Bir küçük bebecik, ağlıyor da ağlıyor, kimse susturamıyor, kimse neden ağladığını bulamıyor, annesinin gözünün içine bakıyorlar, anneler bilir, yok o da anlamıyor, ama bebek ağlıyor.
"Bebekler niye ağlar?.." diyerek bir hikâyenin en başına gidiyoruz. Çok karışık değil acıkınca ağlar, altını doldurduysa ağlar, üşümüşse veya çok ısınmışsa ağlar, bir yeri acıyorsa veya ağrıyorsa ağlar. Altını değiştirdiler susmadı, yemek yedirdiler susmadı, odanın sıcaklığını kontrol ettiler, üstüne başına baktılar, doktora götürdüler susmadı…
Bir kadının kolunda lekeler belirmeye başladı, sonra diğer kolunda ve yavaş yavaş vücudunun birçok yerinde… Lekeler niye olur? Kirli olduğundan, güneş yanağından, sıkı giyinmekten olabilir. Kadın lekeleri yıkadı çıkmadılar, krem sürdü çıkmadılar, fondöten sürdü yine göründüler…
Bir adam içinde bir öfke hissetti, yanındaki kadın ve çocuğa sövdü; ama öfkesi bir türlü geçmedi. Öfke nasıl geçer? Bağırdı geçmedi yine sövdü, çağırdı geçmedi yine sövdü, vurdu-kırdı-geçirdi, yine geçmedi yine sövdü…
Anne kızını hep eleştiriyor, sağını eleştiriyor, solunu eleştiriyor, oturuşunu kalkışını, yürüyüşünü, arkadaşlarını eleştiriyor. Bir anne kızını niye eleştirir? Beğenmezse eleştirir, sevmezse eleştirir, istemezse eleştirir. Beğendi ama yine eleştirdi, sevdiği halde eleştirdi, istediği halde eleştirdi…
* * *
-Bu sorunlarınız ne zaman başladı?
-17 senedir evliyiz, herhalde 13-14 senedir bunu konuda birbirimizi yedik bitirdik…
-1 senedir beraberiz ama altı aydır bu saçma konuyu tartışıyoruz…
-Babam bana hep kızgın, nedenini bilmiyorum, ben kendimi bildim bileli aramız bozuk…
-Çocuk doğduğundan beri eşimin annesi gözüme çok batıyor, görmek istemiyorum, devamlı bunu tartışıyoruz…
-Sevgilimin eski sevgilisine gıcık oluyorum, onunla görüşme ihtimali bile beni çok rahatsız ediyor, bu konuda sık sık tartışıyoruz, bazen durup dururken bile konu oraya geliyor…
Aylar, seneler, hatta mümkün olsa yüzyıllar boyu sürecek sorunları var insanların. Belirli sorunlar bunlar, belirli birkaç konu. Bazen her gün tartışıyorlar, bu konularda, bazen 3 ayda bir, bazen gün aşırı. Sanki hiç bitmeyecekmişçesine aralarında gezinen bir sorun, belirli dönemlerde hortlayan bir sorun, adeta bir hayalet gibi, ya da bir temsil gibi…
Peki gerçekten var mı o sorun? Varsa bile bunca zaman tartışmaktan, üzerine konuşmaktan ve konunun yarattığı olumsuz duygulardan sıkılmaz mı insan? Sıkılmıyor mu ya da? Neden hala sürüyor?
Konu belli, tartışmada kullanılan argümanlar benzer ve çoğu zaman mantık çerçevesini zorlamakta; arada durumsal, zamansal veya kişisel değişiklikler olsa da gelip aynı yere dayanan bir içerikte nasıl olur da bunalmadan, aynı iştahla ve istekle ve dahi hevesle tartışıp durur, küser, söver, döver insan?.. Bu sorun bunca gerçek olamaz, en basit düzeyde düşünen canlılardan biri, benim kedim Alice bile, bir açık cama yaklaştığında ona uzanıp kapatacağımızı bildiği için açık camlara ilgi duymuyor artık, öğreniyor, didişmiyor, kendine yeni oyunlar buluyor. Çözümü olmayan konularda enerjisini harcamıyor, imkansızı zorlamıyor. Buna rağmen insan kadar komplike düşünme becerilerine sahip bir canlı, bir konuda bunca uğraşıyor. Ömür o kadar da uzun değilken…
Bu tip konulara ben bariyer konular diyorum. Bariyer, dilimize Fransızcadan geçmiş (barriere), TDK'ya göre "engel" anlamı taşıyan bir kelime. Engelin karşılığı ise aynı sözlükte farklı şekilleriyle şöyle:
*Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mania, handikap, ket.
