New York Sun gazetesinin 13 Nisan 1844 günü yayınladığı bir haber büyük ses getirdi. ‘Müthiş Haber’ başlıklı haber, insan soyunun ezeli ‘’uzun mesafelere ulaşım’’ sorununun çözüldüğünü müjdeliyordu: ‘Hava’ da tıpkı okyanus ve kara gibi bilim tarafından alt edildi. Ve böylece artık onlar gibi bir ulaşım yolu olacak. Atlantik Okyanusu, gaz dolu bir balonla 3 günde geçildi’’.
Norfolk’tan ‘ekspres’ geldiği belirtilen habere göre, aralarında ünlü ‘aeronaut’ Monck Mason’un da olduğu 8 kişi, balon tarzı bir araçla karadan karaya Atlantik Okyanusu’nu 75 saatte geçmişlerdi.
Haber tam bir bomba etkisi yaptı. Gazete kısa sürede yok sattı. Öyle ki gazete binasının etrafı gazetenin bir nüshasını almak için çırpınan insanlarla kuşatılmıştı. Haberi yazan muhabir bu manzarayı sonradan, ‘hayatım boyunca bir gazete nüshasına sahip olabilmenin o günkü kadar önemli olduğunu görmedim’ diye aktaracaktı. Bütün New York ve çevresi bu haberden başka bir şey konuşmuyordu. Ta ki 15 Nisan 1844 sabahı, Sun gazetesi, gerçeği paylaşıncaya kadar: Haber tamamıyla uydurmaydı. NY Sun gazetesi, düzeltme notunu şu cümleyle bitirmişti: ‘Kati surette böyle bir projeyi mümkün görmüyoruz’’.
Bu uydurma haber, hayal gücü yüksek bir zekanın ürünüydü. Ve o zekanın sahibi olan muhabir sonradan dünya edebiyatının parlak isimleri arasında girecek Edgar Allan Poe’ydu.
Haberin uydurma olduğu ortaya çıkınca insanlar, ‘havanın bir ulaşım ortamı olabileceği’ gibi çılgınca bir düşünceye inanabildikleri için kendi kendilerine güldüler. Ama insanın kadim deneyimi der ki; herşey bir hayal ile başlar.
Poe’nun asparagas haberini bugün bile bilim-kurgunun ilk örneği olarak kabul eden edebiyat otoritesi çoktur. Hatta Fransız yazar Jules Verne’nin o haberden yaklaşık 30 yıl sonra 1873 yılında yazdığı ’80 Günde Devrialem’in de ilham kaynağı olduğu düşünülüyor. Çünkü Verne’nin sıkı bir Poe hayranı olduğunu gösteren çok sayıda bilgi var.
80 Günde Devri Alem’in de etkisi büyük oldu. 1889 yılında bir başka New York gazetesi New York World, muhabirleri Nellie Bly’ın devr-i alem yapacağını duyurdu. Jules Verne’nin romanının yayınlanmasının üzerinden 16 yıl geçmişti. Bu sürede ulaşım imkanları çok gelişmişti. Gazetenin manşetinde, ‘Jules Verne’nin büyük hayali bir gerçeğe dönüştürülebilir mi?’ sorusu vardı. Küçük bir sırt çantasıyla yola çıkan kadın muhabir Bly bunun yanıtını verecekti. Gazete, bu dünya turunu büyük bir kampanyaya dönüştürdü. Bly’ın yolculuğunu harita ve grafiklerle gün gün haberleştirdi. Hatta Bly’ın New York’a dönüş süresini doğru tahmin edecek okurunu Avrupa yolculuğuna çıkaracağı bir de yarışma düzenledi. Modacılar, Nellie Bly giysileri için modeller üretmeye başladı. World, ‘bütün uygar dünya Nellie Bly’ı izliyor’ diye yazdı. Bly, New York’tan ayrıldıktan tam 72 gün 6 saat 11 dakika sonra dünya turunu tamamlayıp New York’a geri döndüğünde gazete şu cüretkar manşetle çıktı: ‘’Zaman Yenildi’’. Spotta ise şöyle deniyordu: ‘’Atlı araba çağı sona erdi. Sürat çağı başladı.’’
20’nci yüzyıla girerken Wright Kardeşler, yüzyıllarca sadece masallara konu olan hayali gerçekleştirmeyi sonunda başardılar. İnsan soyu, Poe’nun uydurma haberinden yaklaşık 60 yıl sonra, ilk kez yeri havadan gördü ve dünyaya bakışı tarihte ilk kez 2 boyutlu olmaktan çıktı. Bir yerden bir yere havadan gitmek saçma bir hayal değil, bir imkandı artık...
