Meral Okay gibi Ahmet Ümit gibi sanatçılar, sinemacılar, yazarlar, ressamlar, tiyatrocular tarihle ilgilensin, tarihi tarihçilere bırakmasınlar...
Ahmet Ümit geçtiğimiz günlerde son romanı "Sultanı Öldürmek" le yeniden aramıza döndü. Sultanı Öldürmek genel olarak Osmanlı tarihi, özel olarak Fatih devri üzerine yoğunlaşan bir polisiye gerilim romanı. Bu yönüyle İstanbul Hatırası romanının bir devamı gibi duruyor ve yazarla yapılan röportajlarda bu durum kendisi tarafından da ifade ediliyor. Romanı alıp okumaya başladığım zaman bendenizin bir önceki yazısında bahsi geçen Fatih'in meşhur kanunnamesi ile baba katli, evlat katli ve kardeş katli ile bir hesaplaşma gördüm ve bu nedenle okumakta olduğunuz yazıyı yazma ihtiyacı duydum. -
Bir önceki yazım
Romanın kahramanları tarihçi Müştak bey ile onun kurbanı olduğunu düşündüğümüz eski sevgilisi, tarihçi Nüzhet hanım ve her ikisinin hocası olan yine tarihçi Tahir Hakkı bey ise de, eserin asıl kahramanı Fatih Mehmet'tir. Roman henüz üçüncü sayfada sorulan temel bir soru etrafında dönüp duruyor: Tarih tarihçilerin yazdıkları mıdır, yoksa gerçekte yaşananlar mıdır? Bu açıdan bakıldığında romanın sonunda benim ulaştığım sonuç, kuşkusuz, tarih tarihçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir! Çünkü özellikle kendi tarihi ile- ki romanda Ümit bunu "baba ile hesaplaşma" olarak sunar bize- hesaplaşamayan bizim gibi toplumlarda tarihçilerin önemli bir kesimi bizzat bu hesaplaşamamanın müsebbibi oluyorlar. Nitekim romanda hocaların hocası Tahir Hakkı Bey resmi tarihin biraz dışına çıkan iki öğrencisine- Nüzhet ve Müştak'a- "başarıya aç, suçluluk duygusuyla kıvranan bu ezik milletin elinden bunu da (şanlı tarihini-C.Ö) almaya kalkmayın" diyor. (S.50) Hatta daha da ileriye gidip Chicago Üniversitesinde öğretim üyesi olan ve tarih ile hesaplaşma konusunda Müştak Serhazin'den daha cesur davranan Nüzhet'i "kız Chicago'ya gittikten sonra oryantalist mi oldu nedir?" (S.3) diyerek itham edebiliyor. Ancak hiçbir zaman hocasının eteğinin dibinden ayrılamayan, bir anlamda otorite ile hesaplaşamayan, Müştak Serhazin'de benzer fikirlerin taşıyıcısı oluyor: "Çağın modası bu değil mi? Farklı olmak... Aynı kaynaklara, aynı vesikalara bakarak, bambaşka bir tarih anlatısı yazmak. Yani boş iş. Hiç te değil. Postmodern çağ... Postkolonyal dönem..." (S. 78) Tahir Hakkı Bey ile öğrencisi Müştak Serhazin aynı çizgideler. Farklı olmayı boş iş, oryantalist olmak, postkolonyalist olmakla itham ediyorlar.
Gerek Osmanlı kronik yazıcıları, gerekse onları kaynak gösteren çağdaş tarihçilerin birkaç istisna dışında neredeyse tamamı bilinçli bir bilgisizliğin taşıyıcısı oluyorlar. merkezi devlet otoritesi saray dışında bir tarih yazımına zaten izin vermiyor. Cumhuriyet döneminde de bu gelenek Türk Tarih Kurumu ve Üniversiteler eliyle sürdürülüyor. Burada en çarpıcı örnek İsmail Beşikçi'nin resmi tarih algısının biraz dışına çıkınca başına gelenlerdir.
Osmanlı tarihinin en güvenilir kaynakları yabancı büyük elçilerin kendi hükümetlerine yolladıkları istihbarat raporları oluyor. Özellikle Venedik elçilerinin gerek Fatih, gerek 2. Beyazıt devrinin istihbarat raporlarında bu kanlı döneme ışık tutan nice ayrıntı gizlidir. Tıpkı bugünkü Wikileaks belgeleri gibi...
Resmi tarihin dışına çıkan tüm yorumların oryantalizm, boş iş, post kolonyalizm gibi etiketlerle yaftalanması aynı zamanda bir nefretin de açığa vurulmasına neden oluyor. Bu açıdan Meral Okay'ın ölümü üzerine kimi faşist, şeriatçı çevreler tarafından açığa vurulan nefretin ardında, senaryosunu yazdığı Muhteşem Yüzyıl dizisinde, resmi tarihin biraz dışına çıkarak farklı bir yorum getirmesi yatıyor. "O Kadın" diye hitap edilen Okay, başucundaki bir roman vesilesiyle pornocu ilan ediliverdi. Bu nefretin ardında büyük bir panik ve telaşın yattığı kesindir. Bu panik Sultanı Öldürmek romanında Tahir Hakkı Bey'in yukarıda aktardığım sözlerinde daha da berraklaşıyor.
Meral Okay gibi Ahmet Ümit gibi sanatçılar, sinemacılar, yazarlar, ressamlar, tiyatrocular tarihle ilgilensin, tarihi tarihçilere bırakmasınlar. Yoksa tarih sadece bir zümrenin, bir dünya görüşünün tekelinden kurtulamayacak, gelecek kuşaklar sadece kendilerine anlatılan kahramanlık masallarıyla büyüyeceklerdir.