Kadın Cinselliği
Cinsellik yaşadığı bir partneri veya partnerleri olduğu halde, hayatı boyunca hiç orgazm olmamış, fiziksel veya ruhsal bir sorunu olmayan sağlıklı kadınlarla tanıştım. Veya hayatı boyunca cinsel bir ilişkiye girmemiş fiziksel ve ruhsal bir sorunu olmayan sağlıklı kadınlarla. (Sağlıklı diyorum ki bu kadınların yanına patolojik bir ek akla gelmesin.) Kadınların çoğunluğu da erkeklerin çoğunluğu gibi kendilerini, cinsel eylemin bir parçası, yaratıcısı, zevk alanı değil, bir objesi, bir aracı olarak görüyor. En iyi ihtimalle erkek cinselliğinin bir kuklası ya da süsü, tahrik edici aracı olarak görüyor. Kadın, cinsel eylem içindeki varoluşunun, erkek (ya da daha baskın, erkeksi davranış gösteren partner) için olduğunu düşünüyor. Öyle değersiz bir varoluş biçimi ki bu, neredeyse kadın kendi cinselliğini düşünmüyor, demem daha doğru olacak.
Ataerkil, erkek egemen ve/veya gerici toplumlarda, kadının cinsel bir varoluş için gelişimi istenen bir şey değildir, bedeninin gelişmesi yeterdir. Dolayısıyla kendi cinselliği ile yetişkince ilişkilenmesi uygun görülmez, beklenmez, kadın da bu bakımdan kendini geliştiremez. Ailede konuşulmaz, susulur, susturulur, sorularına kızılır, toplumda ayıplanır, okulda öğretilmez, öyle bir tabudur ki, kız çocukları ve genç kadınlar kendi aralarında bile -erkeklere kıyasla, daha az konuşur. Kadın kadın olma hali ile kendi başına bırakılır. Beklenen kalıplarla davranmaya yönelen, edilgen kadın, cinsel deneyimin içinde ilkel bir kaç farklı biçimde var olur. Cinsel varoluşuna dair bilgi ve hisleri o kadar çocuksudur ki, ya bir öteki tarafından kullanılacaktır, ya da masallara kalan neredeyse arkeik role uygun olarak, kendisine bir prenses gibi hizmet edilecek, cinsellikte de sürekli hoş tutulacaktır, yani "yakınlık" tamamen kendisi için olacaktır, "partneriyle olan şey", iki durumda da yoktur. Cinsellik demiyorum "yakınlık" diyorum. Cinsellik eksik ve inkâr edilen bir konu olunca, devreye "duygusal yakınlık ihtiyacı" girer ve kadının ve cinselliğinin kendi ihtiyaçlarını örtmeye başlar. İkisi de yetişkin bir ilişkilenme biçimi değildir, çocuksudur. Yemek yapmak, temizlik yapmak, erkeğe hizmet etmek, veya okumuş bir kadın olmak, saygılı ve disiplinli bir kız çocuğu olmak gibi beklentiler nasıl erken yaşta belirgin bir şekilde pratiklerle öğretiliyorsa, cinsellik de bir o kadar öğretilmez, kadın cinsel eylemin bedeni olacaktır, öğrenmesine gerek olmaz. Bilakis öğrenmese, talep etmese daha iyidir.
"Bu kişi ile cinsel eylemi istiyorum/istemiyorum, şu anda istiyorum/istemiyorum; ondan zevk alıyorum/almıyorum; onun şöyle olmasını istiyorum/istemiyorum, bunu talep ediyorum, bundan hoşlanmıyorum; birlikte bir ilişki biçiminin içinde kendimizden uzaklaşarak kaybolup gidiyoruz ve bu zevkli bir şey; o da zevk alıyor ben de; o da istemeyebilir ben de…." Bir kadının böyle düşünebilmesi ve bunu arkadan gelen düşünceler olmadan davranışa geçirebilmesi için yıllar yıllar hatta bir ömür gerekebilir. Duyacak, düşünecek, çevresinde bunu düşündürecek malzemeler olacak, fark etmeye başlayacak, önce kendi ezberiyle sonra ailesinin ve toplumun ezberiyle çok çabalayacak, yani neredeyse bir çukurun içinden tırmanarak çıkması, buna inanmaya devam etmesi ve neredeyse kadın olmaya yeniden doğması gerekiyor.
Kadının cinsellikle ilişkilenme biçimi için uygun görülen senaryo en basit haliyle: erkeğin (o da mümkünse kendi yasal-dini nikahlı eşi olacak) cinselliğine bir yardımcı beden olması civarındadır. Dolaysıyla bu bakış açısına göre, kadın cinselliği diye bir şey yoktur. En fazla o da iyi niyetle, kadının cinsel eyleme eşlik etmesi gibi bir şey vardır. Erkek birden daha fazla kadınla evlilik akdi yardımı ile seks yapabilir, hatta dinlere göre diğer dünyada erkekler için huri gibi güzel sayısız kadın olması onların cinsel yaşamlarının kutsanması anlamına gelmekle birlikte, dinler erkeği bu ödülle bu dünyadaki bütün gerçek elle tutulur nimetlerden vazgeçirmeyi bekleyebilmektedir.
