İlter Bey'i, İlter Türkmen'i 6 Temmuz'da 94 yaşındayken kaybettik. Yine bu yıl, mart ayında kaybettiğimiz kızı Lale Apa'nın koordinatörlüğünde İlter Bey'in 80. doğum günü nedeniyle The Türkmen Tribute* adıyla, özel bir tabloid dergi yayımlanmıştı. 8 Kasım 2007'de yayımlanan bu dergiye, ben de "İlter Bey; bilge delikanlı" başlıklı bir yazı vermiştim.
İlter Bey'in ölümü o kadar üzdü ki, arkasından yazmak istemedim. Son yazım, 80. doğum günü yazısı olarak kalsın istedim. Hem, ilişkimizi daha da perçinleyen o yazıyı İlter Bey görmüştü. İlter Bey'in vedasının ardından T24 o yazıyı yayımlamak istediğinde, "mutluluk duyacağımı" söyledim. Aşağıda paylaşıyorum.
Birkaç yıl önceydi; İstanbul'da kanlı bir El Kaide eylemiyle tahrip edilen İngiliz Başkonsolosluğu'nun Pera House adıyla ve Prens Charles'ın katılımıyla yeniden açıldığı törende bir köşede sohbet ediyorduk. İlter Bey, yani İlter Türkmen, doğduğum yılı soruverdi. Bunca yıldır tanışırız, nedense yaşımı hiç sormamıştı. Açıkladığımda yüzüne tuhaf bir tebessüm asıldı, "Babanız olabilirmişim" deyiverdi, aramızdaki yaş farkını vurgulamak isteyerek.
Yaş farkı o kadardı. Ama, hep o kadardı. Hiçbir zaman hissedilmeyen bir yaş farkı. Hissedilmemesinin sebebi, İlter Bey'in onu hiç hissettirmeyecek özelliklerinden, kişiliğinden, bir türlü yaşlanmamasından kaynaklanıyordu. Bizler sürekli yaş alıyorduk. O, hiç yaşlanmıyordu. Ara her geçen gün kapanıyordu. Zaten, yaşıt gibiydik. Bir yandan da geçen her sürede, aradaki yaş farkı kapandıkça, sanki biz yaşlanıyormuşuz ve aradaki fark, bizler ile onun arasında onun lehine değişiyormuş gibi garip bir durum oluşuyordu. O nedenle, işi aritmetik hesabına vurduğumuzda, şaşırması doğaldı. İlter Bey, hiç yaşlanmadı. Galiba hiç de yaşlanmayacak. Biz yaşlanacağız, yaş alacağız, aramızdaki akran ilişkisini korumak için gayret bize düşecek.
İlter Türkmen, 1970'li yıllardan başlayarak dış politika editörü, diplomasi ya da dışişleri muhabiri gibi sıfatlarla görev yapan profesyonel gazeteci camiası için Türkiye'nin "efsanevi diplomat ismi" idi. O düzeyde başka hangi isim sıralanabilir dense, akla gelecek isimler bir elin parmaklarını geçmezdi. Ona yaklaşmak, onunla konuşmak, onun ağzından bir laf kapabilmek, bu camianın mensupları için mesleki bir başarı addedilirdi.
Öylesine bir diplomat kişiliği sergiledi ki, ben, onu hep ders kitaplarından öğrendiğimiz Ali ve Fuat Paşalar, Mustafa Reşit Paşa gibi, diplomasi dendiğinde akla gelen 19. yüzyılın dev diplomat isimlerini barındıran geleneğin 20. yüzyıldaki son halkası, onların bizim kuşağa isabet eden parlak bir temsilcisi gibi algıladım.
Öyle ki, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin olağandışı hükümetinde Dışişleri Bakanı sıfatı ile görev almasını bile, onun mesleki hakkı, hak ettiği bir mevkiyi olağan ve doğal biçimde elde etmiş olması gibi gördük. Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin kara dönemi olarak algılanabilecek bir zaman diliminde İlter Bey'in Dışişleri Bakanı olmasını, çeyrek yüzyılı aşkın bir süre sonra geriye baktığımızda, yine olağan görmeye devam ediyor ve onu, o dönemden ayırıyoruz.
İlter Bey, budur işte. Kendisiyle anılabilecek, kendisiyle tanımlanabilecek bir şahsiyet. İlter Türkmen'i dönemle anlatamaz, dönemle tanımlayamazsınız. İlter Bey, İlter Türkmen, bir kurumdur. Ne de olsa, Mustafa Reşit Paşa-Ali Fuat Paşa geleneğinden oluşan zincirin aradaki kopuk halkalarına bakılmaksızın, 20. yüzyılın sonuna bağlanan son parlak halkası. İlter Bey, İlter Bey olarak tanımlanabilir.
Müthiş bir pratik zekâ, diplomasi kıvraklığı, nüktedanlık, ama her şeyden önce sağduyu. O sağduyu ki 21. yüzyılın ilk on yılı içinde, çetrefil dış politika sorunları karşısında ortaya koyduğu ve kamuoyuna yansıttığı bilgece yaklaşımlarla, belki de bakanlık ve uzun diplomatik kariyer dönemlerinden çok daha fazla etkiledi Türk dış politikasını ve babası, hatta dedesi olabileceği kuşakları.
Yazılı basında ve televizyon ekranlarındaki İlter Bey, o sağduyusu ile milyonlarca insan nezdinde gerçek bir "kanaat önderi" olarak işlev gördü.
Türkiye'nin son yarım yüzyılının belki de en parlak diplomatı, diplomatlara yakıştırılan snobizmden zerre taşımayan, tersine hem çok alçak gönüllü, hem sonsuz hoşgörü sahibi, adeta "plebian patrici" profili çizdi. Diplomasinin sıradan insan için anlaşılamayacağı ön kabul gören terminolojik labirentini, herkes için basit bir okuma kitabı diline çevirme ustalığı ona ait oldu.
Bizim gençliğimizde ona yaklaşmak, onunla konuşmak bir mesleki marifet gibi kabul edilirdi. Onu yakından tanımak imtiyazına kavuştuktan sonra ise İlter Bey'le birlikte bulunmak bir dostluk tiryakiliğine dönüştü. Hem bir dostluk tiryakiliği hem de her seferinde bilgi dağarcığınızın zenginleşeceğinden emin olacağınız bir kursiyerlik hâli.
İlter Bey 80 yaşına mı ulaştı? Bilge delikanlıların yaşı olmaz!
* The Türkmen Tribute | İmtiyaz Sahibi: Lale Apa | Yazı Kurulu: Sedat Ergin, Soli Özel, Füsun Türkmen | Görsel Yönetmen: Ali Acar | Deputy Creative Director: Kadir Pastutmaz