23 Haziran'ın bıçak sırtı geçeceği kesin fakat İslam dininin en kutsal ayında bu kadar dünyevi bir işle uğraşmak, finansal kaygılar yaşamak, seçmenin İmamoğlu’na daha fazla yönelmesine etki edebililir
7 Mayıs gecesi, YSK’nın aldığı kararın ne anlama geldiğini anlatmak üzere, France 24’te, zarif ve samimi fakat İngiliz aksanı ile bir hayli hızlı konuşan Laura Cellier’in konuğu oldum.
Yeniden seçimin ne anlama geldiğini, neden böyle bir yol izlendiğini, ülkenin güneydoğusunda daha önce yaşananları da dikkate aldığımızda seçimlerin artık Türkiye’de bir anlamı olup olmadığı, kaybeden bir partinin yeniden seçimi kazanma ihtimali olup olmadığı sorularına 7- 8 dakika içerisinde yanıt vermeye çalıştım.
Programda zamansızlıktan ifade edemediğim bazı noktaları burada ele almak istiyorum.
Söyleşide özellikle üstünde durmaya çalıştığım, her ne kadar bölgesel farklılıklar açısından, Türkiye’de oyların nasıl verileceğini tahmin etmek zor olsa da, toplumun bazı önemli reflekslerini tespit etmenin bizlere yardımcı olabileceğini düşünüyorum. İstanbul ‘da yenilenecek seçimlerin, bir genel seçim havasında geçeceği ve aynı zamanda İstanbul’un Türkiye’yi olağan ölçüde yansıttığı kanısındayım.
Göç bitti, bilişim çağı geldi
Bununla birlikte, gerek dünya gerek Türkiye özelinde, bir asrın çeyrekte birinin bittiği bir döneme tanıklık ediyoruz. Son 25 yılda kırsaldan kente göç dalgasının tamamlanmasıdır ki, hemen bir parantez açalım: Ak Parti’nin şehirlerdeki en büyük başarısı da bu göç dalgasını yakalayabilmesidir, ancak bu göç dalgasının bitip, göç edenlerin de artık “şehirli” olduklarını düşündüğünmüzde, bu seçmen grubunun da kaçınılmaz olarak değişmesine tanık olacağız.
Bunlara ilavaten, bilişim devriminin toplumsal dönüşümler sağlaması ve bu dönüşümlerin kaçınılmaz olarakta büyük şehirlerden başladığını not etmemizde fayda var. İşte böyle bir manzarada, sosyal medyanın ve teknolojinin dönüştürdüğü toplumlarda ister istemez farklı bir liderlik arayışının olması, yeni medya araçları ile daha önce ana akım medya olarak adlandırdığımız medyaya karşı alternatif bir medyanın yaratıldığı ve gençlerinde bu medya araçlarını da kullandığını yine aklımızda tutalım. Bilgi, kimi zaman dezenforme olsa da hızla yayılmaktadır. Hakları hiçe sayılan kadınlar ve çocuklar bu yeni dönüşümün baş figürleridir.
Bu genel perspektiften, Türkiye’nin seçim reflekslerine bakacak olursak;
Mağduriyetinde samimi olduğuna inanılan kitlelerin, kişilerin desteklenmesi. Tarihi süreçte savaşla, yoksullukla, büyük göçlerle, gerçek acılar gören halkın yetim, öksüz, hakkı yenen kişilerle yakınlık kurabilme iç güdüsü zaman içerisinde gelişmiştir. 1980’lerden beri değişen dünya şartları, neo-liberal politikalar, tüketim toplumunun etkisiyle karakterlerin, sağduyunun, mağduriyetin şekil değiştirdiğine şüphe yok ancak ülkenin hakkı yenene, mağdur olana halen sempati duyduğu bir gerçek. Seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı Sn.İmamoğlu da, toplumda uzun zamandır biriken haksızlıkların bir simgesi haline geldiğine şüphe yok ve liderliği de, onu haksızlarla mücadele eden bir simgeye dönüştürmekte. Yapılan araştırmalar, söyleşilerde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren kişilerin de, belediyenin içinde hizmet verenlerin, vatandaşlara “üstten bakışından” rahatsız olduklarını bildirirken, güç mekanizmalarına yakınlıkları nedeniyle işe alımlarda yine rahatsızlıkların duyulduğu başka noktalardan biri. Öyle ki Sn. İmamoğlu, bu süreç sonucunda, kimi sorunlara çare olmak için seçilmiş bir belediye başkanı. Üstelik, YSK kararının açıklandığı saatlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeninin yoğun olarak yaşadığı bir semt olan Sultanbeyli’de, samimi bir dindarlıkla iftar sofrasına konuk olduğu masada aldığı haberde, yine mağdur olan kişiye sempatiyi artıracak tarihi bir tablo sunduğu fikrindeyim.
