Öncelikle bu soruların, şıkların ve değerlendirmelerin bir meseleyi anlatmak için birer araç olduğunu söyleyelim. Bu bir test değildir. Gazete ve dergilerdeki bu tip testleri baz alıp sevgilisinden ayrılanlardan veya aniden evlenenlerden olmayalım lütfen.
1, 2, 6 ve 7 cevapları ilişkiye dair olumlu içeriklerinden ötürü, verimli bir ilişkiye ait hislerdir, denilebilir. Diğer şıklar ise tek başlarına ilişkinin verimsiz bir ilişki olduğunu söylememekle birlikte, ilişkide yüzeye çıkmamış, veya göz ardı edilen sorunlar olabileceğini veyahut partnerlerin yakınlaşma ve/veya uzaklaşma ile ilgili hassasiyetlerinin olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanın, daha doğrusu bildiğimiz haliyle Sapiens'in, bir ölçüde yakınlığa, bir ölçüde de yalnızlığa ihtiyacı vardır. Öte yandan yakınlık ve yalnızlık konuları da görecelidir. Kimi insanın yalnızlığa tahammülü yoktur, çoğunlukla yanında, yamacında, çevresinde biri, birileri olsun ister. Kimisinin yakınlığa veya kalabalığa tahammülü yoktur, az kişi ile irtibat kursun, onlar da mesafeli dursun, ya da ilişkideki mesafe kontrolü kendisinde olsun, ister. Böyle rahat eder. Yakınlık sevenler kendi gibileri, uzaklık seveneler de kendi gibileri çekici bulabilir. Burada görece işimiz daha kolaydır. Ancak tam tersi de olabilir, sıkı fıkı ilişkiler kuran, yalnız kalamayan bazı kişiler aslında yalnız da kalabilmeyi çok isteyip ancak bunu başaramıyorsa, bunu başaran "bir yalnız" onun ilgisini çekebilir ve bu karşıtlık ona çekici gelebilir, tersi de mümkün. Bir yalnız da aslında insanlara yakınlaşmayı çok istiyor ama yapamıyorsa, kendinden daha sosyal biri, daha yakın ilişkiler kurabilen biri ona çekici gelebilecektir. Partnerler arası çekimde benzerlik kadar karşıtlık da anlamlı bir afrodizyak olabilir.
Yakınlık ve yalnızlık ihtiyaçları açısından bir başka kombinasyon daha vardır. Aynı kişinin zaman zaman diğerleriyle yakın, zaman zaman da onlardan uzak olmaya duyduğu ihtiyaçla bir özgünlük durumu. Bir ilişkide partnerlerin ikisi de özgünse, birbirlerinin ritmlerini yakalamaları oldukça zorlaşacaktır. Ancak birbirlerini anlamalarındaki düzey diğerlerine göre daha kolay ve anlamlı olabilecek, birbirlerine daha büyük alan tanıyıp, buna saygı gösterebileceklerdir.
Örneğin, Zeyla, evde müzik dinleyip, dans etmek istediğinde veya yazı yazmak istediğinde, Merih'i sahilde yürüyüşlerinin bir noktasında yanağından öperek bırakıp, koşa koşa eve gelip yalnız vakit geçirebiliyor. Merih de sabahları Zeyla uyurken, uyanıp koşuya gittiği için bunu anlayışla karşılıyor ve bu ihtiyaca saygı duyuyor. Danstan sonra akşam yemeğinde, koşudan sonra kahvaltıda buluşabilecekler.
Ya da Merih, Zeyla'nın arkadaşlarıyla buluşacağı günlerde evde film izlemek ve kitap okumak istiyor. Zeyla böyle etkinliklere birlikte katılmayı çok sevdiği için, Merih onu sevindirmek adına arada bir katılsa da Zeyla onun katılmak istememesini anlıyor. Cuma geceleri birbirlerine ayırıp, birbirleriyle sessizliği paylaşabildikleri gibi (okuyarak, yazarak, müzik dinleyerek, dinlenerek, resim yaparak...). Pazar akşamları Merih'in arkadaşlarıyla birlikte sabaha kadar vakit geçirebiliyorlar.
İlişkilerinde kişisel ihtiyaçlara saygı duyuluyor. Anlayış gösteriliyor. Zorlama, baskı, basınç ve pasif agresif tepkiler yok. Zaman zaman yine de bu konulardaki uyumsuzluklarla ilgili tartışabiliyorlar. Ama bu ilişkide saygı ve ihtiyaçlar çoğu zaman kazanıyor, ilişki kazanıyor. Zeyla'nın yalnız kalma ihtiyacı Merih'in yakınlaşma ihtiyacına denk gelirse, Zeyla onunla yakınlaşmayı da seçebiliyor.
