-Çok mutsuzum. Artık bu yalnızlıktan sıkıldım, bir ilişkim olsun istiyorum.
-Nasıl bir ilişki?
-Sevgilim olsun yani, üzülüyorum... Geçen gün biriyle tanıştım, hoşuma gitti aslında ama endişe sardı beni, bu o mu? Doğru kişi mi? Emin olamadım...
Ama bu yalnızlık bitmeli... El ele çiftleri görünce öfkeleniyorum artık... Kıskanıyorum herhalde... Ama korkuyorum da... İstediğim gibi bir ilişki gelip beni bulacak mı? Bilmiyorum...
Çok şey istemiyorum aslında Didem Hanım. Hayatıma girecek insan beni taşısın yeter.
-Taşımak?
-Beni taşıyan bir ilişki yani…
-Nasıl bir ihtiyaç bu bahsettiğiniz?
-Ben öyle çok şeyler beklemiyorum aslında. Nasıl diyeyim, biraz eli yüzü düzgün olsun tabii… İşi gücü olsun, kimse kimsenin eline bakmasın böyle şeyler sonradan sorun oluyor… Hmm romantik olsun çiçek böcek yani… E cinsellik de çok önemli tabii o da iyi hatta çok iyi olmalı… İyi bir ebeveyn de olmalı ileride çünkü çocuk sahibi olmak istiyorum biliyorsunuz… En önemlisi bana saygı duysun, ilişkiye emek versin… Haa aileler de önemli, birbirlerine uyumlu olmalı… Elbette siyasi görüşümüz en önemlisi, karşı mahalleden biriyle asla olmam. Gördüğünüz gibi çok şey istemiyorum işte. Ha, konuşabileyim, beni anlasın bir de ilgi göstermeyi ihmal etmesin… Sosyal ortamlarda da beni taşısın…
Hem fena mı olur ki, gezeriz, tatillere gideriz, belki yurtdışında evleniriz o da benim biricik hayalim, belki bir kır düğünü... Böyle minik minik çocuklarımız olsun bir kız bir erkek, belki kız baleye gider, erkeğin de doktor olmasını isterim, benim yapamadıklarımı onlar yapabilsin istiyorum… İşte böyle hayaller kuruyorum ama işte başa döndüm… Doğru düzgün insan yok ortada… Bu yeni tanıştığım kişi ile de bunlar olur mu bilmiyorum... Ciddi mi yoksa takılıyor mu?... Off çok mutsuzum!..
-Ne zaman tanıştınız?
-Geçen hafta... Ama öyle bildiğiniz gibi biri değil, nazik bir kere, her gün 'nasılsın?' diyor bana, acaba ilerde de böyle nazik olur mu? Ne dersiniz?!..
* * *
İlişkiler bakımından da garip bir devir, içinde bulunduğumuz. Tıpkı toplumsal değerlerin altının üstüne boca olmakta olduğu gibi; tıpkı "faydalan-at" teknolojinin bizi teslim alışı gibi, tıpkı her sabah karşılaştığımız siyasal sapkınlıklar gibi, ilişkiler bakımından da garip bir devir. Tıpkı internet üzerinden sipariş verir gibi biçimleniyor arsız arzularımız yek diğeri üzerine. Tıpkı seçenek çokluğundan seçimlerimizi yaparken kaygıdan boğulduğumuz gibi. Sipariş ediyoruz, ediyoruz da gelmiyor bir türlü. Aplikasyonda mı bozukluk var, bizim internet mi arızalı? Yoksa alınamayacak kadar büyük siparişler mi veriyoruz? Tanrı ve tanrıçalar mı istiyoruz? Kendimize layık bulduklarımız ancak bir Zeus, bir Hera mı olabiliyor? Büyükleniyor muyuz? Siparişimiz geçersiz mi, gecikiyor mu? Daha ne kadar bekleyeceğiz?!..
