Son günlerde Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile Irak Merkezi Hükümeti arasında başta petrol anlaşmaları, bütçe ve güvenlik konularının çözümüne ilişkin yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor.
Her görüşme ardından taraflar anlaşmaya varamadıklarını açıklamakla beraber, çözüme yakın olduklarını vurgulamayı da ihmal etmiyorlar. Hewlêr (Erbil) ve Bağdat görüşmelerini yakından takip eden ve sürece müdahil olan Ankara ve Washington ise, görüşmeleri desteklediklerini söylemekle beraber ihtilafa farklı açılardan yaklaşmaktalar.
Güney Kürdistan hareketi, 1991 Kuveyt Savaşı ve 2003 yılında koalisyon güçlerinin Irak’ı işgali ardından siyasi, askeri, diplomatik ve enerji alanında önemli kazanımlar elde etti. Kürdistan’daki enerji kaynaklarının çıkarımı ve pazarlanmasına ilişkin Bağdat’tan bağımsız hareket ediliyor. Hewlêr diplomatik alanda Bağdat’ın dışında birçok devlet ve uluslararası kurumla birebir anlaşmalar imzalayarak ilişkiler geliştiriyor. Askeri alanda Peşmerge güçleri 40 bin kilometrekarelik Kürdistan sınırlarını terör örgütlerine ve Bağdat ordusuna karşı koruyor.
Hewlêr’in bugün için kendi kontrollerinde olmayan, Bağdat’a bağımlı oldukları tek ve en önemli alan ekonomileridir. Kürdistan hükümeti, Irak bütçesinden kendi paylarına düşen yıllık gelirden sağlık, imar, enerji ve benzeri kamu giderlerini karşılamaktadır. Yabancı petrol şirketleriyle yapılan petrol anlaşmalarını Bağdat’ın tanımamasından dolayı, bu şirketlerin giderlerini de Kürdistan hükümeti karşılıyor.
Bağdat geçtiğimiz ay Hewlêr’i baypas ederek hazırladığı 2014 bütçe taslağı ile Kürdistan’ın Irak bütçesindeki payını azaltmaya çalıştı. Irak parlamentosundaki Kürt milletvekilleri, izlenen yöntem ve bütçeye sert tepki göstererek, söz konusu taslağı parlamentodan geçirmemek için konuyla ilgili oturumlara katılmıyorlar. Yasa tasarısı bir şekilde kilitlenmiş durumda.
Irak Anayasası’na göre Kürdistan bölgesinin Irak bütçesindeki payı %17 dir. Irak’ın 2014 yılı bütçesinin 150 milyar dolar olduğu, buna göre Kürdistan bölgesine düşen payın 24 milyar dolar olması gerekirken, Bağdat 2014 için Kürdistan’a 15 milyar dolar bütçe ayırmayı planlıyor. Merkezi hükümet şimdiye kadar Kürdistan hükümetine tam olarak % 17 payını da ödemiş değil. Ödemeler % 10-11 civarında gerçekleşmiş durumda.
Ayrıca Kürdistan’a ayrılan yıllık bütçeyi her ay üçe bölerek ödeyen Bağdat, bir yıl içinde 36 taksitle ödemeleri yerine getiriyor. Bu yöntemle merkezi hükümet, Kürdistan’da nakit para birikimini önlemeyi ve ekonomik baskı oluşturmaya çalışıyor. Kürdistan hükümet sözcüleri ısrarla Kürdistan’ın Basra veya Necef statüsünde Irak’ın ili olmadığı, Irak Anayasası çerçevesinde kendi kanunlarıyla yönetilen federe bir bölge olduğu, Bağdat’ın ilişkilerini buna göre dizayn etmesi gerektiğine işaret ediyorlar.
Merkezi hükümetin bu baskısından kurtulmak isteyen Hewlêr, Kürdistan petrolünü kendisi satıp, %17 payını aldıktan sonra, geri kalan miktarı Bağdat’a ödemeyi öneriyor. Bağdat ise bu öneriye sıcak bakmıyor.
2 Ağustos 1990’da Saddam’ın Kuveyt’i işgalini uluslararası hukuka aykırı bulan Birleşmiş Milletler, işgalden dört gün sonra 6 Ağustos’ta 661 sayılı kararıyla Irak’a ekonomik yaptırım uygulamaya başladı. Bu karar ile Irak’a yalnızca petrol karşılığı gıda yardımı yapılmasına izin verildi. Ambargo 14 Şubat 2003’de son buldu ve uygulama formatı değişti. Güvenlik Konseyi’nin 1483 sayılı kararı doğrultusunda Amerikan Merkez Bankası - FED bünyesinde kurulan Irak Kalkınma Fonu’na, Irak’ın petrol ve türevi gelir kaynakları yatırılmaya başlandı. Bu fonun sorumluluğu Irak Federe Merkez Bankası’nda olmakla beraber, gözetim ve denetimi İngiliz ve Amerikan ortaklı uluslararası finans denetleme şirketi Erns&Young bünyesinde kurulan Irak Ekonomi Uzmanlar Komitesi’ne verildi. Fonda toplanan gelirin % 5’i Irak’ın 1991’de Kuveyt’i işgali sırasında çevre ve doğal kaynaklara verdiği zarar için Kuveyt başta olmak üzere, üçüncü derecede savaşta zarara uğrayan yabancı devlet vatandaşları ve hükümetlere geri kalan % 95’i ise Irak’ın hesabına yatırılıyor.
