Karnımızın yumuşak olduğu o kadar çok yerimiz var ki, işin içinden çıkmak bazen zor olabiliyor.
Nedir bu yumuşak karın?
TDK tanımına göre; "Bir kimsenin veya bir ülkenin saldırıya en uygun yeri.” Yani zayıf noktalarımız. Korumaya ihtiyaç duyduğumuz yerler.
Kişisel olarak baktığımız zaman; yalnız kalma, terk edime, savunmasız kalma, kabul görmeme, red edilme, sevilmeme gibi uzayıp gider liste. Bunların hepsi yumuşak karnımız. Bunun gibi durumlara maruz kalmamak için bir çok kişiye, duruma izin verebiliyoruz.
Hoşlanmadığımız davranışlara, sözlere, koşullara eyvallah diyebiliyoruz.
Arkadaşlarınızdan biri ya da bazıları size “laf sokuyor”, “ekiyor”, “maytapa alıyor”, “yalan söylüyor” hatta dönem dönem “dedikodunuzu yapıyor”, “laf yarışına giriyor.”
Patronunuz sizi “köpek gibi” çalıştırıyor, “ileri geri konuşuyor.”
Eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz, anneniz, babanız sizi hep “en zayıf noktanızdan vuruyor”, “terk etmek ile tehdit ediyor”, “umursamaz davranıyor”, “aldatıyor”, “basıyor tokatı”, “sallıyor küfürü”, “sözünde durmuyor”, “sorumsuz davranıyor”, “duygu sömürüsü yapıyor”, “hep bana hep bana diyor”, “içinden çıkılmaz durumlar yaratıyor.”
Çalışanınız “işini düzgün yapmıyor”, “işleri geçiştiriyor”, “mesai saatlerine uymuyor”, “işyerindeki malzemeyi tırtıklıyor”, “yüzünüze gülüyor ama içinden küfür ediyor”, “saygılı gibi ama saygısız olduğunu görüyorsunuz.”
Siz bir şey yokmuş gibi davranıyor, susuyorsunuz. Susmasanız bile olayın üstünü örtüyorsunuz. Belki bir kavga, ufak bir tartışma çıkıyor, belki hiç bir şey yokmuş gibi davranıyorsunuz, belki içerliyor ama susuyorsunuz.
Susmanın bir çok nedeni olabilir. Bizi en çok rahatsız eden durumlarla karşılaştığımızda “sineye çekmemimizi” sağlayan bir çok şey var; “mağdur olmak”, “yoksun kalmak”, “kaybetmek”, “yenisini ya da daha iyisini bulamamak”, “değişmeyeceğine inanmak”, “kader olarak görmek”,“alternatifi olduğuna inanmamak.”
Bir de başka yönü var, sizler bu konulardan rahatsız olduğunuzu söylediğinizde, ilişki içerisinde olduklarınız sizinle ilgili yargıları ile karşılık verirler; “abartıyorsun”, “anlayışlı ol”, “sen de hiç alttan almıyorsun”, “çok kafana takıyorsun”, “insanları tanımıyorsun.” Bu duruma izin vermemek için biraz sesiniz yükseldiyse “bağırıyorsun”, “olay çıkarıyorsun”, “her şeye sinirleniyorsun” gibi yargılar da eklenebilir. Duygusal iseniz, sizi bu durum üzdüyse “boş yere ağlıyorsun”, “gözyaşına değmez”, “çok sulu gözsün” gibi daha da enteresan sözler duyabilirsiniz.
Hiç biri kötü niyetle değil, hepsi sizi olaydan uzaklaştırmak için söyleniyordur.
Bu tavrı gösterince sorun katmerleniyor, farkında değiliz. Zaten görülmemiş, ezilmiş, istismar edilmiş, hakkını alamamış bir kişi var ortada üzerine bir de bu yargılar gelince, kişi kendisini iyice ezilmiş, küçülmüş hissediyor.
Manifestoyu açıklıyorum:
1) Koşulları ve durumları değiştirebileceğinizi bileceksiniz. Buna inanırsanız bir çok duruma maruz kalmak için kendinizi zorlamazsınız.
2) Değerli olduğunuzu, biricik olduğunuzu bileceksiniz. Bunu bildiğiniz de, hiç kimse çıkıp üzerinizde tepinemez.
3) İlişkileri sürdürmek için zorunluluklarınızı kaldıracaksınız. Çok klasik ama “sevdiğini serbest bırak, dönerse senindir”
4) Bağımlılıklarınızı bırakacaksınız. Sekreteriniz olmazsa, telefonları siz açarsınız. İşten atılırsanız zor da olsa, para kazanacak başka bir şey bulursunuz.
5) Diğerlerine karşı gerçekten saygılı, sevgi besleyen, dürüst olacaksınız. Çıkarcı olmayan, yalın ilişkiler kuracaksınız. İlişkileriniz karşılıklı açıklık üzerine kurulu olacak.
ThetaHealing® tekniğinin kurucusu Vianna Stibal şöyle der: “Koşulsuz sevmek birinin gerçekliğini görüp sevmeye devam edebilmektir.” Sonuna kadar katıldığım bir düşünce ama burada çok ince bir çizgi var, gözden kaçabiliyor. Birilerini sevdiğimiz için onların her şeyine evet demek, her yaptıklarını kabul etmek zorundaymışız gibi hissediyoruz çoğu zaman. Kaybetme korkumuz devreye giriyor. Hoşlanmadığımız, onaylamadığımız bir sistemin, bir ilişki biçiminin devam etmesine izin veriyoruz.
Hayır demekten öyle imtina ile uzak duruyoruz ki, ilişkilerimiz sadece olduğu yerde kalıyor. Oysa yokluklar, zorluklar ve çatışmalar doğru değerlendirip kullanıldığında bizi büyütüyor, yeniliklere açıyor.
Hayır diyebilmek, evet diyebilmek kadar olumlu ve yapıcı olabilir. Yeter ki, doğru zaman ve yerde söyleyebilelim.
Yeniyi yaratmak, yüksek bilinç seviyelerine ulaşabilmek için hayır demek ve itiraz etmek. Etkili bir teknik.
İlişkilerinizi öfke ve nefret olmadan bu temelde kurmak yapıcı olanı, ama üzerinize basılmasına izin vermeniz demek değildir.
Sevmek, anlayışlı olmak ve iyi olmak için kendinizi görmezden gelmeyin. Olup bitenin içinde kendi sınırlarınızı ve alanınızı koruyun. Hiç kimseye “eyvallah” demek zorunda değilsiniz, bunu yaptığınızda herkese “eyvallah” diyor olacaksınız.