Bizim kız sekiz yaşında. Ona sorarsanız yedi buçuk diyor.
Televizyon izlemeyi biraz kaçırsa, ben başlıyorum bıdı bıdılara, ekrana bu kadar takılmanın etkilerinden, göz sağlığından, kafasının içini dolduran şeylerden, bazen abartıp yayın politikalarından söz ediyorum.
Çocuk ekranı bırakıp oyun oynamaya başlasa, bu sefer babası başlıyor bıdı bıdılara, ortalığın dağınıklığından, oyuncaklarını toplamamasından, kafasını gözünü yaracak tırmanmalarından, onunla oynanmaz kısmından söz ediyor.
Zor bu çocukların işi, gerçekten zor.
Tüm bunları düşünerek biraz rahat bıraktık. Okullar tatil olmuş, biraz istediği gibi yaşasın dedik.
Aman, Allah! O da ne?
Odasında adım atacak yer yok. Dolaptan tırtıkladığı yiyeceklerin tabakları odada itina ile yayılmış. Masasının üzerinde bir sürü defter, bir sürü kalem, bir yığın kitap…
Yatak darmadağınık…
Mutfağa saçılmış bir tutam tuz… Deney yapmış, hatta yere dökülmüş sudan oluşan küçük bir gölet.
Bir çok giysisini giyip çıkararak oluşturduğu kreasyonunundan arta kalan yerlere bırakılmış giysiler…
Benden tırtıkladığı topuklu ayakkabılar, bir teki salonda, bir teki odasında…
Salonun ortasında çeşit çeşit oyuncaklar, açık bırakılmış televizyon.
Koltuğa dökülmüş bal…
Evin altı üstüne gelmemiş de, biraz şaftı kaymış diyelim.
İlk önce içimde saklanan canavar çıktı. Eli belinde bir anne olarak bağırmış olabilirim. Arkamdan babası olaya müdahil oldu. Ondan da küçük çaplı bir fırça yedi. Sonrası vicdan muhasebesi tabii.
Bu iş böyle gidemezdi. Bir ortak yol, çözüm bulmak, birlikte yaşamayı öğrenmek ve öğretmek gerekiyordu.
Evin içinde kriz masası kuruldu. Toplantı başladı.
Gündem maddesi gayet açık: “Evin böyle dağıtılması ve dağınık bırakılması”
Bizimki demez mi:
“Ben dağınıklıktan rahatsız olmuyorum”
Haydi bakalım, ne yapacağız şimdi? Çoğunluk dağınıklıktan rahatsız, azınlık önemsemiyor.
Çoğunluğun erkek tarafı biraz daha katı, böyle olamaz, dağınık yaşanmaz, bunu öğrenmeli diyor.
Çoğunluğun kadın tarafı, o ben oluyorum, bir uzlaşı noktası bulmalı diyorum.
Sonunda şunu önerdim.
Onun odasının toplanmasından, giysilerinin, dolaplarının düzenli tutulmasından kendisi sorumlu olsun. Evin ortak yaşam alanlarını hepimizi bir diğerini düşünerek kullanalım.
İlk itiraz bana geldi. Cümleyi tam hatırlamıyorum ama “bütün bunları ben yaparsam, siz ne iş yapacaksınız?” gibiydi.
Genel temizlikten, çamaşırlardan, ütüden, gıda alış verişinden filan bahsettim biraz, kabul etti.
Tam ortalık yatıştı derken çoğunluğun erkek tarafı buna da itiraz etti. “Hayır, ben odasını toplaması gerektiğini düşünüyorum”
Azınlık hiç duraksamadan:
“Benim odama karışamazsınız” dedi.
İçimden bir “Vaoovv!” dedim. Alan bilinci oturmuş, gayet güzel. Bu noktada azınlığa çoğunluğun bir kanadı olarak destek verdim. Çoğunluğun geri kalanı da, bunu kabul etti.
Sonuç
Ortak kullanım alanları en az dağınıklıkta. Azınlık odası darmadağınık. Azınlık sık sık sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediliyor, işin içinden çıkamayacak duruma geldiğinde toplamasına destek veriliyor. Her geçen gün biraz daha iyiye gidiyor ama tam sonuca ulaşamadık.
Biz toplasak elimize mi yapışır?
Hayır, bir odayı toplamak kaç dakikalık iş, yapılabilir. Bence her çocuk alabildiği kadar sorumluluğu almalı. Yoksa sürekli balığın önüne gelmesini bekleyecek. Balık tutmak ile ilgilenmeyecek.
Odasını toplamadığı zamanların da sorumluluğunu alabilir. Kirli giysilerini kirli sepetine atmıyorsa, temiz giysisinin kalmadığı günler onun tercihi oluyor.
Çok mu gaddarım? Bence hayır.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, geniş rahatlık alanları oluşturan ebeveynlerin çocukları, yani çocuklarının rahatı için her türlü işi yapan ebeveynlerin çocukları daha çok madde bağımlısı, daha depresyona yatkın ve girişimci yanı düşük yetişkinler oluyor.
Başka bir arkadaşımla bunu konuştuk. O daha farklı bir teknik ile bunu yapıyormuş. Onların mottosu şu:
“Yerde bulunan her oyuncak, her giysi çöpe gidecek”
Ben buna da katılmıyorum. Cezalandırılma korkusu ile yapılan işler, ceza olmadığında hiç yapılmayan işlere dönüşüyor.
Bu alan paylaşımı ve sorumluluk alma işi bize de öğretiyor. Farklı olanla yaşamayı, diğerinin tercihine saygı duymayı deneyimliyoruz. Zıvanadan çıkmış bir odaya duyarsız kalmak, müdahale etmemek tekamülde epey ilerletiyor.
Bu yaz bizim evde bol farkındalık, bol gelişim, bol aksiyon var.