Covid-19 salgını hepimizi bir biçimde etkiliyor. Kayıplarımızla, hastalarımızla, hastalığımızla, sağlıkçılarımızla, ayrı kaldıklarımızla; her evde büyük veya küçük bir dolu dram yaşanıyor, sokakta, cezaevinde...
Dünyadaki tüm insanlarla paylaştığımız en yaygın ortak duygu ise şaşkınlık ve kaygı olsa gerek. Gerginlik, sürekli stres ve dalgalı kaygı her gün yaşadığımız olağan haller haline geldi. Bu durum bizi yorgun düşürüyor. Benzer sebeplerle gösterdiğimiz diğer bazı davranışsal belirtilerden ise şöyle söz edebilirim:
Konsantrasyon zorlukları, bir işe/konuya/konuşmaya başlama, onu sürdürme ve bitirmede zorluk,
Hafızada tutmada ve hatırlamada zorlanma, zihinsel karışıklık, tetikte olma hissi, huzursuzluk,
Uyku problemleri, uykuya dalmada, uykuyu sürdürmede zorluk, uyku süresinde değişiklikler ,
İştahta farklılaşmalar, çoğunlukla olağandan daha fazla yemek yemek (adeta dışardaki hayatın veremediği hazzı yemekten almak niyetiyle veya korkuyu ve belirsizliği bastırması umuduyla),
Umutsuzluk, plan yapamama, hayal kuramama, belirsizlik ve/veya boşluk hissi,
Takıntılı davranışlarda artış, panik anları, geçici klostrofobik hisler,
Güncel yaşamın her zamanki zorluklarına fazla kapılmak, onların etkisinden çıkamamak (örneğin ilişkideki sorunlara),
Genellemeler yapmak (ben zaten şanssız biriyim, ben hiç mutlu olamayacağım, yüzüm hiç gülmedi, her şey benim başıma gelir..),
Kendisine ait bazı duygu ve düşünceleri başkalarına yöneltmek (insanlar aşırı korkuyorlar ne gerek var koşa koşa markete gitmeye),
Kendine, zamana, olanlara yabancılaşmak, dışarıdan izlemek.
Dolayısıyla yaşadığımız zor günlerin yarattığı çeşitli duygular, doğrudan (veya savunma mekanizmalarımız yoluyla) dolaylı olarak yaşamımızı etkiliyor. Elbette her birimizde farklı biçimlerde ve dozlarda.
Halihazırda kaygı düzeyi yüksek kişilerde, daha fazla belirti görmek de mümkün.
Daha çok karşılaştığımız durum ise duygusal stabilitenin sağlanamayışı, yani duygusal açıdan dalgalanma. Kimi zaman oldukça yüksek bir duygusal modla, kimi zaman da oldukça düşük bir duygusal modla günü geçirmek; hatta gün içinde iniş çıkış yaşamak da mümkün. Düşük bir duygusal mod ile kastım çaresizlik, umutsuzluk, tükenmişlik, yılmışlık ve bunalmışlık gibi hislerlerle boğuşmak olabilir. Her sabah farklı bir inançla güne başlamak (bu süreç yakın zamanda geçecek, bana ve çevremdeki kimseye bir şey olmayacak, zamanım da iyi geçiyor; asla bitmeyecek, daha kötüye gidecek, ne yapacağız aylarca, aklımızı kaçırır mıyız acaba? yeni bir karar aldım bu evden taşınacağım, bu evliliği bitireceğim, bir çocuk yapacağım, başka bir şehire taşınacağım; bundan sonra şöyle biri olacağım…); her gece başka türlü bir duygu ile günü bitirmek mümkün. Bu zamanın "normali" neredeyse yok. Herkes birbirinden farklı biçimde reaksiyonlar verebiliyor ve bu gün be gün de değişebiliyor.
Duygusal stabilitenin eksikliği çok yorucu olur. Kendi farkındalığımızı bir ölçüde güncel tutmak, daha stabil olmaya yardım edebilir, "şimdi şöyle hissediyorum, şimdi yine umutsuz oldum ama bu da geçici" gibi. Bir başka yardım edebilir başlık da bedeni de bu dalgalanmaya dahil edebilmek. Bir bütünlük sağlayabilmek. Yürüyüş, evde kültür-fizik hareketleri, yoga veya pilates yapmak, çiçeklerle, toprakla ilgilenmek, bedenle ilgilenmek.
