Palu ailesinin, toplumda gördüğü ilginin bir alaya dönüşmesindeki etken, bizlerdeki empati duygusunun yitirilişi ve yaşananın gerçek değil de bir şov olduğu algısıydı. Acıdan zevk almaya başlamış, Palu ailesine yabancılaşmış, hatta alaylı bir biçimde onları takip eder olmuştuk.
Türkiye’nin geçtiğimiz on gününe bakacak olursak çok farklı profillerde kadın, çocuk ve trans birey cinayetlerine tanık olunduğunu tespit ediyoruz. Fakat cinayetler ne aynı biçimde konuşuldu ne de kendilerine yeterince yer buldular.
Kronolojik olarak gidecek olursak, cinayetlerden ilki, Ukrayna’nın Harkov kentinde tıp okuyan, yaşları 20 ve 22 olan Buket Yıldız ile Zeynep Hüsünbeyi’nin, Yıldız’ın eski erkek arkadaşı olduğu iddia edilen Hüsnü Can K. tarafından bıçaklanarak öldürülmeleri... Cinayet fazla konuşulmadı, ses getirmedi. Toplumun algısında, Yıldız ve Hüsünbeyi “bekar ve özgür” bir hayat yaşarken, eski bir erkek arkadaşlarının “serbestçe” gelebildiği bir evde öldürüldüler. Üstelik cinayetin ortaya çıkışı ile katil zanlısının yakalanışı arasında “nefes kesen” bir takip olmadı. Genç kadınların öldürülmelerinde herhangi bir işkence, tecavüz unsuru da yoktu. Reyting getirebilecek bir haber niteliğinde değildi.
Bu cinayeti, Ceren Damar’ın, kopya çeken öğrencisini uyarması sonucunda görevi başında katledilmesi takip etti. Cinayet çok konuşuldu ama yankısı aynı güç hem hızda devam etmedi. Konuşulmasının nedeni, Damar’ın neredeyse tüm masumiyet kaidelerini yerine getirmesinden ibaretti. Yeni evli ve toplum tarafından kadınlar için uygun görülen bir mesleği icra ederken katledilmişti. Empati kurmamızı sağlayacak bir sürü etken vardı. Üstelik cinayetin “şiddet” açısından ilgi çeken, ses getirebilecek yönleri ne yazık ki bir hayli fazlaydı. Fiziksel şiddeti, bıçaklı saldırı ve sonrasında silahlı saldırı takip etmişti. “Reyting” sağlayabilecek yönleri mevcuttu. Devlet erkanından, hukuk çevrelerinden, akademisyenlerden destek gördü. Fakat konuşulması gerektiği kadar konuşulmadı.
Bu acı olayları, 4 Ocak’ta, ödevini yapmadığı gerekçesiyle, babası tarafından önce komaya sokulan sonradan da yaşamını yitiren 6 yaşındaki Mert Can’ın cinayeti takip etti. Mert Can da ilgi görmedi. “Kol kırılır yen içinde kalır” statüsünde bir cinayetti. Baba, “cani” olarak adlandırılmıştı, neticede olay aile içinde vuku bulmuştu. Olayın reyting getirecek bir farklılığı medya nezdinde yoktu zaten… O sıralarda Türkiye, Ceren Damar cinayetinden artık Müge Anlı’nın programında, tradejisini dile getiren Palu ailesinin dehşet veren öyküsüne kilitlenmeye başlamıştı.
Palu Ailesi’ne geçmeden, İzmir’de 9 Ocak’ta trans birey Hande Şeker öldürüldü, onu da kaydedelim!.. Katil zanlısı ise 23 yaşında bir polis memuru, cinayet konuşulmadı. Trans bireylerin, sosyal statü olarak toplumun en aşağılarında yer aldığını, saygı görmediklerini, genellikle suçla ilişkilendirildiklerini düşündüğümüzde ve bu cinayetlerle dolu gündemde Şeker’in kendine yer bulmasının pek mümkün olmadığını kolaylıkla tespit edebiliriz.
Gelelim Palu ailesine…
Palu ailesi medyada, özellikle sosyal ağlarda büyük ilgili gördü. Aile içinde yaşandığı iddia edilen 3 cinayet, 4 tecavüz vakası, aile üyelerinin akıl sağlıklarını yitirmeleri, kadın cinayeti, kadına karşı şiddet, aile bireylerinin işkence görmeleri, kız çocuk ve erkek çocuk istismarı gibi olağanüstü trajik olayları Netflix afişlerine bezeli paylaşımlar, açıklamalar yapan kişilerden alıntılarla hazırlanmış resimleri paylaşıldı; aile adına Youtube kanalı açanlar oldu.
