‘Bütün engellemeler ve baskılar Kürdistan petrolünün uluslararası piyasalara satışını durduramadı. Kürdistan petrolünü taşıyan her geminin, varacağı meçhul adrese sağ salim varıp varmadığını Kürdler dört gözle bekler oldular. Her geminin yükünü boşaltması adeta bir muharebenin kazanılması haline geldi.’
Bilindiği üzere Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) ile Bağdat arasındaki önemli sorunlardan biri de Kürdistan’daki enerji kaynaklarının çıkarımı ve uluslararası piyasaya ihracatına ilişkindir. Bu yılın başında Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Kürdistan petrolünü kendi boru hattından Ceyhan’a pompalamaya, Mayıs ayı içinde de uluslararası piyasaya satışına başladı. Şu ana kadar Ceyhan’daki Kürdistan petrolünden 8,8 milyon varil, yani 12 tankerin sevkiyatı yapıldı. Kürdistan petrolünün uluslararası piyasaya satışının başlamasıyla Bağdat, “Irak’ın çalınan milli kaynaklarını sattığı” gerekçesiyle Türkiye’yi, Paris merkezli Uluslararası Tahkim Kurulu’na (ICC) şikayette bulundu. Kürdistan Hükümeti ile lisans anlaşması imzalayan uluslararası petrol şirketlerinin faaliyetlerini sürdürmeleri durumunda ise, bu şirketlere yaptırım uygulayacağını açıkladı.
ABD yönetimi ise, Irak'ta merkezi hükümetin onayı alınmadan KBY’nin petrol ihracatını desteklemediğini, petrol ihraç edilmesinin kendilerini kaygılandırdığını, tarafların bu konuda bir uzlaşıya varmaları gerektiğini vurguladı.
Kürdistanlı yöneticiler ABD’nin bu tavrını, Bağdat ile Hewler (Erbil) arasında tarafsız, orta bir yol olduğu yorumunu yapsalar da ABD, petrol ihracında ibreyi Teksas Federal Mahkemesi’nin kararına kadar Bağdat’ın lehine eğdi.
Ceyhan’dan hareket eden Kürdistan petrolü yüklü tankerler, daha uluslararası sulardayken Washington, gerek alıcı şirketleri ve gerekse sevkiyatın yapılacağı devletleri, Irak Federal Hükümeti’nin onayı olmadan yapılan tüm petrol satışlarında muhtemel hukuki risklere karşı uyardı. Tankerler haftalarca uluslararası sularda beklemek, rotalarını değiştirmek zorunda kaldılar…
ABD, Bağdat’ın onayı olmadan Kürdistan petrolünün Türkiye üzerinden transferinden ziyade Türkiye’nin Kürdistan petrollerini pazarlamada ve satın almada toplam olarak yıllık 26 milyar dolarlık bir rakama aracılık etmesine karşı çıkmaktadır. Ama bunu direk olarak telaffuz etmemektedir.
Bunun nedeni ABD’nin, Irak’ta aldığı riskin karşılığı Amerika’daki Irak Kalkınma Fonu hesabının böylesi büyük bir rakamdan mahrum olmasını istememesidir. Ayrıca konjonktürel açıdan Kürtlerin olası bağımsızlık ilanını tetikleyeceği, Irak’ın parçalanacağı kaygısıyla bu uygulamaya karşı direnç göstermektedir.
Uzmanlar, 1 milyon varil ham petrol yüklü bir tankerin zamanında alıcısının eline geçmemesi durumunda günlük kaybın 70 ile 80 bin dolar arasında olduğu hesabını yapmaktalar. Kürdistan Hükümeti, petrolü normal uluslararası fiyatlardan satmasına karşın, Bağdat ve Washington’un çıkardığı engellerden dolayı kardan zarar ederek satışı gerçekleştirmektedir.
Bütün engellemeler ve baskılar Kürdistan petrolünün uluslararası piyasalara satışını durduramadı. Kürdistan petrolünü taşıyan her geminin, varacağı meçhul adrese sağ salim varıp varmadığını Kürdler dört gözle bekler oldular. Her geminin yükünü boşaltması adeta bir muharebenin kazanılması haline geldi.