Uçak teknolojisi roket teknolojisini doğururken, insan gözünü kuşlardan daha yükseklere dikmeye başlamıştı bile. 4 Ekim 1957 günü Uzay Çağı başladı. İlk kez insan yapımı bir araç atmosferin üst tabakasına çıkmıştı. Sputnik uydusunu yörüngeye oturtmayı başarmıştık. 12 Nisan 1961 günü Yuri Gagarin, ‘Murat 124’ boyutundaki Vostok(Doğu) adlı roketin tepesine yerleştirilmiş küçük kapsülün içinde yörüngede 108 dakika süren yolculuğunu gerçekleştirdiğinde, insan soyunun hayal gücü çoktan yeni ufka gözünü dikmişti bile. Atmosferin yukarısına çıkabiliyorsak Ay’a da gidebilirdik. 8 yıl sonra, 23 Temmuz 1969 günü, ilk insan Ay’a ayak bastı. Sonraki 3 yılda Ay’a toplam 6 insanlı sefer yapıldı. 14 Aralık 1972 günü Ay’a son kez bir insan ayak bastı. Tam 42 yıldır bugünkü Uluslararası Uzay İstasyonu’nunda daha uzağa insan gitmedi. 1980’li yıllarda başlayan mekik çağının da ana hedefi bu istasyonun inşasıydı. Çünkü insan çoktan bir başka hayalin peşine düşmüştü. Teleskobu icat ettiğimiz 16’ncı yüzyıldan beri ilgimizin dikkatimizin odağı olan bir menzile, Kızıl Gezegen’e yani Mars’a ulaşmak istiyoruz artık. 1965 yılı Temmuz ayında Mariner 4 uzay aracının ulaşmasından beri bir çok uzay aracı göndermeyi başardık. Halen Mars’ın yüzeyinde iki uzay aracı, bu gezegen hakkındaki bilgimizi artıracak araştırmalar yapıyor.
Ve bugün Mars’a insan gönderme hayali yolunda dev bir adım daha atılıyor. NASA, insanı yörünge dışına taşıyıp geri getirecek Orion uzay aracının ilk testini gerçekleştirecek. Yeni kuşak uzay aracı Orion, 4 astronotu Ay’a, göktaşlarına ve belki de Mars’a taşıyacak şekilde tasarlandı. Perşembe günü gerçekleşecek test uçuşu hava koşulları nedeniyle Cuma gününe ertelendi. Testler başarılı olursa insanlı ilk uçuşunu 2021 yılında yapması planlanıyor. İlk menzil yine Ay olacak. Ancak bu kez örnek toplamak için değil. Gezegenler arası bir yolculuğun ve gezegenlere inişin teknolojisini geliştirme amacıyla Ay’ı potansiyel bir eğitim üssü haline getirmek için. Orion, 2020’li yıllar boyunca Ay ve astroit seferlerinde ‘’Solar Electric Propulsion’’ denen teknolojiyi de test edecek. Bu güç, Mars’a ağır kargo ve daha büyük araçları gönderebilme imkanımızı artıracak. Orion’un bugünkü deneme uçuşunda test edeceği şeylerden biri de uzayın derinliklerinde olağanüstü yüksek hıza ulaştığında sıcaktan koruyacak zırhı. 4000 bin Fahrenheit derece sıcaklığa dayanıklılığı test edilecek. İnsanlı deneme seferlerine başladığında ise insan bedeninin Mars gibi uzun menzilli yolculuklara dayanıklılık imkanları geliştirilmeye çalışılacak.
Mars’a yolculuk bir ‘hayal’. Yani mümkün. Sadece NASA değil, Çin, Japonya, Hindistan, Rusya ve Avrupa Uzay Ajansı da artık Mars’a ayak basmamızın ‘çok uzak olmayan’ bir geleceğin gerçeği olacağı düşüncesinde ve bu yolda büyük bir yarış içinde. Mars ve Dünya’nın birbirlerine en çok yaklaşacağı 2030’lu yıllarda ‘gezegenlerarası’ yolculuk yapabilmiş bir türe dönüşeceğiz büyük olasılıkla. Ve bunu başaracağımız gün ‘yıldızlar arası’ yolculuğun hazırlıklarına başlayacağımıza da hiç şüphem yok.