Bu ilişkide boyun eğme de yok, 'bir senin istediğin-bir benim istediğim olsun' gibi eşitlemeye çalışma da yok; imalar, göz devirmeler, surat asmalar da yok, yetişkin konuşmaları zor durumları çözmek için önemli bir araç.
Baştaki soruya, şıklara ve değerlendirmeye yeniden dönecek olursak bağlanma kavramından bahsetmek yararlı olacaktır. Eğer partnerler birbirlerine yakınlaşırken ve birbirlerinden uzaklaşırken duygusal olarak gereğinden fazla duygulanım yaşıyorlarsa, bu onların "bağlanma" stilleriyle ilgili olabilir. Psikoloji literatüründe John Bowlby ile kavramsallaşan bağlanma konusu, bebek ile annenin ilk aylarından itibaren birbirleriyle kurdukları duygusal bağın önemine işaret ediyordu. Anne (veya bakımveren) bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını anladığı ve karşıladığı ölçüde, ona karşı tutarlı olduğu, duygusal olarak da bebekle birlikte olduğu ölçüde kendi aralarında, daha sonra bebeğin dünya ile ve tüm yakın ötekilerle arasında sağlıklı bir bağ kurulabiliyor. Bu doğrultuda, güvenle bağlanan bebekler için dünya ve ilişkilere dair slogan kısaca şöyle ifade edilebilir: "Bu anne beni anlıyor, kendimi ona ifade edebiliyorum ve karşılık buluyorum, sevgi ve diğer fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarım kendimi ifade ettiğimde karşılanabiliyor. Anne insan, ben istediğimde burada, demek ki ona güvenebilirim, o zaman yakınımdaki diğer insanlara da güvenebilirim, hatta dünyaya da güvenebilirim. Ona bağlanabilirim."
Güvenle bağlanan bebekler kadar güvenle bağlanamayan bebekler de var. Anne (veya bakımveren) orada değilse, ya da fiziksel olarak orada ama duygusal olarak orada değilse, bebeğin ihtiyaçlarını anlamakta zorlanıyorsa, bir anlıyor bir anlamıyorsa, tutarlı değilse, anlasa da karşılamakta zorlanıyorsa, depresyondaysa, şiddet görüyorsa, bebeğe dair veya yaşamında dair başka türlü zorlanmaları varsa.. o zaman da bebeğin dünya ve yakın ilişkilere dair sloganı şöyle olabiliyor: "Bu anne insanı beni anlamıyor veya bazen anlamıyor, belki de ben kendimi ifade edemiyorum, o yüzden ona çok güvenmeyeyim ki hayal kırıklığına uğramayayım; o zaman bütün diğer yakın kişilere ve dünyaya da çok güvenmeyeyim, çok bağlanmayayım…"
Bağlanma bir külliyat olarak sayfalarca anlatılabilecek bir kavram. Bebeklikteki bağlanma biçimlerimizin yetişkinlikteki duygusal ilişkilerimizde izlerini gördüğümüzde dair çok sayıda çalışma var. Bir çok çift terapisi kuramı bunun üzerine teorize edilmiş. Bağlanma kuramı bazı ilişkilerde çift terapistlerine ve danışan çiftlere oldukça yol açıcı olabiliyor. Ama psikoterapi olmasa da insanlar kendi hayat deneyimleri üzerine düşünebilir, bugünkü davranışları ile ilgili bağlantılar kurabilir. Çeşitli yayın evlerinden çıkan bağlanma kitapları bize basit bir dille burayı açıklıyor. Bugün internette bile bağlanmaya dair çok açıklayıcı içerikler bulmak mümkün.
Elbette yine konu, döner dolaşır kendimizi anlamaya gelir, esas meselelerimizi bulmak lüzumuna gelir. İlişkilerdeki yakınlık ve uzaklık ihtiyacı konusu, bağlanma biçimlerimizden etkilendiği kadar, daha önceki ilişkilerimizdeki pratiklerimize, hayatta aldığımız yaralara, öğrenmelerimize ve kişilik özelliklerimize bağlı olabilir. İnsan davranışı özellikle ilişkiler bağlamında bir çok değişkenden etkilenir ve anlamak için bütünlüklü bir bakış açısı gerektirir. Ama yakınlık ve uzaklık ihtiyacını hesaba katmak ilişkilerde çokça yol almaya yarayacaktır. Farkındalık başlangıç için yol aldırıcı olabilecektir.
Sağlıklı ve güvenli bağlanmalar dilerim.
TIKLAYIN - İlişkiler: Anne baba mıyız, karı koca mı?
TIKLAYIN - İlişkiler-2: "Beni taşısın istiyorum!"
TIKLAYIN - İlişkiler-3: Yürüyorum sana doğru!
TIKLAYIN - İlişkiler-4: Evladiyelik bariyerlerimiz