Seçme İkilemi kitabının yazarı Renata Saleci, bu kitapta kapitalizmin bizi ittirdiği "daha da" ve "en iyisi" gibi kavramların, bize şıkır şıkır kenardan göz kırparken, basit bir seçim yapma işinin bile bizde kaldıramayacağımız kadar kaygı yarattığını söylüyor. Hatta bu yüzden bizim yerimize seçimler yapanlara ihtiyaç duyduğumuzu anlatıyor. Bu seçim aracıları olarak "koçlar"ı örnek veriyor: "Benim yerime sen seç çünkü en iyisini seçemezsem, verdiğim karar sonucu hayal kırıklığına uğrarsam kendimi hiç affedemem, diğerlerinin gözünde de küçük düşerim."
Sanırım ilişkilerde de seçim özgürlüğü geliştikçe bunun acemiliğini yaşadığımız bir dönemdeyiz.
İçinde bulunduğumuz yıl yapılan bir araştırmada, aday seçeneğinin geniş olmasının, ilişkiler için de seçimde ve karar vermede bir dezavantaj olduğu sonucuna varılmıştı. İlişkilerin "ben seçemiyorum sen seç"i de internet aplikasyonları, arkadaşlık siteleri ve toplumsal kanunlar olabilir. Aplikasyonlar uygun match'i yapmak üzere emekleme dönemindeler şimdilik. Onun boşluğunu tabii ki yazılı olmayan toplumsal kanunlar dolduruyor hala. Yani toplum bireylere hem "çift ol" diyor, hem "kiminle ve nasıl olacak" listesi veriyor; hem de bu yeni çağda, "uymazsa değiştirirsin" gibi bir gevşek bağ öneriyor. Oldukça çelişkili…
Dış ses ne diyor, bakalım:
*Yalnız olmaz mutlaka bir eş/sevgili bul.
*Evlenilecek adam/kadın şöyle-böyle olur.
*Evlilik teklifi şöyle-böyle edilir. Nişan... Nikah... Bohça... Gelinlik şöyle böyle olur.
*Partnerinde şu 20 maddeye tik atmazsan onunla ı-ıh olmaz, olsa da yürümez.
*Sonunda evlilik olmayacaksa zaten olmaz olsun böyle ilişki.
*Esas kadın/erkek vardır, onu bekle. Gelecek. Acayip şahane olacak. (Bkz. masallar)
*Ruh ikizin de seni arıyor. Bulacaksın.
*Aa, ilgilenmiyorsa bırak gitsin, sen her şeyden daha değerlisin. (Bu yeni bir söylem)
*Bulunmaz Hint kumaşı mı canım, sana sevgili mi yok. (Eskinin kol kırılır yen içinde kalır anlayışı, sert bir geçiş yapmış görünüyor)
*...
Tanıdığım, seans odasında gördüğüm insanların neredeyse çoğu bir ilişki yaşamak istediği halde neredeyse aynı insanların bir ilişki yaşayamayacak kadar işleri zorlaştırdığı günümüz ilişkiler dünyasında neyin yanlış gittiğini iyi ve uzun bir düşünmemiz, üzerine çok konuşmamız lazım.
İlişkileri etkileyen yanlış bilinen bir konu da "içgüdüler" konusu.
İnsanların evlenme içgüdüsü yoktur, ilişki yaşama içgüdüsü yoktur. Annelik içgüdüsü yoktur. Cinsellik bile içgüdü değil dürtüdür. Ve dürtü size kiminle ve nasıl koşullar altında cinsellik yaşayacağınızı söylemez. "Duygusal yakınlık kurmak (ilişki)" bir içgüdü veya dürtü değil tüm memelilerde, ama daha gelişmişi insanda, var olan bir duygusal ihtiyaçtır. İçinde cinselliği de barındırdığı için arzu ile ihtiyaç arasında oldukça karmaşık bir etkileşimsel süreçtir.
Bir ilişki yaşamak istemek garip değil, şart da olmamakla birlikte... İnsan sevmek, sevilmek, duygusal olarak kollanmak, ilgi görmek, göstermek, paylaşmak, dayanışmak, eşlik ihtiyacı hissediyor. Ne zamanki buna dışardan gelen ve içerden geldiğini düşündüğü -meli -malı'lar ekleniyor, işte o zaman adaylar otantik, doğal bir ilişkiden uzaklaşıp, bir "ilişki projesi"ne doğru yol alıyor. İlişki bir proje olduğunda olacak sorunları da o çerçevede göğüslemek gerekiyor.
