Yıllar önce yeni yetme bir anneyken çocuğumun doktoruna, benden başkasında durmuyor, dediğimde çaresizliğime hafif gülümseyerek, çünkü tek derdi senin memen, demişti.
Bu kadar mıydım? Annelik diye diye yerlere göklere sığdıramadığımız hadise, belli bir süre için meme ve popodan çıkanlar arasında gerçekleşiyordu.
Aslında yeni doğan anneliği, üstten verdiklerinin alttan çıkmasına kadar sürüyor ve bu süreç hiç durmadan yenileniyordu. Bir de, o üstten verdiğinin alta doğru süren yolculuğunda çekilen sindirim sancılarına derman olmaya çalışmak vardı.
Bu süreç tüm hayatınızı esir alabiliyor, hatta direkt esir alıyordu. İçinizde büyüttüğünüz bir parçanın sizden fiziki ayrışmasıyla emmesi, gazı, uykusu derken tüm hayatınız allak bullak oluyor.
Onca yıl kurduğunuz düzen, biriktirdiğiniz her şey aniden çöpe gidiyor! Olacak iş mi? Şimdi siz o el kadar bebeğe hangi klasik teoriyi, hangi edebi eserin eleştirisini, hangi siyasi durumun analizini sunacaksınız?
İlk başlarda isyanla karışık bir sevgi duygusu hakim oluyor yaşama, ah ben eskiden arkadaşlarımla kahve içerdim, konserler, tiyatrolar, sokaklardaki başı boş adımlarım diyerek gizli bir hüzün duygusu uykusuz gecelere eşlik ediyor.
Eski düzene dönme isteği çoğu zaman bir çıkış yolu aratıyor, nafile! Karşınızda her gözünü açtığında sizi görmek isteyen miniğe teslim olmak modern ve entelektüel dünyadan hızlı bir kopuşu beraberinde getiriyor.
Annelik, eskinin yıkılmasına fırsat vermeden yeniyi getiriyor. Yeni geldikten sonra eskiden kopuşa zorunlu olarak geçiyorsunuz.
Annelik, öğrenmek isteyen kadına çok şey öğretiyor. Sabır, şefkat, iletişim becerilerinin gelişmesi, sorumluluk, yoğun emek, öfke kontrolü, paylaşım, ikinci planda olmayı kabul etmek, empati gibi bir çok erdeme doğru yol alıyorsunuz.
Arkadaşlara tercih edilmek, ilgisinin dış dünyaya kayması, sizi beğenmemesi, onun değişen hormonlarının yarattığı öfkeye maruz kalmak gibi ikinci perde eğitim kısmı var ki, ergenlik dönemi deniliyor. Biz daha o aşamaya geçmedik.
Annelik emek yogun süreciyle baştan aşağı yaratıcılık örneği.
Her an her dakika zaaflarımızla, bencilliğimizle severken bir eser yaratmayı öğreniyoruz.
Bu noktada annelik özgürce ifade edilebildiği zaman bir yaşam biçiminin, değerler sisteminin dünyaya sunulması oluyor.
Bir bakıma ebeveynlik sürecindeki ritm bizim hayallerimizi gerçekleştirme yolu hakkında bilgilendiriyor.
Bir hayalinizin gerçek olması demek aslında o düşüncenin somut halinin görünür olması ve yaşamınıza dahil olması anlamına geliyor. Tıpkı annelik gibi.
Eğer ki, başka birinin hayalinde figüran ya da yardımcı oyuncu olmak istemiyorsanız mutlaka hayalinizin peşinden gitmek, yaratımınızı gerçekleştirme yoluna girmeniz gerekiyor.
Hayallerimizi gerçekleştirmeyi arzularken aynı zamanda onların kendiliğinden armut piş ağzıma düş şeklinde bize gelmesini arzuluyoruz. En büyük beklenti yanlışlığı burada başlıyor.
Sanırım bu bakış açısı hayalimiz gerçek olduğunda mutlu olacağımıza inaniyor oluşumuzdan geliyor.
Belki de, mutluluk halini sürekli bir vurdumduymazlık, rahatlık, neşe ve coşku olarak algılamamızdan kaynaklı.
Evet, bunların hepsi mutlulukla beraber bize gelecek şeyler ama bu noktaya gelene kadar emek sunmaktan gerekiyor.
Kaçımız bir hayali için didinmeyi, çaba harcamayı kabul ediyor? Belki uykusuz geceleri, belki yorgunluktan bitap düşmüşken bile emek vermeye devam etmeyi göze alabiliyor?
Bazen çıkmaz sokaklara girmeyi bazen hata yapmayı, hatalarla yüzleşmeyi ama yine de devam etmeyi göze alabiliyor musunuz?
Tüm kalp kırgınlıklarına, haksızlıklara rağmen sevmeye, emek sunmaya devam etmeye hazır mısınız?
Sonunda ne muhteşem bir şey yarattım diyebilmek için yaşamınızı değiştirmeye, alışkanlıklarınızdan ayrılmaya hazır mısınız?
Tüm bunlara evet diyebiliyorsanız, anneleriniz gibi yaratmaya hazırsınız.
Hayalleriniz icin yola çıkabilirsiniz, yol açık.
Yol için ihtiyacınız olan erzak inanç ve sevgi. Gerisi teferruat.