"Canice öldürüp havuza attılar." Çoğu başlık bu ve benzeriydi. Kardeşinin tedavisi için Milas'ta çalıştığı eğlence mekanında biriken borçlarını isteyince önce başına sert bir cisimle -balta veya satır olduğu sanılıyor- vurdular sonra da havuza attılar daha 18 yaşındaki Zehra Bayır'ı. "Yalnız vurmadan önce çocuğu çok dövmüşler" dedi Konya'dan gelen babası. Tanınmayacak haldeydi. Dövülen, havuza atılmış bedeni şişen Zehra'yı dövmesinden teşhis ettiler. Annesi Fadime'nin adı yazıyordu dövmede.
Babası Oğuzhan Bayır, kızı Zehra'nın ayırıldığı nişanlısıyla barıştığını, valizlerini toplayıp "Akşam biniyorum" dediğini anlattı. İddiaya göre patronu Zehra'ya toplu ödeme yapacağını söylediği halde yapmamıştı. Baba Oğuzhan Bayır'ın söylediğine bakılırsa mesele sadece alacak değil, Zehra'nın işi bırakması da. Canice öldürüldüğünde 18 yaşında olan Zehra, işe başladığında kaç yaşındaydı sormayacak mıyız? Zehra gibi reşit olmayan veya olan kaç genç kız küçük mafyacıkların elinde? Aşiretlerin eziyetinde?
Etrafına iki kişiyi toplayan kendi butik mafyasını kuruyor (Mafya olarak anılmaya da pek güceniyorlar). Astıkları astık, kestikleri kestik! Haberlerde 'eğlence mekanı' olarak anılan pavyonlarda kaç kadın; kaç genç kız zorla tutuluyor, çalıştırılıyor? Ülke yoksullaştıkça, insanlar fakirleştikçe küçük mafyaların eline düşüyor gencecik canlar. Kimi uluslararası yayın kuruluşlarının özene bezene, özendire özendire haberini yaptığı eskort kızlar…
Eh malum mülakatlar şaibeli… Sınav soruları çalıntı… Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 6.319 TL, yoksulluk sınırı 20.818 TL. Asgari ücret temmuz zammıyla 5.500 TL. Genç-yaşlı hiçbir yoksulun umudu yok. Bu düzen böyle… Kimi uluslararası yayın kuruluşlarını dinlerseniz eskortluk güzel iş! Sanayisi, tarımı, hayvancılığı, eğitimi, hukuku, iş güvenliği, her şeyi ama her şeyi paramparça edilmiş ülke varsın seks turizmi merkezi olsun, kimin umurunda! Zaten Fas'tan gelen Arapça, Fransızca, İngilizce konuşan hayat kadınlarımız da var. Hizmette sınır yok; sorarlarsa.
Çocuklara, gençlere, kadınlara tabut darlığında hayatlar mı reva? Ölen canından oluyor, kalan canı burnunda yaşıyor. Canı sıkkın olan sokak ortasında bir kadın seçip yumrukluyor, dişlerini kırıyor sırf rahatlamak için. Dileyen samuray kılıcı çekip biçiyor başka bir kadını. Kolay olsun diye çelimsiz olanını seçiyor. Genç kadını bayıltana kadar dövüp videosunu çekip atan ensesi kalın cengaverler er meydanında… Eski eşini yaralayan adamlar tutuklanmayınca gidip yarım kalan işlerini tamamlıyorlar gözlerimizin önünde. İş takibi önemli! Olsun; kolayından para kazanabileceğiniz eskortluk mesleği var, konsomatrislik mesleği var. Patron paranızı ödemeyebilir, canınızı alabilir ama olsun! Zaten feminizm de, kadınların dilerlerse seks iççisi olarak çalışabilmelerini savunmaktır, kadına mal ve hizmet muamelesi yapmaktır! Arada öldürülmek? Hah, o iş kazası!
Herkeste bir "Açıklarsam dünya yıkılır" afraları, "Elimde belgeler, görüntüler var" tafraları, "Şimdilik susuyorum" büyüklükleri, "Görüşeceğiz" tehditleri… Herkeste bir kabadayılık, herkeste bir külhanbeyliği… Elde silahlarla pozlar… Tüm ülke bir tripod, bir telefon prodüksiyonuyla çekilen şiddeti bol TikTok videosu gibi… Arkası yarın…
İş insanı, milletin vekili, bakanı, siyaset bilimcisi, akademisyeni, bürokratı, avukatı, soytarısı… Herkeste bir KABA DAYI tavrı… Unutulan nezaket ve bulunamayan adalet arasında sıkışmışız, mezarlıklarda türkü yakıyoruz.
Herkesin elinde birbiriyle ilgili belgeler, görüntüler… Kim neyi biliyorsa biz ölümlülere de söyleseler de öğrensek. Ya da -ne bileyim- bir suçu bilip açıklamamak suç değil mi zaten? Neden kimsenin hukuk yollarına düşmesi, adaleti seçmesi mümkün olmuyor? Güven mi dediniz? Ah, işte ondan hiç kalmadı!
Aurelius Augustinus "Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki" demiştir. Olsun bizim küçük butik kendi çetelerimiz var. Herkesin mafyası kendine güzel.
Demet Cengiz kimdir? Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni 1999'da bitirdikten sonra Londra Westminster Üniversitesi'nde 'British Journalism Studies' eğitimi aldı. 1996'da gazeteciliğe başladı. Yeni Günaydın, Global, BusinessWeek, Hürriyet, Sözcü gibi çok sayıda gazetede ve dergilde çalıştı. Ekonomi haberlerinin ve yazılarının yanı sıra yaşama dair de kalem oynattı. Patronların DNA'sını çıkaran kitabı Patron Çıplak ilgiyle karşılandı. Hayata dair denemelerden oluşan ikinci kitabı Turuncu Yazılar ise 2014 yılında yayımlandı. Patronlardan kulağa küpe önerileri, başarının sırlarını, pişmanlık ve şans faktörünün etkisini derlediği kitabı PATRONCA ise Ocak 2016'da okurlarla buluştu. Yayımlanmış beş kitabı bulunuyor. Altıncı kitabı ve ilk romanı olan Adımı Deniz Koydular -Kuşlar boynumuza dolandığında Temmuz 2021'de yayımlandı. |