*Hemzemin geçitlerde kara yolu güvenliğini sağlamak için kullanılan açılır kapanır düzenek, bariyer.
*Herhangi bir yolu kapatmak için konulan nesne, bariyer.
* * *
İlişkilerde bu "bariyer" konuları anlamak için şöyle diyelim. Tercihen çözümü olmayan veya çözülmesi çok zor olan buna karşılık ilişki içinde her zaman prim yapacak konulardır. Örnekse kayınvalide-gelin-görümce problemleri (hiç aşağı görmeyin her kültür düzeyinde yaşanabiliyor), partnerlerin çocuk yetiştirme yaklaşımlarındaki ve kişilik yapısındaki farklılıklar, partnerlerin ilgi alanları ve hobileri kaynaklı sorunlar, kiminle görüşeceklerine kiminle görüşmeyeceklerine, eski sevgililerle, önceki cinsel deneyimlere ilgili konular, partnerlerin köken ailesindeki üyelerle ilgili diğer konular yani müdahale edilmesi zor veya imkânsız konular. Ortak özellikleri: sorun hiçbir zaman tamamen çözülebilir değildir. Ne zaman ısıtsanız kokusu taze gelir.
Peki insanlar niye böyle çözülemeyecek konuları bir ömür boyu, bir ilişki boyu tartışır, taşır, vazgeçmez ve onlara neredeyse yapışır ya da bir acil durum düğmesi olarak başuçlarında tutar?
Biz insanı acı verenden uzaklaşan, hazza yaklaşan bir varlık olarak bilirdik, böyle davranarak kendine ıstırap çektirmek mi istemektedir? Küçük bir grup da olsa bazıları için bu doğru olabilir; ama çoğu zaman bunun sebebi: ilişkinin arka planında gizlenen esas meselenin getireceği duyguların yaşanmasını önlemek, bunlarla yüzleşmekte bir maniye, bir engele, bir bariyere ihtiyaç duymak olabilir. İlişkinin çalışma odasında saklanan esas meselenin yaratacağı gerginliklerden korunmak, kendi güvenliklerini ve ilişkilerinin güvenliğini sağlamak için bariyer konular, her zaman bir acil durum düğmesi olarak orada durur.
Partnerlerin büyük oranda farkında olmadan kullandıkları bu bariyer konular, esas problemlerin üstünü örten, onların yaratacağı gerginliklerden partnerleri ve ilişkileri uzak tutan, esas problemlerin varlıklarını inkâr etmelerine yarayan konulardır. Ama esas problemler (anlaşılır olması için bir örnek olarak, bir partnerin diğerini tutumları karşısında kendini değersiz hissetmesi olsun) dile gelemese de getirilemese de yarattıkları ve tetikledikleri duygular oradadır. Ve bu kontrolsüzce duran ve esas sebepleriyle bağlantılandırılamamış boşlukta gezen, görülmeye, adlandırılmaya ihtiyaç duyan duygular başka vesileler, bariyer konular üzerinden ilişkide ifade edilmeye çalışılır. Bunu fark etmeden yaparız, bazen duygularımızı da fark etmeyiz, bazen duygularımızı bastırabilir veya yok sayabiliriz de. Ama onlar ordadır.
Bu farkında olmaktan memnun olmayacağımız duygular ("partnerimin beni değersiz bulması" gibi) başka bir arenada, başka bedenlerde partnerimizle dövüşmek zorunda kalacaktır ("eski sevgilinle hala görüşmeni istemiyorum"), vücudumuzda dolanan bir gaz gibi düşünün, çıkacak ama uygun bir yerde ve zamanda olabilecek mi?..