Hepsini topladığımızda içerden gelen şey: bize sıcak duygular yaşatacağını hissettiğimiz, bize ait türlü tarihsel sebeplerimizle yakın duygular hissettiğimiz kişilere yakıaşknlaştıran duygulardır. Gerisi toplumsaldır, kapitalizmdir, gelenektir, dindir, politiktir.
İlişki mi yaşamak istiyorsunuz? Onu yaşayın. Devamında evlenmek mi istiyorsunuz? Elbette. Ama gerçek olan şu ki bir miktar ilişki yaşama pratiğine ihtiyacınız var. Birisiyle yakınlaşmak, o yakınlığı türlü tansiyonlara rağmen bir duygusal aralıkta sürdürmek gibi önemli deneyimler edinin. Kendinizi ilişkilerde bir görün. Sadece ilişkinin tadını çıkararak yaşayın, tam tabiriyle carpe diem… "İlişkimize ne olacak, burası eksik mi, daha iyisi gelebilir mi?" başlıklı kaygılarını azalttığınız böylesi sakin ve serin sularda herkes Zeus ve Hera olabilir.
Her insan ister bir aşk hikayesi içinde olmayı. Bir ilişkiyle mutlu, keyifli, hayat dolu olmayı. Kolay:
Önce evden çıkın.
Boş zaman yaratın. (Vardır, vardır!)
Arkadaş edinin. Sosyal ilişkilerinize yatırım yapın.
Sosyalleşmek için sevdiğiniz, size iyi gelen etkinlikleri yıllardır beklettiğiniz hobilerinizi sıralayın, birinden başlayın. Yürüyüş ve keşif gruplarına katılın. Macera, heyecan, merak gibi tempolu hislerinizi harekete geçirin.
Seviyorsanız seramik, olmadı yürüyüş veya ne bileyim uzay bilimleri atölyesine katılın.
İlişkilerinizde var olun. Arkadaşlarınızdan haberdar olun. Nasıllar, ne yaşıyorlar, hangi hisler içindeler, halleri hatırları nicedir öğrenin, merak edin. Görüşün.
Olabiliyorsa aile ile ilgili sorunlarınızla halleşin. Çözülebiliyorsa deneyin, olmuyorsa-istemiyorsanız böyle kabullenmenin uğraşına girin.
Sorunlarınızla yüzleşin. Derdiniz neyse, kaçtığınız neyse koyun önünüze, halleşin, olmuyorsa bile görün onları.
Çözülebilir sorunlarınızı çözün.
Çözülemez sorunlarınızı kolaylaştırın veya kabul edin.
Buralarda daralıyorsanız psikoterapiye gidin
Üretin, yardımcı olun, gönüllü çalışmalara yer açın yaşamınızda.
Kitap okuyun, müzik dinleyin, hareket edin, sanatla beslenin, bakın, tadın, dinleyin, dokunun, düşünün.
Flört edin.
Hayvanları sevin.
Çocukları izleyin.
Düşünün, yazın, yavaşlayın.
Büyün memnuniyetinizi bir ilişkinin varlığına bağlamayın. Bir ilişkiye bunca yük yüklemeyin.
Yazıktır, günahtır. İlişkiniz sizin Zeus/Hera'nız ya da terapistiniz olamaz. Olamaz. Ama iyi gelir.
* * *
Eee, gelsene artık aşk yaşamaya, ilişki yaşamaya! Ruh ikizimizi nasıl bulacağız. Onu anlatacaktın!..
Anlattım işte.
(Bütün bunları yaptığınızda sıkışık ve beklentisi bol bir ilişki projesinden, hayatın tadını [var olduğunu düşündüğümüz haliyle] çıkarmaya doğru bir geçiş yapacaksınız, kaygınızın azaldığı orada ilişkiyi yaşama ve tadını çıkararak yaşama olasılığınız çok yüksek. Siz bir bunları yapın hele!..)
Ruh ikizi mi?... O, (bazılarına sıkıcı gelen, bazılarına hoş gelen) bir fantezidir/hayaldir.
TIKLAYIN - İlişkiler: Anne baba mıyız, karı koca mı?