Kürdistan petrolünün ilk müşterilerinden biri ABD’nin stratejik doğal müttefiki İsrail, satışını gerçekleştirenin ise yine stratejik ortağı Türkiye’nin olması da ABD’yi oldukça zor durumda bıraktı.
Bağdat ve Washington, Ceyhan’daki Kürdistan petrolünün satış trafiğini takip ederken, Irak Petrol Bakanlığı, Irak Federal Mahkemesi’ne başvurarak Kürdistan Yönetimi’nin petrol satışının anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtı.
“Bağımsız Kürdistan” söyleminin Kürdistanlı yetkililer tarafından sıklıkla tekrarlandığı, İŞİD’in Musul’u ele geçirip Irak içlerine doğru ilerlemesinden birkaç gün sonra Federal Mahkeme kararını açıkladı. Mahkeme, Bağdat’ın itirazının 2003 yılı öncesi kanunlara dayandığı, oysa anayasanın 110. maddesine göre KBY’nin tek başına petrol satış hakkı olduğu hükmüne vardı. Bu karar, Hewler ve Ankara’nın hem Bağdat’a hem Washington’a hem de konuyla ilişkili uluslararası kurum ve devletlere karşı elini kuvvetlendirdi.
KYB, bu karar ardından dönemin Maliki hükümetini Kürdistan’a karşı tehditkar mesajlardan vazgeçmeye ve mahkeme kararına riayet etmeye çağırdı.
Yaklaşık bundan dört hafta önce ise United Kalavryta adlı petrol yük gemisi, Ceyhan’dan yüklediği 1 milyon varil Kürdistan ham petrolünü Amerika’da kimliği gizli tutulan alıcısına teslim etmek üzere yola çıktı. Gemi Teksas’ın Galveston sahilinden 100 km açığında uluslararası karasularında demirledi.
Bağdat hükümeti, gemideki petrolün “Irak’a ait çalıntı petrol olduğu ve yasadışı yollarla satışının gerçekleştiği” iddiasıyla gemiye ve petrole el konulması için Teksas mahkemesine başvurdu. Bağdat hükümetinin avukatları Houston-Galveston limanındaki petrol alıcısı firmalara gözdağı vermek amacıyla, söz konusu 100 milyon dolar değerindeki ham petrolü almaları durumunda haklarında dava açacakları “tehdidinde” bulundular.
Geminin Amerikan karasularına girmemesi, yükünü boşaltmaması için her türlü engelleme girişimi yapıldı. ABD Sahil Güvenliği gemiye çıkarak geminin taşıdığı ürüne uygun güvenlik şartlarının olup olmadığını en ince ayrıntısına kadar kontrol etti. Hiçbir eksik bulunamadı.
Olayın basına yansıması ve büyümesi ardından ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, “daha önce de vurguladığımız gibi Irak’ın enerji kaynakları Irak halkına ait olduğu, satışın Bağdat hükümeti aracılığıyla gerçekleşmesi gerektiği fikrini muhafaza ettiklerini” belirten ABD görüşünü tekrarladı.
Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami ise, "ABD bizim petrol tankerimiz yerine güvenliğe odaklanmalı. Karar verdiğimiz politikayı uygulamaya devam edeceğiz ve en iyi seçenek herkesin bu gerçeği kabul etmesidir" cevabını verdi. Bu arada İŞİD’in Musul’u işgali ardından Bağdat’a doğru ilerleyişi birden dünya gündemini değiştirdi. Aradan geçen bir kaç hafta içinde İŞİD, Irak’ın ardından Kürdistan’a da saldırdı. Saldırı yalnız bölgede değil, uluslararası düzeyde insani, ekonomik ve siyasal alanda büyük bir paniğe yol açtı. Özellikle Şengal’de (Sincar) Yezidi Kürdlere karşı İŞİD’in gerçekleştirdiği soykırım, her gün dünya medyasında çarpıcı görüntülerle duyuruldu. Bu görüntüler, saldırıların insani boyutunu, petrol kuyularının ve barajların ele geçirilmesi ekonomik boyutunu, mevzilerini bırakan Irak ordusu ve peşmergenin ilk saldırı esnasında geri çekilmesi askeri boyutunu gözler önüne serdi. Kürdistan hükümeti, göç eden bir buçuk milyon insanın barınmalarını sağlamak, ekonomik açıdan stratejik öneme sahip petrol kuyuları ve barajlara yönelik saldırıları bertaraf etmek ve alan hakimiyeti kurmak için, uluslararası camiadan insani ve askeri yardım talebinde bulundu.
