Yeryüzü, gösterişe, kitlesel tezahürat ayinlerine, çok konuşmaya, israfa ve paraya düşkün politik liderler çağını bütün ağırlığıyla yaşıyor. İşte böylesi bir dönemde bir devlet başkanı, ‘mal varlığı, politik yaklaşımı ve yaşam tarzıyla’ tüm dünyanın özel ilgi odağı haline gelmiş durumda. 2009’da seçildiğinde devlet başkanlığı sarayına taşınmayı reddetti. 2012’de ise devlet başkanlığı sarayını, başkentteki evsizler için sığınma evlerinden biri olarak ilan etti. Başkentin dışında tek odalı mütevazı bağ evinde yaşıyor. Devlet başkanlığı aracı ya da konvoyu yerine 1987 model emektar ‘vosvos’u ile seyahat ediyor. Aylık maaşının yüzde 90’ını oluşturan 7500 Euro’yu sosyal programlara bağışlıyor. Maaşından geriye kalan 485 Euro ile geçiniyor.
Güney Amerika cumhuriyeti Uruguay’ın 78 yaşındaki devlet başkanı José Mujica veya Uruguay’lıların çağırdığı ismiyle ‘Pepe’den söz ediyoruz. Eski bir solcu gerilla olan Mujica, her ne kadar herkesin de mütevazı yaşaması gerektiğine inansa da ‘model olma iddiasının’ hata olacağını bilecek kadar da uzun süredir politikada.
Başkent Montevideo’nun dışında bir kasımpatı tarlasının içindeki tek odalı evinde ağırladığı BBC muhabirine, ‘’İnsanlara benim gibi yaşayın desem, beni öldürürler’’ diye konuşuyor. Üzerinde yıllandığı belli giysileri ve yine uzun yıllardır giydiği anlaşılan ayakkabıları dikkatini çekiyor gazetecinin.
Mujica, Küba Devrimi’nden etkilenerek 1960 yıllarda silahlı mücadeleya başlayan Marksist Tupamaro gerilla grubunun eski üyelerinden biri. Tam 6 kez polis kurşunuyla yaralanmış. Çoğunluğu zindanımsı bir hücrede olmak üzere 14 yıl askeri cezaevinde hapis yatmış. 1973 askeri darbesinden sonra girdiği cezaevinden, Uruguay’ın demokrasiye geçtiği 1985 yılında çıkmış.
2009’da devlet başkanı seçildiği gün gazetecilere, ‘’Bütün bu politik konuşmalara rağmen dünyada hiç bir şey değişmeyecek’’ der. Dışlayıcı, köşeli ve rijit tavırların sorun çözmeyeceğine, aksine yeni sorunlar yaratacağına inanıyor. Solun, ezberleri dışına çıkıp daha esnek bir söylemde olması gerektiğini savunuyor. Devlet başkanlığında da Chavez’in yaklaşımı yerine Brezilya’nın Lula’sı ve Şili’nin Bachelet’i gibi merkez-sol çizgiyi tercih etti. Mütevazı hayat tarzı, aşırı tüketimi ve israfı sadece retorik olarak değil yaşam pratiğiyle reddetmesinin yanı sıra, eşcinsel evliliği ve kürtajın serbest bırakılması ve son olarak esrarın serbest olması gibi liberal reformlarıyla bütün kürede tanınan bir lidere dönüştü. Guardian gazetesi Uruguay’ı ‘destansı’ bir ülke ilan etti. Foreign Policy, Mujica’yı ‘Dünyanın en etkili 100 Düşünürü’nden biri gösterdi. Economist dergisi, tarihinde ilk kez ilan ettiği ‘Yılın Ülkesi’ kategorisi için Uruguay’ı seçti.