Fakat Bağdat, Kürdistan bölgesinin payına düşen geliri düzenli aktarmadığı gibi, bunu politik bir yaptırım aracı olarak kullanıyor. Kürdistan hükümeti, Irak merkezi hükümeti ile arasındaki işbirliğinin önkoşullardan biri olan gelir paylaşımı konusunda, Irak Federal Anayasası’nın 106, 112 ve 121 maddelerine uygun kendi Petrol ve Gaz Yasası’nı hazırladı. 19. maddeye göre iki taraftan oluşan komitenin denetiminde Kürdistan hükümeti ve merkezi hükümet adına ortak bir hesabın açılması, enerji gelirinin uluslararası güvenilir bir bankada tutulması ve bu hesaptan tarafların paylarına gelirin bölüştürülmesi formüle edildi. Bağdat bu formülü kabul etmediği gibi Kürdistan üzerinde ekonomik ve siyasi yaptırımını artırdı ve günümüze gelindi. [1]
Hewlêr – Bağdat – Ankara – Washington hattı
Kürdistan Bölgesi Hükümeti, enerji alanında yaptıkları anlaşmaların sonuçlarını elde etmek, siyasal ve ekonomik bağımsızlıklarını pekiştirmek için, petrol satışını bizzat kendilerinin yapmaları ve gelirini kendilerinin tasarruf hakkına sahip olduğu bir hesapta toplamaları gerekiyor. Yoksa yapılan anlaşmalar, çıkarılan petrol ve doğalgazın Kürtlere bir getirisinin tam anlamıyla olması mümkün gözükmüyor. Bu açıdan Kürdistan Hükümeti, Türkiye ile yaptığı enerji anlaşmalarının Bağdat’ın ekonomik yörüngesi dışına çıkmada hayati öneme sahip olduğunu düşünüyor. Anlaşmada Kürdistan Bölgesi kadar, Türkiye’nin de ekonomik ve siyasal anlamda kazanç elde edeceği hesabını yapıyor.
Kürdistan Hükümeti ile Türkiye arasındaki anlaşmanın hayata geçmesi durumunda, Türkiye’nin Kürdistan petrollerini pazarlamada ve satın almada toplam olarak yıllık 26 milyar dolarlık bir rakama aracılık etmesi söz konusudur. Bu meblağın Halk Bankası’nda toplanması ve oradan tarafların hesaplarına transferine Bağdat ve Washington itirazda bulunmaktalar. Gelirin Irak Kalkınma Fonu hesabına yatırılmasını istiyorlar. Bağdat, Kürtlerin elini hiçbir şekilde bu paraya dokundurmamak için elinden geleni yapmaya çalışırken, Washington ise Irak’ta aldığı riskin karşılığı böylesi büyük rakamdan mahrum olmak istemiyor. Ayrıca Kürtlerin olası bağımsızlık ilanını tetikleyeceği kaygısıyla Washington konjonktürel açıdan şimdilik bu yönteme karşı çıkıyor.
Hewlêr, Bağdat ve Washington’a açık kapı bırakarak, Amerika’daki Irak Kalkınma Fonu Hesabı’ndan payına düşen yüzde 17’lik meblağı doğrudan kendi alma hakkına sahip olursa, Kürdistan petrolleri gelirinin Türkiye’deki Halk Bankası hesabında toplanmasında vazgeçebilir. Böyle olursa Türkiye, Kürdistan petrolünün dünya pazarına satışı ve ucuz enerji almakla yetinecek. Halk Bankası ise 26 milyar dolarlık para akışının dışında bırakılarak yaklaşık 11,5 milyar dolarlık bir kardan mahrum olacak. AK Parti hükümeti kendisine karşı yapılan 17 Aralık Operasyonu’nu değerlendirirken Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile yapılan enerji anlaşmaları bağlamında çözüm sürecinin “uluslararası komployla sabote edilmeye çalışıldığı” vurgusunu bundan dolayı yapmaktadır.
Türkiye diplomatik olarak, Hewlêr ve Bağdat arasındaki ihtilafın “Irak’ın bir iç sorunu” olduğunu söylese de, Kürdistan hükümeti ile Türkiye devleti arasında yapılan enerji anlaşmaları, Mesut Barzani’nin, Erdoğan’ın özel davetlisi olarak Diyarbakır’a daveti, tarafların birbirlerini “stratejik ortak” olarak adlandırmalarıyla ilişkiler en üst düzeye çıkmıştır. Geçtiğimiz haftalarda Neçirvan Barzani’nin Bağdat ziyareti öncesi ani olarak Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesi, Hewlêr ve Ankara’nın Bağdat’a karşı “stratejik ortaklar” olarak açık ortak pozisyon belirlemeyi sürdürecekleri anlamına gelmektedir.
