Amerika Birleşik Devletleri’nin Arkansas Eyaleti'nde yaklaşık 17 yıl aradan sonra aynı gün içinde iki mahkûm idam edildi. Eyalet yetkilileri, 11 gün içinde sekiz idam gerçekleştirmeye karar verdiler. İdamların bu kadar kısa bir süreye sıkıştırılarak alelacele yapılmak istenmesinin nedeni, idamda kullanan zehirli ilaçlardan birinin son kullanma tarihinin 30 Nisan 2017 olması! İlaç şirketlerinin çoğu imajlarının zedelenebileceği endişesiyle idamlarda kullanılacak ilaçları satmaya reddediyor.
İdamlardan birinin infazını izleyen yerel muhabir sesi titreyerek şunları söyledi: “İki dakika boyunca konuştu. Görebildiğimiz tek şey zorla nefes almasıydı. Ölümünün gerçekleşmesi 14 dakika sürdü.”
Arkansas Eyaleti’nde idam kuyruğunda olan mahkûmlar gerçekten de çok berbat cinayetlerle suçlanıyorlar. Ne var ki idam edilmeleri kurbanları geri getirmiyor. Toplum adına idam adıyla ikinci bir cinayet işlenmesi hepimizin insanlığını zedeliyor.
ABD’de idam, ırkçı bir cezadır
11 gün içinde idam edilmesine karar verilen 8 mahkûmun yarısı siyah. Oysa Arkansas Eyaleti’nde siyahların nüfustaki oranı sadece %15.
Georgia Eyaleti’nde 2 bin 500 cinayet davasını inceleyen çok kapsamlı bir bilimsel araştırma var. Comparative Review of Death Sentences: An Empirical Study of the Georgia Experience (Ölüm Cezalarının Karşılaştırmalı İncelemesi: Georgia Deneyimine Yönelik Ampirik Bir Çalışma) adındaki araştımayı hukuk profesörleri David C. Baldus, Charles Pulaski ve istatistik uzmanı, matematik profesörü George Woodworth ortaklaşa yaptı.
Araştırmada 39 farklı faktör kontrol edildikten sonra, bir cinayet davasının idam cezasıyla sonuçlanıp sonuçlanmamasının kurbanın etnik kimliği ile yakın bir ilişkisi olduğu sonucuna varılıyor.
Kurbanın beyaz olduğu cinayet davalarındaki idam kararı oranı yüzde 11. Ancak kurbanı siyah olan cinayet davalarından çıkan idam kararı oranı ise sadece yüzde 1. Kurban beyazsa idam cezası verilmesi olasılığı kat kat fazla. Davalar arasındaki diğer farklılıklar hesaba katıldığında da kurbanın beyaz olduğu davalardaki ölüm cezası yine 4,3 kat fazla oluyor.
Bu araştırma 1983 yılında yayınlandıktan sonra başka eyaletlerde de benzer araştırmalar yapıldı. Araştırma sonuçları tutarlı bir şekilde idam cezasının uygulanmasının ırkçı olduğunu teyit etti.
Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi rolünü üstlenen ABD Supreme Court’u, 1987 yılında McCleskey vs Kemp davasını ele aldı. Beyaz bir polis memurunu öldürmüş siyah bir mahkûm, idam cezasının ırkçı ve bu nedenle de anayasaya aykırı olduğunu iddia etti. Cinayet, Georgia Eyaleti’nde işlenmişti. Davanın temel dayanağı Baldus’un araştırmasıydı.
Supreme Court, emsal oluşturan bir kararda ırkçılığın sayısal bir incelemeyle ya da akıl yürütmeyle tespit edilemeyeceğine hükmetti. Mahkemenin kararına göre, sadece “ırkçı bir niyet” tespit edildiğinde ırkçılıktan bahsetmek mümkün olabilirdi. Mahkeme matematiğe yada istatistiğe dayanan iddiayı reddetmiş oldu. Irkçılık olup olmadığı “bilim” yerine birisi itiraf etmezse anlaşılması, okunması mümkün olmayan “niyet”e bağlandı. Antonin Scalia gibi sağ görüşlü Supreme Court hâkimleri, bilimsel veriler yerine ideolojik dertleri tercih etti.
Bazı hukukçular Supreme Court’un bu kararını aynı mahkemenin 1857’deki Dred Scott kararına benzetti. Supreme Court bu kararında, “Bir zenci köle olsun, serbest olsun, ABD vatandaşı olamaz ve mahkemeye başvuramaz” diye hükmetmişti.
Başka bilimsel bir çalışmada, idama mahkûm olan insanların yüzde 4’ünün suçsuz olmasına karşın yanlışlıkla suçlu bulunmuş olduğu tespiti yapılıyor. Yani ortalama olarak idam edilen her 25 kişiden birisi aslında masum!
İdam edilenler genellikle yoksul, eğitimden yoksun ve iyi avukat tutamayan insanlar.
Irkçılık konusunda ABD’nin en yüksek mahkemesi, mantığı ve matematiği reddetti. İnsanlığımızı korumak için bilime ihtiyacımız var.
Türkiye’de idam cezasının olmaması daha iyi bir toplum yolunda atılmış bir adımdır. Hatanın telafisinin mümkün olmadığı bu berbat cezanın geri getirilmesi ciddi bir kayıp olur.