeyden önce demokrasinin temel amacını hatırlatan çok önemli bir tartışma ve sorgulama başlatmasıyla bile önemli bir hizmet yapmış durumdalar. Ülkelerin yönetim, makam, karar ve süreçlerini, bu işten ‘ekmek kazanan’ politikacı esnafı ile onları yönlendiren çıkar lobilerine terketmenin yarattığı manzara ortada. İkincisi, günlük yaşamımızın artık vazgeçilmez bir parçası olan internette, iktidarların ve şirketlerin suistimallerine karşı önemli bir bilinç ve direnç kaynağı olma yolundalar. Dahası, Hamburg’ta görüldüğü gibi günlük yaşamdaki nüfuz suistimali ve iktidar istismarlarına karşı da demokratik bariyerler oluşturabiliyorlar.
Ve en önemlisi, politik süreçlerden uzakta büyüyen internet kuşağının dinamizmini politik alana taşıma potansiyelleri var. X kuşağının enerjisini, kuru protesto ve reaksiyonda tüketmenin de ötesinde, özgürlükçü, yapıcı, alternatif üreten bir aksiyona kanalize etmenin başarılabilmesi, bir çok şeyi değiştirebilir.
Geniş kitlelere adlarını henüz Reis Sparrow kadar duyuramamış olsalar da her açıdan, dikkatle izlemeye değer bir tartışma üretiyor korsan partileri… Konuşmak lazım…
@CemalTDemir