Bu son derece liberal reformlara rağmen politik yelpazenin her kesiminin saygısına sahip. Bir ateist olmasına rağmen Papa Francis ile çok yakın arkadaşlar. The Guardian gazetesinin deyimiyle, ‘’İngiliz sağcı tabloidi Dail Mail’in kürede takdir ettiği tek solcu lider’’ oldu. Dail Mail, ‘Nihayet, emrindeki parayı suistimal etmeyen bir politikacı var’ başlıklı haberinde, onu ‘güvenilir ve karizmatik bir lider’ olarak tanımladı.
Kendisine ‘fakir devlet başkanı’ diyenlerin ‘’zenginliğin gerçek anlamını bilmediklerini’’ söylüyor Pepe. BBC’ye yaptığı açıklamada, ‘servet biriktirme’ gibi bir takıntısı olmadığını belirtiyor:
‘’Bana en fakir devlet başkanı diyorlar. Ben fakir değilim. En fakir olan, yaşamak için çok fazla şeye ihtiyacı olandır. Pahalı yaşam tarzını sürdürmek için sürekli daha fazlasına ihtiyacı olandır. Bu bir özgürlük sorunu. Çok fazla mal varlığınız yoksa, onları devam ettirmek için bir köle gibi bir ömür boyu didinip durmak zorunda kalmazsınız. Kendinize daha fazla zaman ayırabilirsiniz. Egzantirik bir ihtiyar gibi görünebilirim ama benimki özgür bir seçim.’’
Mujica, Montevideo’nun dışındaki mütevazı evinde karısı Lucía Topolansky ile yaşıyor. The Guardian muhabiri devlet başkanı ile röportaj için bu son derece sıradışı devlet başkanlığı konutuna gittiğinde sadece tek bir güvenlik önlemi görmüş. Devlet başkanının evine ayrılan patika yolun başında parketmiş bir arabadaki iki görevli ve bir de devlet başkanının 3 ayaklı köpeği Manuela. Luica da eşi gibi, yaşam tarzlarından duyduğu mutluluğu paylaşıyor: ‘’Böyle çok mutluyuz. Çoğu insandan çok daha azla yaşadığımız için çoğu insandan çok daha az endişemiz ve çok daha az problemimiz var.’’
Ülkesi ile gurur duyuyor Pepe... Kıtanın, en güvenilir ve en az yozlaşmış ülkelerinden biri. Uruguay’ı ‘dünya çılgınlarının sığınağı’ olarak nitelendiriyor. Uruguay ülke olarak geleneksel sosyal kurallarını çok önemsiyor. Devlet, süt gibi temel ürünlere fiyat sınırı koyuyor ve her çocuğa eğitim ve bilgisayarı ücretsiz sağlıyor.
Eşcinsel evliliği, esrar serbestisi gibi reformlardan sonra Uruguay’a ‘dünyanın en sosyal liberal ülkesi’ etiketi yapıştırılmasına da tıpkı kendisine ‘en yoksul devlet başkanı’ sıfatı yakıştırılmasına itiraz ettiği gibi itiraz ediyor:
‘’Benim ülkem özellikle açık bir ülke değil. Bu reformlar aklın gereğidir. Marihuana serbestliği daha liberal olalım diye değil. Kullanıcıları, yasadışı sektörün elinden kurtarmak istiyoruz. Ancak onların aşırı içmelerine de müdahale ederiz. Tıpkı viski gibi. Günde bir şişe içiyorsanız, hastasınız tedavi edilmeniz gerek, demektir. ‘’
Küresel sermayenin gücünden dolayı Uruguay’ın toplumsal gelişme seçeneklerinin sınırlı olduğuna inanıyor:
‘’Dünyadaki mevcut sistemden usanmış durumdayım. Piyasa mantığını kabul etmeden yaşayamayacağımız bir çağdayız. Çağdaş politika tamamıyla kısa vadeli pragmatizm üzerine kurulu. Felsefe ve inanç yaşamımızdan çıktı. Geri kalan ise bizi piyasanın istediklerini yapmamızı sağlayan bir otomizasyon’’
