Pencere yavaşça açılıyor. Dünya gözünün içine giriyor.
Acılar, üzüntüler, haksızlıklar… Sanki savaş tamtamları ile doğuyor güneş. O gün savaşa girmezsen ezileceksin, kaybedeceksin. İlla savaşacaksın, illa kazanacaksın. Hayat başka türlüsüne geçit vermiyor gibi.
Seni sürekli içine çekiyor... Bitip tükenmek bilmeyen çileler, sonu gelmeyen önlenemeyen haksızlıklar.
Birileri bir şeyleri değiştirmeli. Birileri bir şeyleri düzeltmeli. Birileri birilerini kurtarmalı.
O haksızlıkları engellemeli birileri. O birileri ezilen insanları kurtarmalı.
Onlar bilmiyorlar, onlar yapamıyorlar, sen yapmalısın.
Kimse haksızlığa dur demiyor!
Kimse haksızlıkları durdurmuyor!
Ne olacak bütün bunların sonu?
Hep kaos, hep korku, hep endişe.
Bir kere zihnine doldurduklarını görmeyi dene. Haklı haksız ayrımı yapmadan bakmayı dene.
Bıkmadın mı hâlâ iktidar mücadelesinden, en önde olma isteğinden?
O içindeki arsız, utanmaz hırsı ehlileştirmeyi hâlâ öğrenemedin mi?
Savaşıyorsun. Yapacak başka bir şey yok gibi…
Ne için savaşıyorsun? Eşitlik, adalet, birliktelik, iyilik, güzellik… Tüm dert güzel bir dünya, iyi bir yaşam, mutlu insanlar olsun diye, öyle mi?
Nasıl yapıyorsun bunu? Kötülükleri kovarak, kötülerle savaşarak.
Savaşmak için yanına top tüfek misali topluyorsun insanları. Sana benzeyen sana yakın olanları. Senin gibi düşünenleri. Birlikteliğin gücüne inanıyorsun. Çok güzel.
Benzeyenleri yanına topladığında benzemeyenlere güzel bir rest çekmiş oluyorsun. Dışlıyorsun yani..
Bazen dışlamak gerekiyor. Senin yapın kutsal, seni yapın ilkeli. Diğerlerinin ki ne peki?
Nasıl da siyasi bir yazıya benziyor. Ülkeyi anlatıyor… Peki, kendi yaşamını düşündün mü?
Almak için, başarmak için kaç savaşa giriyorsun bir günde? İlk sen bitireceksin, ilk sen çıkacaksın, ilk sen alacaksın, ilk sen yapacaksın. Hep en önde olacaksın. Neden? Kıtlık var, yetmeme ihtimali var. Açlık var. Yoksulluk var. Rekabet var.
Var tabii ki, ama bunlar neden var? Hiç düşündün mü? Başka birileri mi gelip yaratıyor bunları?
Evet, der gibisin. Sen bakir bir topraksın, hiç kirlenmemiş, hiç lekelenmemiş, kötülüklere bulaşmamış…
Birliktelik istiyorsun, ama sana benzeyenlerle. Aşk istiyorsun, ama sana âşık olanla. Para istiyorsun, çok para, her şeye sahip olacaksın şu hayatta. Hak, adalet istiyorsun, ama seni hakkın olacak her şey.
Kim yaratıyor bu devranı, kim döndürüyor bu çarkı?
Evet, aslında sen çok bakir bir topraksın. Hırsın tohumlarının durmadan büyüdüğü, ilişkilerine sarmaş dolaş dolandığı çok verimli bir topraksın.
Anlaşılmadığını sanıyorsun, oysa anlaşılıyorsun. İçindeki açlığın, alamamış olmanın öfkesi görülüyor, biliniyor. Yine de sakinleşmiyorsun.
Bunu fark ettiğinde, arınmak için her türlü temizliği yapıyorsun. Kurtulmalısın ondan, böyle kötü bir özellik sende nasıl olur?
Olur güzelim, herkeste olur. İnsan bu; doğası gereği rekabetçidir, hırslıdır, öfkelidir. Kurtulacak, bırakılacak hiçbir şey yok. Hepsi yaşama ait.
Hepsi yaşamı kutlamak için.
Hırsını, rekabetini işlemeyi bilsen keşke…
Hırsı azim ve kararlılığa, rekabeti yeniliğe ve yaratıcılığa dönüştürebilsen…
Yıkımla bozgunla değil sevgiyle şefkatle almayı öğrensen…
Savaşmak ile savunmak arasındaki farkı anlayabilsen...
Sınır koymak ile birlikteliğin güzelliğini keşfetsen…
Almak ile sömürmek arasındaki farkı görebilsen…
Sevmek ile özgür bırakmanın coşkusunu yaşayabilsen…
Güvenmek ile sırtını dayamak arasındaki farkı görebilsen…
Başarmak ile kardeşliğin uyumunu yakalayabilsen…
İstemek ile zorunlu tutmak arasındaki farkı görebilsen…
Ortak amaç ile bireysel farklılıkları bir arada tutabilsen…
Bir durup dinlensen, biraz kendini tanısan, biraz kendini büyütsen…
Biraz durup düşünsen… Kimin içinde neyi besliyorsun? Yaptığın kimi neye dönüştürüyor? Biraz düşünsen keşke.