Ne kadar profesyonelleşsek, ne kadar uzmanlaşsak, ne kadar statülü bir yaşama sahip olsak da, hep yanımızda kalan bir şey var.
Hayatın mihenk taşı: ev işi yapmak!
Değirmenin suyu ev işi yapmaktan geçiyor, ne trajik!
Şu kadın erkek eşitliğini ortaya atan biz hain kadınlarla birlikte, dünyaca nur topu gibi bir soruna sahip olduk.
Ev işlerini kim yapacak?
Yahu, bu kadar büyük sorun varken, ev işi de sorun olur mu, diyen erkeklere inat, kadınlar sormaya devam ediyor: Evin düzeninden kim sorumlu, neden o kişi sorumlu?
Aman, ev işi de o kadar önemsenecek bir şey değil demeyin. Hijyenik, sağlıklı bir ortamda yaşam sürmek yaşam kalite endekslerinde, gelişmişlik skalalarında yer alıyor.
Ayrıca, ev işi dediğimiz hadise, sürekli seri üretimden öte, sürekli ayrıntılı, parçalı ve hemen tükenen bir işi gerçekleştirmek oluyor. Sürekli çalışılması, hiç aksatılmaması gereken bir durum.
Nasıl mı?
Kaç gün boyunca sadece kuru ekmekle beslenip fiziksel sağlığınız yerinde olarak profesyonel işinize devam edebilirsiniz?
Kaç hafta sonra temizlenmeyen tuvaletten dolayı bakteriyel enfeksiyona yakalanma riskiniz artar?
Ayrıca, ev işinin değerli olmadığını düşünmek, çok ayrıntılı olarak incelenmesinin bir çeşit “ev kadını hastalığı” olarak görmek, kadın emeğinin hiçe sayılması, yoksullaştırılmasından başka bir şey değil.
Ne Yazık ki, bir çok feminist olduğunu iddia eden kadın, ev işini erkek dünyasına göre kıyaslayarak gereksiz görerek, belki de kadınlara en büyük hainliği yapıyor.
Feminist bir akademisyenden duymuştum, bu kadın eşinden ayrılmış, çocuğa ile kendi maddi olanakları ile yaşıyordu. Ev içi düzen alabildiğine bozuk, tuvalet girilmeyecek derecede pis, yerde öbek öbek tozlar vardı. Bana dedi ki:
“Ev işini hep kadınlar yapmak zorunda, eğer ki evin kadını yapmıyorsa, yine yaptırılan kadın oluyor. Erkekler hiç bir şekilde ev işi yapmıyor, bu yüzden ben de yapmıyorum.”
Aynı kadın, bekar erkeklerin ütüsüz giymesinin garipsenmediğini ama bekar kadınların ütüsüz giymesinin ayıplandığını, bu nedenle hiç ütü yapmadığını, ütüsüz giydiğini anlatmıştı.
Feminizm dünyada o kadar taze ki, görülmesi, anlaşılması gereken çok şey var.
Eh, tabii, yine belli bir zaman diliminde bunu erkeklerin görüp, kadın erkek eşitliğini desteklemesi hayalini hayatımıza almıyoruz. İş yine, biz kadınlara düşüyor.
Yüzyıllardır erkek zihniyetinin egemen olduğu bakış açısından öncelikle kendimizi temizlemeliyiz, hiç bir kadının kıstası erkek özgürlüğüne göre şekillenmek olmamalı.
Erkeklerle asla ve asla aynı değiliz. Burada çok temel bir şey var, eşitliği denklikle karıştırmamak. Aynı zamanda burası, manipülasyona çok açık. Bu demek değil ki, kadın ve erkek işi ayrımı var. Yok öyle bir şey, kadın ve erkek bakış açılarında, yorumlayışında fark var.
Konuyu yine sığlaştıracak olursak, ev işine dönebiliriz. Bir erkeğin gözünün görebildiği ayrıntı ve derinlikle, kadının görebildiği ayrıntı ve derinlik arasında epey fark var.
Düşünsenize yüzyıllar boyunca hayvan öldürmek, savaşta adam vurmak üzerine yontulmuş bir beyin var. Bir de, topraktaki zehirli, zehirsiz bitkiyi ayıracak kadar dikkatli bakmayı öğrenmiş bir beyin.
Bir beyin odun kırmış, baltayı sallamış, vurmuş tepesinden, yarmış ikiye.
Diğer beyin, otun kökünü, yaprağını, sapını ayırmış. İçine soğanı doğramayı akıl etmiş, bir çok farklı kaynağı bir araya getirmiş, yepyeni bir şey yaratmış.
İki beyin aynı olabilir mi? Bu iki türdeş canlının evrimi aynı hızda, aynı ölçüde gelişmiş olabilir mi?
a
Eee, ev işini kim yapacak?
Biz kadınlar, önce erkeği fiziksel gücüyle erkeklik timsali olmaktan çıkaracağız. Hafif, narin, duygusal erillerin de erkek olduğunu kabul edeceğiz.
Ardından, erkeklere sevgiyle, şefkatle, tane tane öğretmeye istekli olacağız. Bazen çatışmayı, restleşmeyi göze alacak ama, en temelinde sevginin öğrenilen bir erdem olduğunu unutmadan, sabırla şefkatle öğretmeye devam edeceğiz.
Belki, o zaman, birlikte yaşamak keyifli, coşkulu ve aşk dolu olabilir.