Çamlıca tepesine cami projesini, kamuoyu ilk kez, 29 Mayıs kutlamaları sırasında Başbakan'ın ağzından duydu. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, Temmuz başında Hacı Mimar Mehmet Güler Milliyet Gazetesine bir mülakat vererek, aslında aylar önce İstanbul'a geldiğini, hatta projeyi de epey ilerlettiğini deklare edince işin içinde bir kumpas olduğu sezgisi kamuoyunda oluştu. Bu sezgi aynı zamanda bir tepkiye de dönüştü, çünkü Mehmet Güler hazırladığı proje ile, Medine-i Münevvere camine bile meydan okuyan boyutlardan, tuhaf bir övünme ile bahsediyordu. Bu durum karşısında özellikle İslamcı çevrelerden de tepkiler yükselmeye başlayınca, Mehmet Güler erken öten horozun akıbetine uğradı ve bir daha kendinden haber alamadık. Muhtemelen Kahramanmaraş Belediyesindeki görevine geri dönmüştür.
Atama usulü proje yöntemi geri tepince bu kez alelacele kurulan bir dernek vasıtasıyla yarışma açıldı. Yarışma sonucu verilecek ödül miktarı Cumhuriyet tarihinin en yüksek ödül miktarı idi. Birileri kesenin ağzını açmıştı, ancak verilen süre çok kısaydı. Saygın mimarlar ve şehir plancıları "bu kadar sürede kümes bile tasarlanamaz" baabında demeçler verdiler, Ancak cevval Türk mimarlarının elinden birşey kaçmazdı ve yarışma tamamlandı. Yarışmayı Bahar Mızrak ve Hayriye Gül Totu isimli iki kadın mimarın çizdiği proje "ikincilikle" kazandı..!
Ancak gerek sürecin işleyişi, gerek yapılacağı ilan edilen cami projesi bize birşeyler fısıldıyor.
İlk olarak bu cami bir Selatin camisidir. Osmanlı döneminde sultan veya sultanın ailesi tarafından yapılan camilere Selatin camisi denirdi. Selatin camilerinin ayırdedici özelliği, genellikle İstanbul'un tepelerine yapılıyor olmalarıdır.
İstanbul'dan kasıt, Tarihi Yarımada'dır. Bu camiler hakim tepelere yapılarak bir siluet oluşturur. Sultanahmet, Nuruosmaniye, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Selim ve nihayet Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Cami bu silsilenin içindedir. Hepsi bir bütündür ve birbirini ezmeyen, birbiriyle yarışmayan bir estetiğe sahiptir. Çamlıca Cami'nin İstanbul'un son hakim tepesine yapılıyor olması ve bizzat Başbakanın talimatıyla çalışmalara başlanması bu kanaati güçlendirmektedir.
Selatin camilerinin ikinci ayırdedici özelliği minareleri ve minarelerindeki şerefe sayılarıdır. Bu camilerde mutlaka iki ya da daha fazla minare bulunurdu. Minarelerin üzerindeki şerefe sayısı ise camiyi yaptıran Sultanın kaçıncı padişah olduğunu işaret eder. Bu nedenle şerefe sayısının 12 olacağını tahmin ediyorum. Neden 12 sorusunun cevabını okurun hayalgücüne bırakıyorum.
Selatin camilerinin ayırdedici diğer bir özelliği de banilerinin türbesinin mutlaka bu camilerin haziresinde bulunmasıdır. Dolayısıyla bu cami, sadece bir cami olmayabilir. Bu nedenle Çamlıca caminin bir cami mi, yoksa türbe-cami mi olacağı bahsi önem kazanıyor.
Caminin estetik açıdan kıymeti harbiyesine dönersek: Bu yarışmadan malum birinciliğe şayan bir eser çıkmadı, ancak iki proje ikinciliğe layık görüldü. Bu iki projeden biri "modern" ikincisi "klasik" tarzdaydı. Klasik olduğu zikredilen projenin hayata geçirileceği duyuruldu. Proje, Dücane Cundioğlu'nun çok yerinde tespitiyle Ehven-i Şer (Kötünün iyisi) bir proje gibi gözükse de, aslında Eşşerür-Şer (kötünün kötüsü) bir yaftayı her zaman boynunda taşıyacaktır. Çünkü Cundioğlu'na göre bu proje bir kötünün gerçekliğe dönüşmüş halidir ve bu nedenle de eşşerür-şer'dir. Birinciliğe dahi layık görülmeyen bir heyula İstanbul'a en hakim tepesine geri dönülemez bir biçimde dikilecektir ve yüzyıllar boyunca bizlerin gözüne takılıp kalacaktır.
Projede seçilen boyutlar bir çeşit marketing atağıyla sevimli kılınmaya çalışılmıştır. Örneğin minare boyları 107,1 metre olacak ve Malazgirt savaşını temsil edecek, caminin yüksekliği 72,5 metre olacak ve İstanbul'da yaşayan yetmişiki buçuk milleti temsil edecek, kubbe çapı 34 metre olacak ve bu da İstanbul'un plaka kodunu temsil edecekmiş.
İnsanın aklına niye telefon kodu ile ilgili bir ölçü yok diye sorası geliyor..!
Bu estetik zeka karşısında söyleyecek bir şey bulamıyorum. Bence sadece kubbe çapının 34 metre olması bile bir büyüklenme ve meydan okumadır. Mimar Koca Sinan'ın yaptığı en geniş kubbe 31,25 metredir. En yüksek minare 76 metredir. Dolayısıyla Sinan'dan 500 yıl sonra onun estetik kanonlarını aşma mutluluğuna henüz 30'lu yaşlarında, adını bu proje sayesinde duyma saadetine eriştiğimiz iki mimarımız erişecekmiş..!
Son not: Bu satırların yazarı Tarihi Yarımada'da 99'u cami, 212 tarihi eserin "muhafazakar" Fatih Belediyesi tarafından haritadan silinerek ticarethane ilan edilmesine karşı olduğu gibi, Çamlıca tepesine ayarsız ölçülerde bir cami dikilmesine de karşıdır. Dolayısıyla yazar açısından sorun cami yapılıp yapılmaması değildir.
Konu ile ilgili yazımın linki aşağıdadır: http://kulturistanbul.blogspot.com/2012/11/3-fetih-devrinin-yeni-hedefleri-camiler.html