Hindistan, 11 Nisan 2019’da başlayacak ve 19 Mayıs 2019’da son bulacak 7 aşamalı genel seçimlere hazırlanıyor.
Seçimlerde, 2014 yılında seçilen Narendra Modi, yeniden seçilmeyi umut ediyor. 30 yıllık iktidarı devirerek ülkenin başına geçmesine sebebiyet veren, ekonomiyi düzeltme vaadi ve artan işsizliğe çare bulmaktı, ancak geçen beş senede demokratik vaatler yerine getirilmediği öne sürülürken, farklı inançlara sahip toplum yapısında baskıların arttığı, işsizlik oranın değişmediği iddialar arasında.
Ülkede 900 milyon seçmen mevcut. Hindistan, en kalabalık nüfusa sahip “demokrasi”lerden biri ancak seçimler demokrasiler için gerekli olsalar da yeterli olamıyorlar.
Demokrasileri etkin kılan, bireylerin özgür bir düşünce ve fikir bütünlüğü ile karar verme mekanizmalarına sahip olmaları. Bunu sağlayacak en temel koşullar da hiç kuşkusuz, düşünce pratiğini geliştirecek bir eğitim sistemi, toplumdaki tüm bireylerin eşit temsili, kadınların güç mekanizmalarında yer almaları, haber alma kalitesi ve kişilerin kendilerini herhangi bir baskı altında hissetmeden oy kullanabilmeleri.
Fakat Hindistan’ın bugünlerde dünya basınında öne çıkan en büyük demokrasi engellerinden biri, WhatsApp mobil haberleşme uygulamasında yayılan sahte mesajlar.
Wall Street Journal’in 1 Nisan 2019 tarihli nüshasında Newley Purnell’in haberine göre Hindistan’daki WhatsApp, siyasi partilerin yalan haberleri yaymak için kullandıkları bir medya aracına dönüştü. Ülke, WhatsApp’ın en büyük müşterisini oluştururken, aynı zamanda dar gelirli kullanıcıların ise kolaylıkla telefona ulaştığı bir yer. WhatsApp mesajlarında yayılan haberler arasında ülkenin savaşa girdiği, esir düşen eski bir Hint pilotun babasının ana muhalefet partisine katıldığı gibi seçimlerin yönünü değiştirebilecek haberler de mevcut...
Haberde şöyle bir hesap da yapılmış: 1 kişi, 255 kişilik bir grupla haberini paylaşabilirken, 255 kişilik grupta aynı katsayı ile paylaşabilmesinden yola çıkarak bir haberin, 1.078 trilyon kişi ile paylaşabileceği bilgisi yer almış.
Kısacası, siyasi partilerin medya aracına dönüşen bu uygulama, iletişimden ziyade demokrasinin büyük tehditlerinden birine dönüşmüş durumda. Halkın dijital okuryazarlığının düşük olması ise ciddi bir tehlike oluşturuyor.
Ancak Hindistan’ı yeterince gelişmiş bir demokrasi olarak görmeyip üstten bakma gafletine düşmemekte fayda var, çünkü Amerika’da 2016 yılında Trump’ın seçilmesine neden olarak gösterilen ya da Brexit’e neden olanın da Facebook’ta paylaşılan sahte haberler olabileceği iddia edilen tezler arasında.
Andrew Guess ve çalışma arkadaşları Amerika 2016 seçimleri sırasında 3.500 kişi arasında çevrimiçi bir araştırma yapmışlar. Yalan haberleri en çok paylaşanlar 65 yaş üzeri Cumhuriyetçiler olmuş. Hatta bu oran 18-29 yaş arası gençlerin tam yedi katını oluşturuyor. Araştırmada ulaşılan sonuca göre yalan haberlerin, genelde paylaşılma oranı ise yüzde 9. Bu oran fazla gibi gözükmese de London School of Economics öğretim üyesi Charlie Beckett’e göre bu tarz haberlerin paylaşılması kutuplaşma adına çok büyük bir tehlike yaratıyor. Sahte haberlerin seçim döneminde en çok yoğunluk kazandığı konunun “Göçmenlerin işlediği suçlar” başlıklarını taşıyor olması da, tehlikenin ve alınan sonuçların vahametini gösteriyor.
Digital okuryazarlık demokrasilerin geleceği için son derece önemli.
Ülkemize gelirsek, Sergül Taşdemir’in Journo’da 16 Haziran 2018’de “Reuters raporu: Türkiye yalan haber ve dezenformasyonda zirvede” başlıklı yazısında Türkiye’nin yüzde 49 oran ile en çok “uydurma” haber ile karşılaşan ülke olduğunu ifade etmiş.
Bu bilgiyi, We are social ve Hootsuit 2019 Türkiye İnternet Kullanım ve Sosyal Medya İstatistiklerinin verileri ışığına düşündüğümüzde karşılaştığımız tehlikenin boyutunu anlamamıza neden oluyor. Türkiye nüfusunun %72‘sine tekabül eden 59,3 Milyon internet kullanıcısı mevcut ve bunların 56,3 Milyonu telefonlarından internete bağlanıyor. Yine aynı araştırmada, 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısının, 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısının varlığının bilgisi paylaşılmış.
Türkiye’de ana-akım medyanın tarafsızlığını yitirdiğine şüphe yok ancak geleceği yönlendiren ise çevrimiçi medya. Geçen hafta yapılan seçimlerde büyük şehirlerdeki değişime yol açan etkenlerden birinin de bağımsız online medya platformlarının bir önceki seçimlere göre daha güçlenmesi olduğunu ileri sürebiliriz.
Demokrasiler, hiç öngörülmeyen bir biçimde bilişim devriminden yara alırken artık yurttaşlık görevlerimiz arasında dijital okuryazarlığın arttırılması için çalışmalar yürütmek olduğunu düşünüyorum. Uğur Mumcu’nun, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” bizleri eleştirdiği yılların üzerine, bir de yanlış bilgilerle tehlikeli fikirler sahibi oluşumuzun da eklendiğini düşünürsek, tıpkı bir kar topu gibi cehalet sarmalına hapsolacağa benziyoruz.
Üstelik görülen o ki, bu yanlış bilgiler tüm dünyayı da benzer çarklara sürüklerken, küresel cehalet zinciri gittikçe hepimizin hayatlarını zorlaştıracak gibi!..