İlişki içinde olan bireyler, yukarıda saydığım duygusal, bilişsel ve davranışsal örneklerle boğuşurken, bir de işin içine "bir ilişkiyi sürdürmek" girdiğide ilişkinin kendisi ya risk altında olacak, ya da bireylere iyi gelecektir. Burada partnerlerin bilinçli bir tercih yapmasını önerebilirim. Nasıl? İlişkide ya zorlaştırıcı ya da kolaylaştırıcı olmayı seçebilirler.
Ya dayanışma içinde olup, sevgilinin/eşin/partnerin de türlü zorluklar yaşadığı esasına göre daha anlayışlı, daha empatik, hoşgörülü, gerekçi ve daha sevgi dolu olabilecekler, büyük sorunları dönemin sonuna saklayacak, veya dönem içinde yardım almayı seçecekler (kolaylaştırıcı). Ya da kendi duygularına da diğerinin duygularına ve zorluklarına kapalı olacak, günün zorluğunu partnerin ve ilişkinin içine boca edecekler (zorlaştırıcı). Kolaylaştırıcı olmak kolay değil elbette bu zamanda. Ama meseleyi ilişkinin eski yapılanmasının dışına taşıyıp, bu döneme özel bir dayanışma zamanı çerçevesinden yaşamak da mümkün. Bu yaşanan zorluklar ilişkimizdeki sorunlardan şimdilik biraz daha önde. Üstelik biliyoruz ki gerilim içindeyken sorunların çözülebileceği beyin örgütlenmesinden uzak olunuyor. Teknik olarak bu dönemde büyük sorunları yardım almadan ideal bir şekilde çözmek mümkün değil. O kanala girmemekte fayda var. Kolaylaştırıcı olmakta fayda var.
Partnerler böylesine kaygı doluyken, zaman zaman umutsuzluk ve bunalma eğilimleri dahi gösterirken, yepyeni ve daha önce hiç yaşanmamış bu sürece ayak uydurmaya çalışıyorken, yani güncel hayatın güçlükleri neredeyse iki-üç katına çıkmışken her tür ilişkide her zamankilerden farklı durumlar yaşanabilir. Gerilimler, yanlış anlamalar, suçlama ve savunmalar, zihin okumalar bunun göstergeleri ve sebepleri olabilir.
İzolasyonun daha ilk haftalarında bana en fazla sorulan sorular "partnerlerin/ailelerin bu kadar uzun süre bir arada kalmasına" dair kaygılar içeren sorulardı. Şaşırtıcıydı. Çiftler belki de "ölüm bizi ayırana kadar" bir arada olmak için kurdukları ve uğruna çok emek harcadıkları sistemlerde, sorunsuz bir şekilde nasıl bir arada kalacaklarından endişe ediyorlardı.
Bu dönemin ilişkilere yansıyan zorluklarını hep birlikte göreceğiz. Ama biliriz ki üzerimizde büyük etkileri olan, yaşamlarımızı hızla değiştiren, güçlü duygular yaşatan olayları takiben, büyük aşklar yaşanabilir, büyük kararlar alınabilir, beklenmedik vazgeçişler, beklenmedik geri dönüşler olabilir. Bu dönemin sonunda belki ayrılıklar, boşanmalar artabileceği gibi ilişkiler veyahut evlilikler de artabilecek.
Çin’de adliyeler açıldığında artan boşanma başvuruları buna bir örnek. Ülkemizde de son dönemlerde boşanma başvurularında artış gözlendiği haber oluyor. Çift ilişkilerinin doğal basınçlarını hafifleten şeylerin kısıtlanmasıyla beraber, gerilimlerin artabileceğini anlıyoruz. Arkadaşlarla görüşmek, kendine zaman ve alan ayırmak, hobilerle uğraşmak, yalnız kalmak, üretmek gibi, ilişkide sürekli burun buruna olmanın yaratacağı basıncı azaltan uğraşların eksikliği burada tetikleyici oluyor. Uzun süreler aynı çatı altında zaman geçiren çiftlerin yaşayacağı zorluklar var. Buna "alışkın olmamak" en başında gelebilir. Özellikle kent yaşamı sorunları hem arttıran hem de çözecek zemin sunmayan bir kaos yaratıyor. Yalnızlığa alıştırıyor. Burada çiftleri en çok zorlayan ise halı altına itilmiş, gözardı edilmiş sorunların varlığı olacaktır.
