Okulların açık olmasını sürekli olarak salgın, kontrol önlemleri, hijyen gibi konularla değerlendiriliyor.
Oysa eğitim ve öğrencinin okula uyum süreci tamamen devre dışı. Sanki öğrenciler hiç okuldan uzak kalmamış, hiçbir risk yokmuş gibi eğitimin içine boca edildiler.
Neredeyse tam üç eğitim dönemini evde, kapalı olarak geçiren çocuklar birdenbire tam zamanlı eğitimin içine sokuldular.
Okullar açılalı bir ay oldu. Peki okul ile öğrenci uyumu sağlandı mı?
Aslında, burada ilk başta sorulması gereken soru şu:
Okullar açılırken neden çocukların okula yeniden uyum sağlaması gerektiği konusu üzerinde durulmadı? Buna uygun, gerçekçi bir program yapılandırılmadı?
Neler yapılabilirdi?
Çocuklar tam zamanlı okula alınmak yerine, belirli günlerde okula gidebilirdi. Hem bedenen hem psikolojik olarak alışmaları sağlanabilirdi.
Bu yılki müfredat geçen seneden eksik kalan konuların tamamlanması, yenilenmesi için yeniden düzenlenebilirdi.
Her ikisi de tercih edilmedi. Bunun yerine öğrenciler sanki okula gidip gelmeye hiç ara vermemiş gibi, uyum sürecine ihtiyaçları yokmuş gibi, eski sistemin içine boca edildiler. Tabii öğretmenler de aynı kısır döngünün içine yerleştirildi.
Eski sistemin süremeyeceği çok önceden fark edilmişti. Henüz pandemi ortada yokken dönemin Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Kabataş Lisesi’nin 2018-2019 öğretim yılının açılışında yaptığı konuşmada şunları aktarıyor:
"Sevgili gençler sizi çok farklı bir gelecek bekliyor. Dijital, biyolojik ve fiziksel olanın aynı bedende bütünleşeceği bir çağa doğru gidiyoruz. Yani 20 sene sonra hepinizin vücudunda çiplerin olacağı, herkesin düşüncesinin uzaydan okunacağı bir çağa doğru gidiyoruz. Bizim bu konularda muhakkak mesafe almamız şart. Bugün ilkokula başlayanlar 2040 yıllarda iş hayatına atılacaklar ve büyük ölçüde yapay zeka marifetiyle robotların hâkim olduğu işlerin yüzde 80'ine yakının robotların yaptığı bir çağ olacak. Bu çağ aynı zamanda bir müjdeyi de içinde taşıyor. Bizim daha fazla insanlaşmamıza yol açacak. Çünkü eğitim, beşeri insan yapan süreçtir. Biz daha fazla insanlaşmak için daha fazla bilime, daha fazla sanata ihtiyaç duyuyoruz."
Pandemi sırasında eğitimin devam edebilmesi için eksik, yeterli yetersiz tartışmasına girmeden yine eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un 23 Haziran 2021’de yaptığı açıklama da EBA destek noktaları ve tablet dağıtımı ile ilgili açıklamalarda bulunuyor. Eğitimin gelecek vizyonu ile ilgili bakış açısının aktarırken şunları ifade ediyor:
"15 ya da 20 öğrencilik merkezler oluşturuluyor. Bir öğretmen desteği ve masaüstü bilgisayarların yanı sıra öğretmene de laptop desteği sağlanıyor. Toplamda 2 bin 59 bilgisayar sağlandı. Bu desteklerin devamının geleceğine inanıyoruz. Çünkü çocuklarımızın çok daha fazla desteğe ihtiyacı var. Öğrencilerimize, 1 milyona yakın 25 GB internet kapasitesi olan tablet dağıttık, bunun sayısını daha da artırmak istiyoruz. Bunu, salgın koşulları için geçici bir tedbir olarak da düşünmüyoruz. Bu, bizim eğitimde uzun soluklu hedeflerimizin, vizyonumuzun bir gereği."
Şu anki Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer basına yaptığı ilk açıklamada şu sözleri sarf etti:
“Eğitim bu ülkenin örneklemi değil, evrenidir”.
O kadar doğru bir söz, o kadar gerçekçi bir bakış açısı ki, karşılığını beklememek mümkün değil.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2018 yılı öngörüsüne bakıldığında ardından gelen pandemi ile girilen süreçte o tarihte bulunulan öngörünün de ne kadar doğru ne kadar gerçekçi olduğunu anlıyoruz.
Peki, tüm bunların içinde sormadan durulmuyor:
Bu öngörülere yönelik ilerlemeye ne oldu? Oluşturulan alt yapı şimdi neden kullanılmıyor, geliştirilmeye devam edilmiyor?
Çocuklar uzaktan eğitime uyum sağlamışlarken neden bıçak gibi kesildi? Biz niye hala klasik eğitim sistemini sürdürmeye çalışıyoruz?
Bunları anlamak mümkün değil.
Kaldı ki, çocukların beş tam gün okulda olmaları sağlık riskini de taşırken sanki daha ılımlı, daha koruyucu kollayıcı bir eğitim günlüğüne dönmek, melez ya da karma olarak adlandırılabilecek sisteme dönmek daha anlamlı görünüyor.
İklim krizleri, küresel sistem çıkmazları, pandemi bunların hepsi bize hayatın eskisi gibi devam etmeyeceğini gösteriyor. Başka bir deyişle pandemi bugün yarın bitecek bir şey değil. Bu bitse bir yenisi ile eski yaşam alışkanlıklarımız değişecek.
Şimdi gelenekseli, alışılmış olanı sürdürmeye çalışmanın bu konuda ısrarcı olmanın zamanı değil. Bunun yerine şu günleri gelecek vizyonuna uygun olarak fırsata dönüştürmek, başlanılanı sürdürmek, geliştirmek gerekiyor.
Hem ülkemizin geleceği hem çocuklarımızın sağlığı hem eğitim sistemimizin kalitesi için bu bir tercihten öte zorunluluk.