Üç yaşında.
Annesinin yoğun iş temposundan dolayı hafta içi anneannesine bırakılıyor.
Anne çok iyi niyetli, o işteyken çocuğuna iyi bakılmasını istiyor. Gece geç saatlere kadar uzayan iş temposunda çocuğunun düzeni bozulmasın, bir oraya bir buraya gidip gelmesin diye, anneannesinin yanının çok daha iyi ve güvenli olduğunu düşünüyor.
Eh, biraz da yorgunluktan bitip tükenmiş bedenini dinlendirmek istiyor. Çocuk bu, anneyi gördüğünde tüm günün özlemini gidermek ister. Çocuk annenin ayrı kaldığı saatlerin stresi boşaltmak ister. Annenin sağlam ve enerji dolu olması gerekiyor ki, çocuğu tatmin edebilsin.
Annenin tüm bunlara gücü yok, dinlenmeye ertesi gün başlayacak olan iş temposuna kendini hazırlaması gerekiyor.
Sonuç: En iyi çözüm anneanne ve dedenin evi. Değil mi ki, anneyi büyüten onlar, torunu da büyütecek güçteler.
Çocuk anneanne ve dede ile haftayı güzel geçiriyor. Beslenmesi, uyku düzeni, oyunu, şımarması her şeyi yerli yerinde. Yerinde de, o sevgi deposu anneanneden dededen dolar mı?
Çocuğu çok çok ama çok çok sevseler bile dolar mı?
Belki anne hiç olmasaydı, çocuk direkt anne olarak anneanneye bağlansaydı, dolabilirdi. Yine de emin değilim.
Burada her şeyi terse çeviren başka bir denklem var. Hafta sonu olan anne, hafta içi yok.
Çocuğun kafası epey karışıyor. Anne var ama, yok.
Belki anneanneye “size anne diyebilir miyim” diyecek ama, anne olmadığını biliyor.
Anne ile çocuk arasında görünmez bir bağ düşünün. Tıpkı kordon bağı, anne karnından ilk çıktığında kesilen o bağ gibi. Bu bağın bir kesilip, bir bağlanması epey kafa karıştırıyor.
Daha trajik olanları var. Üç ay bırakılan, annenin gözü önünde bakıcı ile büyüyen, anne-baba eşit bağ kurabilir diye inanılıp büyük sorumluluğun babaya devredildiği ilişki tipleri var.
Bazı feministler kızacak bana, ama maalesef anne ve babanın kurduğu bağ aynı değil. Çocuk, bu dünyaya bağlanmayı ve güvenmeyi anne üzerinden öğreniyor.
İlk bağ fiziki kordon bağı. İkincisi meme üzerinden anne ile kuruduğu ilişki.
Tam olarak güvenecek ve bağlanacak kişinin kim olduğunu kavrayamamış, güvenecek ve bağlanacak bir kişi var ama, ona tam bağlanamıyorum diye hissedince, bağlanma ve güven problemleri yaşayan bireyler ortaya çıkıyor.
Hani şu ıssız adamlar, kıskanç kadınlar, sürekli kuşku ve şüphe içinde ilişki yaşayan kişiler var ya, hepsinin temelinde ilk çocukluktaki bağlanma ilişkisi var.
Öyle bir açık ve boşluk oluşuyor ki, yetişkinlik döneminde bu boşluğu kapatmaya çalışılıyor. Bu sefer bir sürü absürt can sıkan, üzen, kıran ilişki çıkıyor ortaya.
Kadın arkadaşlarını anne yerine koymaya çalışmak gibi. Oysa arkadaş arkadaştır, anne değildir. Yapacak bir şeyi yok, o boşluğu dolduracak bir şekilde. Bu ise ilişkinin dengesini, enerjisini öyle bir sarsıyor ki, arkadaşlıktan başka bir şeye dönüyor olay.
Bir başka şekli, erkekse anneye bağlanamamış olan, eşi anne yerine koymaya çalışmak geliyor. Eşin kafası epey karışıyor. Kafada deli sorular:
“Kimin annesiyim, çocuğumun mu, eşimin mi?”
“Eşim çocuğumsa, eşim nerede?”
Kadın bu soruların içinden çıkamayınca, dipte, sonda, depresyonda. Ver elini hüzne, öfkeye, karamsarlığa. Bu zincirleme etki yine anne-çocuk ilişkisini vuruyor tabii. Bu sefer bu ilişkiden dünyaya gelmiş çocuk “annemden alacağımı alamıyorum” modunda büyüyor.
Hayır tabii ki de, kadının benliğini elinden almaktır bu. Yine tüm ilişkileri vurur.
O evdeki babalar var ya, işte burada görev size düşüyor. Kadını/anneyi desteklemek, rahatlatmak ve onun boşalan depolarını doldurmakta birinci görevli sizsiniz.
İkinci kulvar, toplum ve iktisadi koşulların kadının anneliğine göre düzenlenmesi gerekiyor. Bu kadına doğum izni verip eve kapatmak değil ama, kadının çocuğuyla iş hayatına katılabilmesini sağlamak.
Ha bir de, kadını baskılamamak. Sinemada bebek sesi duyabilmek belki, belki yan masada, yolda, barda, restoranda ağlayan bir çocuktan rahatsız olmamak, anneye sustursana çocuğunu diyerek bakmamak. Toplu taşıma aracında memesini çıkarıp emziren kadına rahatsızlık vermemek. Bir çok yolu var bunun.
Buna da hayır. Her çocuğun anneden ayrı kalabileceği bir süre var. Bu süreye uygun ayrılıklardan kimseye zarar gelmez.
Kısaca, bütünsel iyilik halindeki kadın, sağlıklı çocuklar demek. Sağlıklı çocuklar, sağlıklı yetişkinler ve sağlıklı ilişkiler demek.