Kendi kişisel tarihinin izdüşümleriyle gelişen veya bu ilişkide karşılaştığı davranışlarla gelişen bir duygu olarak kendisini partneri karşısında çok değersiz hisseden birisi;
Bu konuyu gündeme getirme denemelerinde olumsuz deneyimler yaşamışsa;
Gündeme getirildiğinde ihtiyacı olan, değersizlik hissinin görülmesi, anlaşılması ve konuşulması iken;
Önemsenmemiş, gülünüp geçilmiş, kızgınlıkla karşılanmış veya benzeri karşılamalarla onu istediği amaca götürmemişse, birkaç denemeden sonra bundan vazgeçebilir.
Ancak bu, kendini değersiz hissetmesini ortadan kaldırmadığı gibi, değersizlik hissini daha fazla güçlendirebilir de.
Bu noktadan sonra bu duyguya eklenen muhtemel öfke ile birlikte mutlaka tartışabileceği, dövüşebileceği bir arenada kendini ve partnerini dövüşürken bulacaktır. Ama aktif, ama pasif şekilde. Yani bağıra, çağıra veya sessizlikle, dirençlerle, küsmelerle kendini gösterecek. Bu başka arenadaki dövüşün başlığı ise -en zayıf halka diyelim ona da- her zaman hazırda var olan, hiç çözülemeyecek sorunlardan biri, yani yukarıda bahsettiğim bariyer sorunlardan biri olacaktır.
Değersiz hisseden partnerin bu duygusu tetiklendiğinde, bunu ifade etmek yerine, "bilvesile", sevgilisinin veya eşinin ailesini ne kadar kültürsüz bulduğunu işaret eden konuşmalar yapması gibi… Değersiz hisseden partnerin, "bilvesile", partnerinin eski sevgilisi ile ilgili konuları yeniden gündeme getirmesi gibi… Ekseriyetle bilinç düzeyinde gerçekleşmeyen bu (karşılıklı) hesaplaşmalar partnerlerin aileleriyle anlaşamadığı için ayrılmaları olarak tarihe geçecek veya ailelerini birbirlerine beğendirme çabalarıyla birbirine hayatı zehir etmeleri, çocuklarına hayatı zindan etmeleri gibi noktalara varacaktır. Başka bir örnekte de "eski sevgilisiyle ilgili konular yüzünden ayrıldık", veya "üç yılımızı kavga dövüş geçirdik" gibi bir gerekçe ile ilişki son bulacaktır.
Partnerlerin duyulmamış, söylenmemiş, önemsenmemiş esas duyguları, korkuları, kaygıları ise yüzleşilmemiş ilişkiler çöplüğünün ücra köşelerinde kaybolacaktır.
* * *
Başlangıç noktamıza dönersek:
Bebek duygusal meselelerini ifade edemediği için ağlıyor olabilir; örneğin annesi ona yakın durmaktan kaygılanıyor, onu saramıyor diye... İnsan evladı sevilmek ister.
Kadın karaciğerindeki sorun yüzünden lekeler döküyor veya kaygılarından somatik belirtiler veriyor olabilir; fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar semptomlar, işaretler verirler… Esas meseleyi anlamak için iz sürmek gerekir, semptomu ortadan kaldırmak çözüm değildir.
Adam geçim sıkıntısı ve aile içinde yalnızlık ve çaresizlik hissi ile öfkeleniyor olabilir; öfkesiyle ne yapacağını hiç öğrenmemiş olabilir. Babasından öğrendiği işleri yoluna koyma modelini sorgulamadan kullanıyor olabilir… İnsanlar yeni şeyler öğrenme konusunda tembeldir.
Anne kendi annesi tarafından istenmediğinin aktarımını, kızının üzerinden onarmaya çalışıyor olabilir; üzülerek onu aslında istemediğini söylüyor olabilir… Büyük yaralar duygusal aktarımlarla, kuşaklar boyunca çözülene dek süzülür, durur.
Esas meselelerinizi ve esas duygularınızı bulmanız, fark etmeniz dileğiyle…
TIKLAYIN - İlişkiler: Anne baba mıyız, karı koca mı?
TIKLAYIN - İlişkiler-2: "Beni taşısın istiyorum!"
TIKLAYIN - İlişkiler-3: Yürüyorum sana doğru!