Son dakikacı ve “ Bişey Olmaz Ağbi” karakterimiz
Toplumumuzun, son dakikacı karakterini en iyi yansıtan özelliklerinden biri de planlarını kısa dönemli yapması ve ekonominin uzun süreçte ne olacağı ile değil de kısa vadede neler olacağı ile ilgilenmesini doğuruyor. Öyle ki, pazara çıktığında alım gücünün düşmesi oy vermedeki refleksini etkilerken, devletten aldığı sosyal yardımların da azalması, bugün verdiği oylarda etkili oluyor. Türkiye sanayi devrimini tam olarak yaşayamadığı için, bu devrimin sonucunda ortaya çıkan sivil toplum kuruluşları gibi devlet ve toplum arasındaki demokratik dengeyi sağlayan kurumlardan çok uzun yıllar uzak yaşadı. O yüzden de demokratik kaygılardan ziyade ekonomik refleksle oy vermeye devam etti. Demokratik ve laiklik elden giidyor kaygılarından ziyade ekonomi temel sıkıntısı oldu çünkü belirsizlik sonucunda çok da iyi olmayan yaşam şartlarının bozulması her şeyden önce geldi.
Sanatçıların desteği ya da “herkes konuşacak” denilerek yapılan paylaşımları ise, son yıllarda toplumda yaşanan demokratik kaygıların “ Bi şey olmaz ağbi ” rahatlığının törpülenmesi sonucu ortaya çıkan bir hareket olarak görebiliriz. Özellikle kazanılan seçimin iptal kararı, toplumun “ son dakikacılığını” harekete geçiren bir unsur olduğu kesin.
Organik slogan: “Her şey çok güzel olacak ”
Bu sloganının , günümüzün yaygın terimi ifadesi ile “ organik ” çıkışıda yine başka bir toplumsal gerçeği yansıtıyor. Türk toplumunun ataerkil ve baba figürünü lider olarak kabul edişi aynı kalırken, milenyum ve z kuşağının eski otoriter babalara değil de, onlarla arkadaş olan, otorite kuran değil de otobüsün yanında sımsıcak bir sesle ağbi diyebileceği, kabul görebileceği, fikirlerine saygı duyabileceği bir lider aramasından ileri geliyor. Üstelik 2016 yılından beri, son derece sert, şiddet dolu bir gündeme maruz kaldığımız su götürmezken, halkın daha liberal, sıcak bir liderliğe özlem duyduğunu ileri sürebiliriz.
Suriyeli göçmenler oyları nasıl etkiledi?
Altını çizerek belirtmek istediğim başka bir nokta ise Suriyeli göçmenlere ayrılan bütçe ve yakın ilgiden, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi seçmeni son derece rahatsız olmuş durumda. Sahada çalışan ve Suriyeli göçmen çocukların uyum süreci ile ilgilenen birkaç sosyolog arkadaşımla yaptığım görüşmelerde özellikle Sultanbeyli’de, Suriyeli çocukların devam ettiği okullarda velilerden büyük şikâyetler geldiğini, velilerin, Suriyeli çocuklarla, çocuklarını yan yana oturmak istemediklerini dile getirdiler. Verilen yardımlardan Türk vatandaşlarının rahatsızlık duyduğu, ciddi tartışmalar yaşandığını sık sık gündeme gelen konulardan biri.
Her şey güzel olur mu?
23 Haziran'ın bıçak sırtı geçeceği kesin fakat İslam dininin en kutsal ayında bu kadar dünyevi bir işle uğraşmak, finansal kaygılar yaşamak, seçmenin İmamoğlu’na daha fazla yönelmesine etki edebililir.
Ancak şunu biliyoruz ki ne olursa olsun, Türkiye’nin gerek yurt içinde gerek ise uluslararası arenada girdiği durumun yarattığı tedirginlik, çok uzun süreler geçmeyecektir. Bundan sonra, attığı her adımda içine düştüğü durum, gerek güvenilir yatırımcı çekmede gerek ise hak temelli görüşmelerde onulmaz bir yara açacaktır.
Anlaşılması gereken, böylesine önemli bir coğrafyada, kısa dönemli planlardan uzun dönemli planlar yapmaya geçmenin olağanüstü gerekliliğidir. Herşeyin çok güzel olması bir günde olmayacağı gibi, her şeyin kötü olması da bir günde olmamıştır. O yüzden de buralara nasıl gelindiğinin itinayla düşünülmesi gerekiyor!!!