Haber, uluslararası nitelik kazandı.
Palu ailesinin dehşet veren hikayesinin karşısında yaşanan duygular alay, acıma, empati yoksunluğu olarak yansıdı.Ancak Palu ailesinin ilgi çekmesinin en büyük nedeni, son dönemde tamamen kurguya dönüşen “reality-show”lara meydan okuyan hem gerçek hem de aksiyon dolu bir yaşam kesiti olmasıydı. Her şey gerçekti, acıları, travmaları, işkenceye uğramaları, öldürülmeleri, akıllarını kaçırmaları… Batıl inançları, korkuları, her şeyi aile içinde bırakmak zorunda olmaları, “aman duyulmasın”dan tarikat ilişkisine uzanan bir aile örgütlenmesi onların sonları olmuştu.
Palu ailesinin, toplumda gördüğü ilginin bir alaya dönüşmesindeki etken, bizlerdeki empati duygusunun yitirilişi ve yaşananın gerçek değil de bir şov olduğu algısıydı.
Acıdan zevk almaya başlamış, Palu ailesine yabancılaşmış, hatta alaylı bir biçimde onları takip eder olmuştuk.
Başkalarının acısı bize zevk veriyor
Iowa Üniversitesi’nde, Craig Anderson ve ekibinin şiddet içeren video ve filmler üzerine yaptığı araştırmada, video oyunlarının şiddet ve zevki yan yana getirmesinin etkilerinden bahsediliyor. Öldürdükçe puan kazanılması, şiddet ve haz arasında bir ilişki kurduruyor. Televizyondaki şiddet de bizim “eğlence” saatlerimizde yer alıyor. Normalde beynimizde, yardım ettiğimizde salgılanacak hormonlar, şiddet uygulayanı izlediğimizde, ya da uyguladığımızda salgılanmaya başlıyor.
Aynı araştırma, şiddet içerikli görüntülerin düşünme yeteneklerini kısıtladığını ve empatiden yoksun bıraktığını da tespit etmiş.
Kısacası başkalarının acıları artık bize zevk veriyor. Palu ailesinden daha fazla istiyoruz çünkü acıdan zevk alıyoruz.
Palu ailesinin ilgi çekmesinin diğer bir nedeni de ensest ve bastırılmış cinselliğin tespitini Cem Yılmaz’ın 2007 yılındaki bir gösterisinde, “Millet bizi marjinal sanıyor, kadın programlarında neler oluyor” şeklinde dile getirmesinin bir benzeridir.
Artık toplumda özgür yaşam biçiminin bir “marjinallik” gibi gösterildiği dönemde, baskıların, inançların kurbanı olmuş bir ailenin içinde yaşanan dehşet verici olaylar, iyiden iyiye olağanüstü ilgi çekmiş, bastırılmışlığın nasıl marjinalliğe dönüşmesine olanak verebileceğinin altı çizilmiştir.
Türkiye’de şiddet eşiği son yıllarda maalesef çok ciddi bir biçimde yükseldi. Haziran 2015’ten itibaren gerek terör saldırıları gerek darbe girişiminde ve sonraki süreçlerde Türkiye travmatik bir şiddete maruz kaldı. Bu olaylara kadın, çocuk, LGBT cinayetleri, cinsel istismarlar eşlik etti. Cinayetler, bireylerin toplumdaki statülerine, gündemin durumuna, şov niteliğine göre ses getirdi.
Fakat anlaşılması gereken nokta, farklı profildeki kişilere karşı işlenen cinayetlerin, tecavüz ve istismarların hepsinin tereddütsüz kınanması gerekliliği ve alaya baş vurmadan, mağdurları incitmeden disiplinlerarası ve tüm yönetim düzeylerinde kararlılıkla kadın, LGBT+ ve çocuklara karşı işlenen tüm suçların karşında kararlılıkla dur denilebilmesi…
Örneğin, bu cinayetlerin arka arkaya işlendiği saatlerde, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, enflasyonla mücadele kapsamında milli ve yerli üretim tabanca fişeklerinin fiyatında yaklaşık yüzde 7 buçuk indirim yaptığını duyurdu.
Bu gibi uygulamalar, içinden geçilen dönemin hassasiyetini anlayamamanın acı bir yansıması… Ve sizler bu haberi okuyup yukarıdaki diğer haberlerle titreşimsel çerçevede ne kadar paylaştınız?!..
Bir de bu açıdan bakmanın faydası olabilir. O yüzden birlikte çalışmak, hassasiyetimizi artırmak son derece önemli…