İstanbul florasında sembolleşmiş bir takım çiçekler ve ağaçlar vardır. Bunlardan birincisi Erguvan ise ikincisi Mimoza'dır. Özellikle Adalarda Şubat'ın son haftası cemrelerin toprağa düşmesi ile birlikte çok güzel bir canlanma başlar. Mimoza ağaçları ardı ardına çiçeklenir ve ortalığı bir anda keskin bir mimoza kokusu sarar. Bu güzelliği adanın "yerlisi" olanlar yaşar. Yazlıkçılar ise martın son haftası sona eren bu müthiş değişime şahit olamazlar. Çünkü bu şenlik sadece 3-4 hafta sürer. Adada yaşamanın cefası kadar sefası da vardır elbet.
Mimozanın halk arasında iki cinsi çok bilinir. İzmir Mimozası denilen cinsinin çiçekleri kokusuz ve kendisi bodur bir ağaç türüdür. Ada Mimozası denilen ikinci cinsi ise bayağı boylu bir ağaç türüdür ve çok güzel kokar. Latince adı Acacia Dealbata olan bu ağacın anavatanı Güney Doğu Avustralya ve Tazmanya'dır. Oralardan buralara nasıl geldiği ise tam bir muamma. Bahara doğru lodos'un getirdiği ılıman rüzgarla çiçeklenen bu güzel ağacın dalları yavaş yavaş sarı sarı tomurcuklanmaya başlar. İşte bu dönemde toplanacak mimozalar özellikle evlerin içini mis gibi kokutur.
Geçtiğimiz sene Mart ayında Adalar Müzesi tarafından Büyükada'da bir Mimoza şenliği organize edilmişti. Maalesef bu yıl tekrarı yapılmadı. Geçen seneki organizasyon tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesine denk gelmişti. 8 Martta bir kadına hediye edilebilecek en güzel çiçektir mimoza. İşte bu nedenle Osman Hamdi Bey çok sevdiği eşine bir demet mimoza hediye etmiş ve sonra da o mimozalarla resmini yapmıştır. Mimoza deyince aklımıza ilk gelen imajlardan birisi de bu olsa gerek.
(Osman Hamdi Bey: Mimozalı Kadın)
Yazarın okura tavsiyesi sevdiklerinizi yarın ya da hafta sonu alın, adalara gidin. Biraz mimoza toplayın, henüz insan akınına uğramamış sahillerinde yürüyüş yapın, adalı kedilere, köpeklere yarenlik edin. Dilerseniz iki kadeh bir şey için ve evinize dönün. Vazolarınıza mimozaları koyup da evinize bahar kokusu yayılmaya başlayınca tüm bu yorgunluğa değdiğini göreceksiniz...