Basına geniş şekilde yansımasa da, Erdoğan’ın bizzat Mesut Barzani’nin Diyarbakır ziyareti öncesi Güney Kürdistan Hükümeti’nden Exxon Mobil ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın kurdukları konsorsiyum Turkish Energy Company adına altı petrol sahası daha istediği, bu altı sahadan üçünün; Çoman, Halakan ve Erbet’in Diyarbakır ziyareti öncesi verildiği, diğer üçü; Henderin, Cebalkent ve Pulhane’nin de, Mesut Barzani’nin dönüşü ardından Kürdistan hükümeti tarafından onaylandığı belirtiliyor.
Hewlêr’in, Bağdat’ı köşeye sıkıştırmak için 430 bin varil Kürdistan petrolünü Ceyhan’a pompalaması, merkezi hükümete karşı önemli bir hamle olarak değerlendirilmektedir. Bağdat ise Ceyhan’da depolanan petrolün, Irak’ın çalınmış enerji kaynağı olduğunu ileri sürerek; BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye’yi şikayette bulunacağını, ayrıca Türkiye’nin bu petrolden 90 milyon dolarlık satış gerçekleştirildiğini iddia etmektedir. Türkiye ise bu iddiayı yalanlamaktadır. Bağdat boş durmayarak, Hewlêr’in bu hamlesi karşısında Kürdistan’a ekonomik ambargo uygulayarak istikrarı bozmaya devam etmektedir.
Bağımsız Kürdistan tezi her geçen gün kuvvetleniyor
Diğer yandan Kürdistan’da geçtiğimiz Eylül ayında yapılan parlamento seçimlerinin üzerinden yaklaşık beş ay geçmesine rağmen hala hükümetin kurulamayışı, siyasal alanda önemli iç rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bu durum, demokratik işleyiş ve teamüllerin tam olarak kurumsallaşmamasından dolayı Kürtlerin elini zayıflatmaktadır.
Kürdistan’da hala yeni hükümetin kurulamayışı, Irak genel seçimlerinin 30 Nisan’da yapılacak olması, bu kısa sürede Kürtlerin genel seçimlere nasıl hazırlanacakları sorusunu da gündeme getirmektedir. Hewlêr’in Bağdat’la sürdürdüğü müzakerenin başarıya ulaşması, ambargonun delinmesi ve ihtilafa uluslararası düzeyde diplomatik destek bulma açısından Kürdistanlı siyasi partilerin kendi aralarında anlaşarak yeni hükümeti bir an önce kurmaları gerektiği genel bir kanıdır.
Görünen o ki, Hewlêr ile Bağdat arasında petrol, bütçe ve güvenlik konularında yaşanan sorunlar üzerine taraflar arasında kısa sürede bir mutabakatın sağlaması şu an için oldukça zor gözükmektedir. Gözlemciler muhtemel bir çözümün, Nisan ayında Irak’ta yapılacak genel seçimler sonrasına sarkabileceği yorumunu yapmaktalar. Bu arada Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin geçtiğimiz Ocak ayı içinde Davos Dünya Ekonomik Forumu’na katılarak bir dizi temaslarda bulunması, Irak Kürdistan’ın ve Mesut Barzani’nin bölgede ağırlığı olan politik aktörler olduğu yorumlarını arttırmıştır.
Sonuç olarak Kürtlerin, Bağdat’a karşı kazandıkları siyasal, diplomatik, askeri ve enerji alanındaki özerkliği ekonomik özerklikle de pekiştirmeleri gerekiyor. Yoksa Kürtlerin büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri avantajların içini doldurmaları zorlaşacaktır.
Bundan dolayı Kürdistan hükümeti, Irakla köprüleri hemen atmayarak, uzlaşı ve çözüm için her yolu sabırla deniyor. Fakat görünen o ki, başta petrol anlaşmaları, bütçe, peşmergenin statüsü ve sorunlu bölgeler konusunda Bağdat uzlaşıcı tavır geliştirmiyor. Kürdistan Demokrat Partisi yetkilileri federatif yapının sorunların çözümünde yeterli olmadığını artık yüksek sesle dilendiriyorlar. KDP, Kürdistan Bölgesi ile Irak arasındaki sorunların konfederal sistemle çözülebileceği tezini diğer siyasi partiler ve komşu devletlerle tartışmaya açacağını açıkladı.
İster federal isterse konfederal sistem olsun Hewlêr ile Bağdat arasında sorunların çözümünün oldukça zor olduğu, çözümün Kürdistan’ın bağımsız bir devlete kavuşmasıyla ancak çözülebileceği tezi Kürtler arasında kuvvetleniyor. Bu açıdan Hewlêr ile Bağdat arasında makas her geçen gün açılıyor.
[1] International Middle East Paece Research Center, ”Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Boru Hatları, Petrol Satışı ve Bağdat’ın Pozisyonu, s.11