Birleşmiş Milletler’in 2012 Rio Konferansı’nda ‘tüketim yoluyla büyüme’yi dayatan ‘’kör takıntıya’’ karşı sert bir çıkış yaptı. Batılı standartlarda tüketimin kalkınma olarak gösterilmesine itiraz etti. Küredeki 7 milyar insanın da Batılılar kadar tükettiği zaman dünyanın doğal yapısının tamamen iflas edeceği uyarısında bulundu. Batılı tüketim standardının bir hedef değil bir sorun olduğunun altını çizdi. Ancak nihayetinde bir başkan ve halkın büyüme beklentilerine de cevap vermek zorunda:
‘’Ben bir devlet başkanıyım. Daha çok yatırım daha çok istihdam için mücadele ediyorum. Çünkü insanlar sürekli daha fazlasını istiyor. İnsanların alım gücünü artırmaya çalışıyorum ama bir yandan da gereksiz tüketimi elimine etmeye çaba harcıyorum. Enerji, doğal kaynak ve zaman israfına kesinlikle karşıyım. Kalıcı şeyler inşa etmek zorundayız. Ancak bu tabii ki bir ideal. Gerçekte, ‘biriktirme yığma’ çağındayız’’
Peki öyleyse çözüm ne? Eski bir Marksist olan Pepe, buna somut bir cevabı olmadığını söylüyor ve ekliyor:
‘’Şimdilerde nerdeyse her şeyin geri dönüşümü var. Eğer basiretli bir yaşam tarzı geliştirebilirsek 7 milyar insanın tamamı tüm ihtiyaçlarını sağlayabilir. Küresel politika bu yönelime girmeli. Ancak maalesef biz insanlar dünyadaki varlığımızı hala bir canlı türü olarak değil ülke ve uluslar olarak düşünüyoruz’’.
Mujica ve eşi hem Che Guevera hem de Mao Zedong ile de şahsen tanışmışlar. Guardian’dan Jonathan Watts ile, Brezilya, Türkiye ve Mısır’daki protestolarla ilgili şu görüş ve uyarısını paylaşıyor:
‘’Dünyanın devrime her zaman ihtiyacı var. Ancak bu ateş etme ve şiddet yapma anlamına gelmiyor. Düşünceleri değiştirebildiğin zaman bu devrimdir. Bu anlamda Konfüçyanizm ve Hristiyanlık da birer devrimdi.’’
Sosyal ağlarda organize olan kitle hareketlerinin saman alevi gibi olduğundan ve kalıcı bir şey inşa edemeden söndüğünden yakınıyor.
1994 yılında ilk kez milletvekili seçilmeyi başardığında Meclis binasına külüstür mobiletiyle gelir. Mobiletini park ederken yanına gelen otopark görevlisi, ilk defa gördüğü bu adama ‘’çok uzun kalacak mısın?’’ diye sorar. ‘’Öyle umuyorum’’ diye cevap verir. Öyle de olur.
Pepe, Uruguay Anayasası’nın koyduğu sınır nedeniyle 2014 seçiminde üçüncü kez aday olamayacak. Zaten emeklilik onun da tercihi. Ancak şu kesin; Devlet başkanlığından ayrılan birçok dünya liderinin aksine hayat tarzında hiç bir değişiklik ve şok yaşamayacak.
Gerilla mücadelesi, işkence ve hayat arkadaşı ve politika yoldaşı eşi Lucia Topolansky de aktif bir politikacı ve senatör. Herkes, onu kocasından boşalacak devlet başkanlığı koltuğuna yakıştırıyor. Ama Lucia, Mart ayında AP haber ajansına yaptığı açıklamada, ‘Kesinlikle hayır’ dedi: ‘’Başkanlığın ne olduğunu çok yakından gördüm. Tanıdığım kimse için başkan olmasını dilemem.’’
Otopark görevlisinin sorusu, küresel bir meraktır artık: Pepe emekli olsa bile politikaya getirdiği bu kalite ve hoşsa da kalıcı olur mu?
Öyle umuyoruz.