Türkiye siyasi gündem açısından son on yıldır Dünyanın en hareketli ülkelerinden biri. Sivil toplum çalışmalarında planlamalar yapılırken risk hesaplaması yapılarak mevcut kaynakların en etkin şekilde kullanılması öngörülür. Türkiye’de sivil toplum kamu işbirliği alanında çalışan Sivil Örgütler için riskler genellikle siyasi gündemin değişkenliği ve bürokrasideki değişimler olarak öne çıkıyor. Böyle bir riskin olduğu bir ortamda Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti Merkezi Finans İhale Birimi tarafından desteklenen Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişimi ve Sivil Toplum-Kamu İşbirliğinin Güçlendirilmesi Projesi uygulanıyor. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı-TÜSEV, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi-STGM, YADA tarafından uygulanan çalışmanın amacı Türkiye’de çoğulculuğu ve Avrupa ile bütünleşmenin değerlerini destekleyen güçlü demokratik kurumların ve sivil toplumun var olmasını sağlamaktır. Proje koordinatörü Selen Lermioğlu Yılmaz 12 ilde yapılan istişare toplantıları sonucunda sivil toplum örgütleri ve kamunun üzerinde anlaştığı “Davranış İlkeleri”nin belirlenmesinin önemine vurgu yaparken kamu kuruluşlarının sivil toplumu eşit paydaş olarak görmesi, tarafsız ve şeffaf olması yönünde beklentinin dikkate alınması gerektiğini belirtiyor. Yerel istişare toplantılarına katılan 118 sivil örgüt aşağıdaki talep ve sıkıntıların örgütlenme özgürlüğü ve şeffaflık süreçleri açısından önemini gündeme getiriyor.
İstişare toplantılarının sonuçları ve proje ile ilgili detaylı bilgiye http://www.siviltoplum-kamu.org/tr sitesinden ulaşabilirsiniz.
Kanun Önünde Eşitlik ve Sivil Topluma Yaklaşımda Ortak Kriterler
Kamu bir yandan sivil toplum katılımı için çalışmalar düzenleyerek sivil toplum ile kamunun diyalogunu artırmaya devam ederken diğer yandan sivil toplumun belirttiği temel sorunlardan biri konusunda ısrarını koruyarak sivil toplum ayrışması yönünde çalışmalar ve açıklamalar yapıyor. İçişleri Bakanlığı geçtiğimiz günlerde demokratikleşme sürecinin devamı olarak Sivil Toplum Açılımı çerçevesinde 2014 yılında gerçekleştirmeyi öngördüğü ulusal ve uluslararası fuarlar düzenlemesi çerçevesinde ulusal düzeyde “sıkıntı oluşturmayacak”, uluslararası düzeyde ise “marjinal olmayan” sivil örgütlerin katılması yönünde çalışmalar düzenleyeceğini açıkladı.(Cumhuriyet Gazetesi 19 Kasım 2013) Dernekler Dairesi teşkilat yasasının sivilleştirilmesinin öngörüldüğü ve daha sivil bir Dernekler Dairesi Başkanlığı kurulması yönünde yasal çalışmaların olduğu bir süreçte Gezi Protestoları gerekçe gösterilerek kanun önünde eşitlik ilkesi görmezden geliniyor. Temel haklar alanındaki kazanımlara baktığımız zaman sıkıntı oluşturan ve marjinal olarak değerlendirilen sivil örgütlerin rolünün vazgeçilmez olduğu görülür. Demokratik katılım için ısrarcı olan “sıkıntı yaratan marjinal” sivil örgüt tanımlaması ötekileştirmeyi gündeme getirmekten, diyalogu engelleyerek sivil katılımın tüm kesimlere açık olmasını engellemekten başka bir sonuca ulaşmayacaktır.
2004 yılında dernekler kanunu ile başlanan sivil reform süreci AKP hükümetinin en önemli icraatlarından biri olarak öne çıkıyor. Örgütlenme özgürlüğü alanında çığır açan düzenlemeler yeterli olmamakla birlikte katılım ve kamu örgütleri dışında örgütlü bir toplumun gelişmesi için hayati bir işlev yerine getirmişti. Reformun temel amacı dernekler yönetiminin sivilleşmesi, kamu içindeki derneklerin tasfiye edilmesi ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki bürokratik ve siyasi engellerin ortadan kaldırılmasıydı. Son birkaç yıldır teşkilat anlayış ve yaklaşım olarak sivil toplum açılımının gelişmesini örgütlenme özgürlüğünün siyasi denetimin dışına çıkmasını istemez bir yaklaşımdadır. Örgütlenme sürecinin keyfi uygulamalardan çıkartılması, uygulamanın şeffaflaşması ve kanun önünde eşitlik ilkesi ile mümkün olacaktır. Bunun yolu da sivil toplum kamu işbirliğinin ilkeler, kriterler ve şeffaflık süreçlerinin uygulanmasından geçiyor.