Kadının biri sabah uyandığında felaket halde mutsuzmuş, içinde kocaman bir sıkıntı varmış. Kendi kendine “bugün kesin kötü bir şey olacak” demiş ve günlük işlerine dalmış.
Öğleden sonra arabasını sürerken bir anda yoluna çıkan diğer araçla çarpışmış ve yaralı olarak kurtulmuş.
Çevresindeki insanlara “Böyle olacağını biliyordum, sabah uyandığımda içimde bir sıkıntı vardı” demiş.
Olay kadına malum mu olmuş, yoksa kendi mi yaratmış?
Sadece gerçekten kötü bir şey olacağına inanmış. Bütün olan bu. İnancı ona haklı olduğunu göstermiş.
Şimdi bir düşünün, geçmişte “Bu iş kesin olacak” dediklerinizi, “Bu iş olmayacak biliyorum, hissediyorum” dediklerinizi. Ve sonuçlarını, genelde hep haklı çıkmışsınızdır.
“Ama ben kesin olacak diye inandığım şeylerin de olmadığını gördüm” diyorsanız biraz daha derine bakın derim. İçinizde “acaba”, “ya olmazsa”, “çok istiyorum ama, olursa ne olur” dediğiniz kaygılarınız, korkularınız hiç mi yoktu?
“Mutlu olacağıma inanarak evlendim, ama yürümedi” diyorsanız, gerçekten evliliğin mutlu olacağına inanmıyordunuz derim.
Çok mu iddialı geldi?
Ne yazık ki, gerçek bu. Çünkü bizler, çok bilinçli kararlar aldığımızı düşünüyoruz, ama işin gerçeği o değil. Bilinçli kararlarımız yaşamımızın sadece yüzde onunu oluşturuyor. Geriye kalan yüzde doksan farkında olmadığımız inanç sistematiğine bağlı olarak gerçekleşiyor. Traji komik bir durum değil mi?
Bir konuşma sırasında kelimelerle öğrenme oranımız yüzde kırklarda, geriye kalan yüzde altmış o anda algı eşiğimizin altında kalan bir çok uyarana bağlı olarak gelişiyor.
Her birimizin bir inanç sistematiği var, zihin haritası üzerine çalışmalar yapan insanlar var.
Hepimiz çevremizdeki insanların algıları ile şekillenip kendi algımızdan oluşuyoruz.Peki, kendimizin tam olarak ne olduğuna nasıl inanıyoruz?
Bingo cevap: Çocukluk!
Çocukluğumuzda bize öğretilen inançlar, pekiştirilen tecrübeler çekirdek inançlarımızı oluşturuyor. “Soğuk su içme, boğazın ağrır” çok basit bir örnek. Size bu yüklendiyse soğuk su içtiğiniz zaman boğazınız ağrır. Bizim evde bu yükleme yok, kızımız yaz kış soğuk su içiyor, dondurma yiyor ve hiç boğazı ağrımıyor.
“Erkekler güvenilmezdir” diye söyler durursanız, çocuğunuz bir erkeğin yanında ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırır. Bir erkek evladınız var ise, erkek olmak için güvenilmez olması gerektiğine inanır.
Günümüzde sıkça “yabancılarla konuşma” telkini yapılıyor çocuklara, ailelerin endişeleri var ve korumak istiyorlar, normal olarak.
Bu telkin bazı ailelerde o kadar çok tekrarlanıyor ki, sokakta bir çocukla göz göze geldiğimde hafif tebessüm etsem, çocukların gözünü korku bürüyor ve mıhlanmış gibi bakıyorlar yüzüme. Sonra neden çekingen bu çocuk? Neden bu kadar yabani oldu?
E, yabancılarla konuşma diyen kimdi?
Bir çocuğun “yabancı” algısının ne olduğunu bilemezsiniz, sizin arkadaşınız ona yabancıdır, uzak akrabanız ona yabancıdır.
Anne, baba olarak ağzımızdan çıkan her şeyin çocukların pırıl pırıl zihnine ilahtan gelen mesajlar gibi kaydedildiğini unutmamalıyız. Her davranış biçimimiz, her mimiğimiz zihinlerinde kocaman yer tutuyor ve yalansız doğrular olduğuna inanıyorlar.
Hepimiz özgür iradeye sahibiz, bunda mutabık olduğumuzu düşünüyorum. Çocuklarda boş kayıt makinaları gibi her şeyi sürekli olduğu gibi kaydetmiyorlar ya, özgür iradeleriyle red etme, kabul etme arasında davranışlar sergiliyorlar.
Her çocuk her söyleneni olduğu gibi kabul etseydi, bir sürü robotumuz olurdu. Hepimiz bir sürü kodlamayla büyüdük ama farklı tepkiler verdik, farklı yorumlarda bulunduk.
Anne ve babalarımız şunu söyledi diyelim:
“Her şeyi aynı anda yapamazsın.”
Hepimiz duyduk bunu değil mi, o zaman niye bazılarımız bir çok işi yapıyor, bazılarımız yapamıyor? Değişen ne?
Dört çocuk, dört farklı yorumlama yeteneği:
İlk çocuk, olduğu gibi algılar ve asla hayatında olan her şeye tam olarak yetişemez.
İkinci çocuk hırsılıdır, sürekli söylenenin yanlış olduğunu kanıtlamayı dener. Bu tip çocuklar hiç bir zaman tatmin ya da yeterlilik duygusu hissetmez. Sürekli olarak her şeyi aynı anda yapmaya çalışır.
Üçüncü çocuk, söyleneni “gerçek” olarak kabul eder ama hayatında bir taraftan da “her şeyi aynı anda yapan” birileri vardır. Böylece çift inanç sistemine sahip olur. Hem aynı anda bir sürü şey yapar, hem de bundan yakınır ve zaman zaman yapamaz.
Dördüncü çocuk, söyleneni tamamen red eder ve özgür irade yolunu takip eder. Bu kısım oldukça azdır.
Hepimiz hem yukarıdaki dört çocuktan biriydik, hem çocuklukta duyduğumuz her şeye bu dört tutumdan birini gösterdik. Bu yüzden yaşantılarımız farklı.
Bir de genetik seviyedeki inançlarımız var, bizden önceki kuşakların inançlarının bize kalıtım yoluyla aktarılması. Bu konuda aile dizilimi çalışmaları yapılıyor.
Genetik ve çekirdek inançlarımıza biraz daha ekleyelim kolektif inançlarımız var. Hani şu kültürel olarak sahip olduğumuz değerler.
İşte bunların hepsi bizim şu anki gerçekliğimizi oluşturuyor. Tüm mesele inançlarımızı değiştirmekte.
Hayatınızı mı değiştirmek istiyorsunuz? İnançlarınızı değiştirin.