Bazen güçlü olmak sevmekten daha kolaydır.
Bazen kendine buyruk düşüncelerin peşinden gitmek diğerleriyle ortaklaşmaktan daha kolaydır.
Bazen ilişkiyi yönetmek, ilişkinin ritmine uygun davranmaktan daha kolaydır.
Bazen hayal kırıklığı yaşamak, umut taşımaktan daha kolaydır.
Bazen bilinenleri tekrar etmek, yenisini söylemekten daha kolaydır.
Ve en kolayı, en kestirmesi bildiğin düşünceleri, sözleri her yeni güne söyleyip yeni günü eskiye boğmaktır.
Ama bir soru var, kocaman, her gece yattığında senin aklında dönüp duruyor. Belki de farkında değilsin: Sen seni beğeniyor ve takdir ediyor musun?
Basitçe bir evet ile geçiştiremezsin. Senin için bunun göstergesi, limiti, aşılmış hali ne? Senin sınırların nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Alanın ne? Hacmin ne?
Kendini takdir etmenin göstergesi değil, seni sana anlatanlar.
Kendini takdir etmenin göstergesi değil, çalan telefonlar, hiç susmadan etrafında koşan insanlar.
O çok derinde bir yerde, her gece senin koynundaki düşlerde.
Sahi neden görmez insan düşlerinde gerçekleri? Yoksa dayanmaz mı gönül?
Kendini takdir etmenin göstergesi senin aldığın ödüller, şaşalı başarıların ya da başarısızlıkların değil.
Bir vicdan var ki içinde belki bugüne kadar hiç oturup hasbihâl etmedin. O vicdan sana ninniler söyleyip uyutan. O vicdan senin uykunu delik deşik eden. O vicdan bugünde yaşadık doyasıya dedirten.
Vicdanın hayallerinde değil, vicdanın aldığın nefesin dem dem içine doluşunda, sadeliğinde.
Vicdanın yastığa başını koyduğunda çıkıp gelen düşüncelerin, iç sesin değil. O her an her yerde. Hani diyorsun ya ara sıra, içim huzursuz, bir sıkıntı düştü yine gönlüme, işte sana o derin nefesi aldıran, o sıkıntıyı yaratan senin vicdanın.
Soruyor aslında sık sık sana, ama duymuyorsun: Mutlu musun? Olduğun yerde güvende misin?
Soruyor sana: Gece gibi, koynunda mısın hayatın?
Soruyor sana: Gün düşlerini pasaklılığına takılmadan, zamanın içinde eriyip kayboluyor musun? Unutuyor musun uğraşın dışındaki her şeyi?
Uğraşın nedir senin, yaşamaktan öte?
Soruya sana: Seviyor musun beni ey sevgili?
O hırsından, kuruntundan uzak seviyor musun beni?
Durgunluğun derinliklerinde kaç saniye nefes alabiliyorsun? Hiç kıpırdaman, yaprak gibi titremeden durabilir misin?
Ah, kalbini dinleyebilir misin? Zihnine dolup duran düşüncelerin olmadan dinleyebilir misin kalbini?
Aklını başından alanlar olmasa, kalbin bir liman, değil mi?
Duyabiliyor musun sen kalbinin içini? Hani şu her şeye boş vermişlerden olabiliyor musun? Ama öyle es geçenlerden değil, bugün de son damlasına kadar akıttım emeğin terini dünya yansa umurumda değil, diyebilenlerden olabiliyor musun?
O vicdan dürtecek seni, karabasanın olacak.
Aslında çok derinlerde bir yerde, cellat olduğunu biliyorsun da kurban olmayı istiyorsun.
Keşke olmasaydı, keşke dünya güzel bir yer olsaydı, keşke insanlar kardeş olsaydı, keşke, keşke, keşke…
Sustun bunca zaman, dinlemiyorlar diye sustun.
Durmuyorlar diye sustun.
Ben açıkta kalırım diye sustun.
Çember başkaları için daralırken sustun, susturdun.
Bir başka bahara kalmıştı hayallerin ya, belki o bahar hiç gelmeyecek. Uyuyabiliyor musun?
Belki hiç bitmeyecek, dinmeyecek, fark edebiliyor musun?
Geç mi kaldın?
Belki de evet, belki de hayır. Belki hala değişebilirsin. Belki hala nefes alabilir, yaşayabilirsin.
Soyun bu gece, çırılçıplak soyun, toprağın üzerine otur, bin kere söyle: “Senden geldim, sana gideceğim, beni affet.” Belki, belki onun vicdanı duyar haykırışını…
Soyun! Çırılçıplak soyun, bak ve söyle: “Bıraktım kibrimi, güç yitirme derdimi, arındım, bıraktım her şeyimi sana geldim.”
Belki de seni kabul eder.
“Sen yoksan ben bir hiçim” de. Acır belki de. Biter belki yalnızlığın.
“Seni çok acıttım, beni affet, bağışla” de. Belki sana döner yüzünü.
Yanan ağaç değil, sensin. Ağaçlar için üzülüyorum deme, insanlar için üzülüyorum deme, hayvanlar için üzülüyorum deme, kendin için üzül. Kendin için dök gözyaşlarını.
Korkma bencilliğini göster. Daralan çember başkasının değil, senin.
Yok olan başkasının evi, bahçesi, hayalleri değil.
Yok olan görmediğin kirpi, kaçmadığın akrep, sokulmadığın yılan, gülümsemeyen rakun değil.
Yok olan senin gayrı resmi geleceğin.
Nefes alabiliyor musun? Geceleri rahat uyuyabiliyor musun? Oturduğun yer rahat mı?
Her gece barda, gönlün hovarda mı?
Akşam Londra, sabah Viyana mı? Özgür müsün gerçekten?
Haydi, bir kere duy kendi vicdanının sesini, onun ağırlığına demirlensin en gizli düşlerin, bir sor kendine, bir sor: Ben neyim, kimim?