Geçen hafta, İngiltere yerel seçimleri ile eş zamanlı olarak yapılan Kuzey İrlanda özerk meclisi (Stormont) seçimlerinde antikapitalist sol adaylar önemli bir başarıya imza attılar.
People Before Profit (Kârdan Önce İnsan) şemsiye partisinden Kuzey İrlanda meclisine iki milletvekili seçildi.
Bu çok önemli bir gelişme. Çünkü savaş yıllarında mezhepsel sınırlara mahkûm olan Kuzey İrlanda politik hayatının, bu sınırlardan çıkmaya başladığını gösteriyor.
Kuzey İrlanda özel bir duruma sahip. Bir yandan Britanya’ya bağlı, ancak diğer yandan adanın güneyindeki İrlanda Cumhuriyeti, Kuzey İrlanda'nın kendilerinin bir parçası olduğu iddiasında.
İlginç olan, bazı politik partilerin ve sendikaların her iki devlette de faaliyet gösteriyor olmaları. Örneğin, IRA’nın politik yerini dolduran Sinn Fein ve antikapitalist solda duran People Before Profit hem Kuzey İrlanda’da hem de İrlanda Cumhuriyeti’nde seçimlere katılıyor.
Kuzey İrlanda’daki politik mücadeleler uzun yıllar boyunca mezheplere göre şekillendi. Bir tarafta Cumhuriyetçi yani bağımsızlık taraftarı Sinn Fein, diğer tarafta Britanya’ya bağlılık taraftarı “Unionist” parti. Sinn Fein Katolik nüfustan oy alırken, Unionist parti Protestan nüfustan oy alıyor.
Kuzey İrlanda barış anlaşması sonrası politik alandaki bu mezhepsel bölünme anayasal bir şekil aldı. Fiili “güç paylaşımına” dayalı anayasaya göre, başbakanın bir mezhepten, başbakan yardımcısı diğer mezhepten oluyor. Hükümetteki bakanlar da aynı şekilde paylaşılıyor.
Bu uzlaşma başka bir alanda da devam ediyor. Hükümet olarak iktidarı paylaşan Sinn Fein, Britanya hükümetinin dayattığı neo-liberal politikaları uyguluyor. Sinn Fein’in bu tavizi, politik arenada mezhepsel olmayan bir muhalefet politikasına hem ihtiyaç hem de imkân yaratıyor.
Savaş yıllarında farklı mezheplerden gelen işçileri ve yoksulları birleştirmeyi hedefleyen sol politikalar için koşullar şimdi çok daha uygun. Barış anlaşması sonrasında mezhep farkına bakmaksızın işçileri ve yoksulları birleştirmeyi hedefleyen toplumsal mücadeleler başka bir politikayı mümkün hale getiriyor.
Aslında Kuzey İrlanda’da hak temelli mücadele 1960’lardaki köklerine dönmeye başladı. ABD’deki siyahların “sivil haklar” mücadelesinden ilham alan barışçıl bir insan hakları mücadelesi Kuzey İrlanda’da da yükselmişti. Kuzeydeki Katolik azınlığım eşit oy hakkı bile yoktu. İngiltere’ye bağlı kalmayı savunan Protestan nüfus her konuda – ev, istihdam, politik haklar- Katoliklerin üzerinde ayrıcalıklara sahipti.
Kuzey İrlanda’daki insan hakları hareketinin ana sloganı “Bir insana bir oy, bir ev, bir iş” idi. Bu hareket içinde eşitliği savunan Protestanlar da vardı. Çoğu gençlerden oluşan hareketin önderleri arasında Eamonn McCann ve Bernadette Devlin vardı. Ancak, İngiltere destekli ayrımcı Kuzey İrlanda rejimi bu hareketi şiddetle bastırmaya çalıştı. 1969 yılında hareketin simgelerinden Bernadette Devlin, Londra parlamentosuna seçildi. Seçildiğinde 21 yaşındaydı. 150 senenin en genç milletvekili olmuştu.
Ancak hala barışçıl olan hareket devamlı olarak devlet şiddetine maruz kalıyordu. Devlin’in seçildiği yıl Belfast ve Derry’de Katolik mahalleler tarandı. 1971 yılında Derry’de İngiliz askerlerinin barışçıl, silahsız bir yürüyüşe ateş açarak 13 kişiyi öldürmeleri tarihe “Kanlı Pazar” katliamı olarak geçti. İngiltere parlamentosunda kendi seçim bölgesinde meydana gelmiş olmasına rağmen Bernadette Devlin’e konuşma hakkı tanınmayınca, Devlin İçişleri Bakanı’nı dövdü. Kanlı Pazarı sonrası Katolik gençler İRA’ya katılmak için kuyruğa girdiler; silahlı mücadele dönemi başladı.
1960’larda devletin harekete silahlı müdahalesi, hareketi silahlı ve mezhepsel mücadeleye dönüştürdü. Silahlar ancak 40 sene sonra sustu. Silahlar sustuktan sonra mezhepleri birleştiren anti-kapitalist politika yeniden gündeme gelebildi.
Seçim kampanyası sırasında “People Before Profit” aktivistleri kapıları çalarken karşılarına çıkanlara ilk söyledikleri şey şuydu: “Biz Turuncu ya da Yeşil değiliz, Kârdan Önce İnsan kampanyasından geliyoruz.” Kuzey İrlanda’da Yeşil ve Turuncu, Katolik ve Protestan mezheplerinin geleneksel renkleridir.
Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta Gerry Carroll büyük bir başarı elde etti. Seçim bölgesi içinde hem Protestan hem Katolik mahalleleri olan Batı Belfast’ta bütün diğer adaylardan (Sinn Fein adayları dahil) daha fazla oy alarak birinci oldu. Kuzey İrlanda’nın ikinci büyük şehri Derry’nin Foyle bölgesinden 50 senedir insan hakları mücadelesinin bir parçası olan Eamonn McCann milletvekili seçildi. Yanında seçim sözcüsü olarak Bernadette Devlin duruyordu.
Kuzey İrlanda’daki hükümet içinde yer alan Sinn Fein, kendisini soldan eleştiren politikalardan rahatsız oldu. Sinn Fein liderlerinden Gerry Adams “People Before Profit” hareketini “iki millet politikası” yapıyorlar diye eleştirdi. “People Before Profit” den gelen cevap şöyle oldu: “Biz James Connolly’nin vizyonuna sahibiz. Sizin uyguladığınız neo-liberal politikalara kurban olan Protestanları ve Katolikleri bu dayatılan yoksulluğa karşı birleştiriyoruz.”
James Connolly İrlanda’nın en önemli Marksist düşünürü, aynı zamanda 1916’daki İngiltere’ye karşı “Paskalya İsyanı”nın liderlerinden biri. İsyan bastırıldığında İngilizler diğer liderlerle beraber, Connolly’yi kurşuna dizerek idam etti.
“People Before Profit”, Gerry Adams’ın Sinn Fein milletvekili olduğu Güneydeki İrlanda Cumhuriyeti’nde kemer sıkma politikalarına karşı mücadelelere önderlik ediyor.
Güney’deki İrlanda Cumhuriyet parlamentosu Şubat seçimlerinde “People Before Profit” ve “Anti Austerity Alliance” milletvekillerinin sayısı 4’den 6’ya çıkması, barış süreci sonrası sınıf politikaların öne çıkmasının mümkün olduğunu gösterdi.
Eamonn McCann seçim sonuçlarını kabul konuşmasını “Enternasyonal” söyleyerek bitirdi. (Videoda 7:45 civarında)