Kısa süre zarfından bu çağrıya yanıt geldi. Yakın tarihlerinde Kürdlere, Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne İlk defa bu düzeyde hümaniter, siyasi, askeri ve ekonomik destek sözü verildi. İlk defa bu kadar sıklıkta diplomatik bir trafik Kürdistan’da yaşandı.
2011’de Amerikan ordusunu Irak’tan çeken Obama, İŞİD saldırıları karşısında Irak ordusu ve Peşmergeye destek vermek amacıyla askeri alanda durağan pozisyonunu değiştirmek zorunda kaldı.
İşte böylesi bir konjonktürde Teksas Federal Mahkemesi “Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’na aykırı herhangi bir işlem olmaması nedeniyle Kürdistan petrolünü taşıyan gemiye el konulamayacağını, Irak hükümetinin 10 gün içinde karara itiraz etmemesi halinde tankerin yükünü boşaltabileceği, anlaşmazlığın ise Bağdat ile Hewler arasında çözülmesi” kararına vardı.
Karara Bağdat’ın itiraz edip etmediği konusunda henüz bir bilgi yok. Ama itiraz edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu arada Reuters Haber Ajansı, Kürdistan petrolü taşıyan United Kalavryta adlı geminin ABD Sahil Güvenlik radar sisteminden kaybolduğu haberini geçti. Davanın bütünüyle düşmesi açısından geminin bölgeden ayrılmasını büyük bir ihtimalle ABD’li yetkililer istemiş olabilirler.
Kararı sıradan yerel bir mahkemenin hükmü olarak okuyamayız. Bu kararla birlikte yaklaşık iki ay içinde Kürdistan lehine iki önemli problem şu veya bu şekilde fiilen çözülmüş oldu. Birincisi; Irak ordusunun İŞİD karşısında terk ettiği, Bağdat’ın idaresi altında olan Kürdistan topraklarının KBY’nin kontrolüne geçmesi ikincisi; ABD’nin Kürdistan petrolünün satışına ilişkin Bağdat’ın lehine tavrından tarafsız pozisyona geçmek mecburiyetinde kalması.
Gelişmeler karşısında İran da önemli bir hamle yaparak Kürdistan petrolünün dünyaya satışı konusunda Kürdistan Bölgesi Hükümetine teklifte bulundu. İran Güney Demiryolu Başkanı Abdülkerim Dervişzade ülkesinin Kürdistan ham petrolünü demir yolları ile güneydeki "İmam Humeyni Limanı" üzerinden dünya ülkelerine ihraç edebileceğini söyledi.
İran’ın bu hamlesini Güney Kürdistan Hükümeti ile Türkiye arasındaki ilişkilere alternatif bir çıkış olarak değerlendire biliriz. Bunun yanında Güney Kürdistan hareketi içinde İran ile ilişki içinde olan grupların iç dengeler açısından kuvvetlenmesine yönelik bir çıkış olarak da göre biliriz.
Sonuçta Irak Federal Mahkemesi’nin kararı, ardından Teksas Federal Mahkemesi’nin kararı, daha sonra İran’ın, Kürdistan petrolünü dünya pazarına ulaştırma teklifi, yeni kurulacak hükümette Kürtlerin pazarlık gücünü arttırdı. Kürdistan Hükümeti’nin süreci yönetebilmesi durumunda kısa vadede gerek federal, gerekse konfederal bir Irak’ta pozisyonunun kuvvetlenmesi yanında, uzun vadede bağımsızlık yolunda önemli bir eşik aşılmış olacak. @cetin_ceko