Çiftleri anlamaya ve düşünmeye çalışırken birlikte yaşayan çiftler ve izolasyondan ötürü ayrı kalan çiftler diye bir ayrım yapmak da gerekecek. Herkes partneriyle birlikte değil ve çeşitli sebeplerle bir araya gelemeyen çiftler de az sayıda değil.
Görüşemeyenler, sarılamayanlar, öpüşemeyenleri sevişemeyenler, özlemle dolanlar, sorunları havada kalanlar, ayrılma aşamasında kalıp ayrılamayanlar, tanışma aşamasında kalıp ilerleyemeyenler de var.
İletişimleri sanal ortamda sıkışıp kalmış ilişkilerde, özlemden kaynaklanan duyguların gerginliğe dönmesi, yanlış anlaşılmalar, dokunamamanın, gözlerinin içine bakamamak, sarılıp uyuyamamanın yarattığı gerginlik eşleri/sevgilileri duygusal ve psikolojik olarak zorlar. Bunlarla baş etmek için kullandığımız yollar farklı olacağı için ilgi ve sevgi üzerinden tartışmaları, çaresizlikten ötürü tartışma ve ayrılıklara gitme olasılıklarını yine kolaylaştırıcı olarak ele almakta fayda var. İnternetin hızı kadar verimli olabilen bakışmaların acısını ilişkiye değil durumun kendi zorluğuna yönlendirmekte fayda var.
Ona anlayış gösterin, en az sizin kadar gergin, herkes gibi endişeli, sıkılmış, öfkeli, üzgün, kısıtlara mahkum ve endişeli biriymiş gibi davranın. Çünkü öyle.
Ona şefkat gösterin, duygusal olmuyorsa bile psikolojik anlamda elinden tutun, sarılın.
İlişkinizdeki en önemli sorunu tartışmak, gündeme getirmek ve çözmek için en uygun zamanda değilsiniz. Bekleyebilirse bu konuşma ve tartışma ihtimallerini, ilişkinizin güzel günleri hatırına rafa kaldırın, erteleyin.
Sevdiği sözler, yemekler, davranışlar, oyunlar hem ona hem size iyi gelir. deneyin.
Bu konuyu onunla da paylaşın. Aynı durumun sizin için de geçerli olduğunu anlatın. Onun da aynı yerden bakmasının hem bu günleri kolaylaştırması, hem de ilişkiyi güçlendirmesi ihtimalini ıskalamayın. Kolaylaştırıcılık tek taraflı çalışmaz.
Bu dönemde birbirinizi yeniden tanıma ihtimalini kaçırmayın.
Ev koşullarında yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler için en ideal zaman. Yaşamı iki tarafa da zorlaştırmak yerine en azından bu dönemde kolaylaştırın.
Çok zorlanırsanız psikolojik destek alın.
Bu dönemden ortalama ilişkiler güçlenerek çıkabilir, birbirini yeniden daha iyi tanıyarak tanıyabilir. Karantinayı fırsata çevirmek az dolsa bir ölçüde mümkün, sohbet edebilmek, yan yana oturup susabilmek, birlikte müzik dinlemek, kitap okumak adına ideal bir zaman. Belki çoktandır edinmek istediğiniz evcil hayvanı edinmek için iyi bir zaman, eski fotoğraflarınızı çıkarıp eski videolarınızı izlemek için iyi bir zaman, evi yeniden dizayn etmek, tamiratları yapmak, dolapları düzenlemek, ne zamandır istediğiniz çiçeklerinizi balkona ekmek için, bir okuma köşesi yapmak için birlikte dizi izleme aylaklığı yapmak için, gelecek planlarınızı konuşmak için, iyi çok iyi bir zaman. Birbirinizi yaşamak için, duygusal ve cinsel olarak yakınlaşmak için ideal bir zaman.
Cinsiyet rollerinden bağımsız tüm işlerde işbirliği yapmak, birbirinin iyi halini kollamak, duygusal durumunu gözlemek, birbirine iyi gelmek gibi artıları ilişkilerine katabilenler için izolasyon oldukça güçlü bir yakınlaşma aracına dönüşebilir.
Olabildiğince, tadını çıkarın.
Sonrasını, sonra düşünmek üzere.