Eğitim ve kültür bu gerçeği düşünüldüğü gibi değiştirmez. Onlarca araştırma ve gerçek durum bize bunu söylüyor, bunları bu yazıya dahil etmeyeceğim.
"Toplumun kabul edebileceği (yaşadığı demiyorum kabul edebileceği diyorum) tek cinsellik biçimi olarak heteroseksüellik konusunda bile kadın bu kadar eşitsizliğe ve haksızlığa maruz kalmışken bir de eşcinsellik mi?" dediğinizi duyar gibiyim.
Heteroseksüel olmayan, lezbiyen ve ya biseksüel veya cinsiyetsiz bir cinsel yönelimi yaşama özgürlüğü kadınlar için de, erkekler için olduğu kadar hor görülür, tiksinilir ve aşağılanır. Kadınlar için durum bazı yanlarıyla farklıdır. Örneğin lezbiyen bir kadının bir defa zorla-isteyerek heteroseksüel ilişki yaşamasıyla bu sapıklıktan vazgeçeceğini ima eden inanışlardan bahsedilir. Toplumun kadına yönelik pozitif ayrımcılık (!) gösterdiği nadir durumlardan biri burada yaşanır. Erkek eş cinselliğine kıyasla kadın eşcinselliği, toplumun daha az tepki verdiği, daha az ciddiye aldığı ve daha az tehdit olarak gördüğü, dolayısıyla daha az düşmancıl davrandığı bir konudur. İki kadının belirli muhitlerde elele gezdiğini görebiliriz örneğin, iki erkeği herhangi bir muhitte böyle görmek çok daha nadirdir. Erkek eşcinseller daha ağır muamelelere uğrayabilirler. Daha büyük baskı altındadırlar. Bunun bir çok sebebi olabilir, ama bana kalırsa bir tanesi de kadın cinselliğinin zaten cinsellikten sayılmamasıdır. O kadar sayılmaz ki, geleneksel bir erkek karısı kendisini bir erkekle aldatsa ona karşı göstereceği davranışın içeriği olan öfkeyi, karısı kendisini bir kadınla aldattığında göstermez. Eşcinsellik bu kadar kabul görmemesine rağmen, araştırmalara göre kadın eşcinselliği içeren pornografik yayınlar en çok izlenen pornografik yayınlardır. Orada cinsellikten ziyade görüntü olarak uyarıcı olması bakımından etkiyi katlaması bir açıklama olarak düşünülebilir. Erkek eşcinseliği içeren görüntülere bakmak çoğunlukla tiksinti uyandırır. Çünkü cinsellik erkek eylemidir.
Cinsellik kadın için "sakın ha kaybetme"mesi gereken bir şey üzerine kurulduğundan, onun zihni sürekli orada olacaktır. Kızlık zarım, bekaretim, görüldüm mü, duyulursam, kanadı mı, yırtıldı mı, kaybetmiş olabilir miyim? Aileler kadındaki bu "değerli pırlantayı" kaybetmemesi için onu, ilk gece kabusu, kanamalar, yırtılma, doğum sancısı, doğum travması gibi korku masalları anlatarak büyütürler. Kan revan içinde hastanelik olan bir kadın gelir gözünün önüne cinsellik deyince genç kadının, hiç yaşamadığı ve yaşayamayacağı akıl almaz bir acı. Bakmaya bile cesaret edemediği, orada, aşağılarında başına bela olacak bir organın içine, nasıl olacak da bir erkeğin penisi girecektir? Yüzyıllarca kalınlıktaki kapıları kırarak hem de. Cinsellik budur kızım!
Yine o minnak şeyin içinden koskoca bir bebek kafası nasıl çıkacaktır, yırtarak, parçalayarak, kan revan içinde, öldüren acılar içinde. Doğumda bayılmalar, ölümler, bebeğin sıkışması, annenin bebeğini doğuramayıp katil olma olasılığı… Kadın olmak da budur kızım!
Gördüğünüz gibi bu bilgilerin hiçbirinde vajinanın elastikiyeti, ıslanmanın kolaylaştırıcılığı, alınacak zevk ve keyifin baş döndürücülüğü yoktur. Doğum için yapılabilecek türlü tıbbi alternatifler ve kolaylaştırıcılar, ve yine elastikiyet ve doğal olarak açılma gibi bilgiler asla yoktur.
Gerçek dışı ve tehlikeli bir dil kadını, o baş belası organından fersah fersah uzaklaştırmış, ona küstürmüş, onunla bağlantılı her şeye sırtını döndürmüştür. Lanet olsun kızım!
Kadınlar da ne yapsın, kendi cinselliklerinden olabildiğince uzakta durarak, eğitimli olunca da bunu rasyonalize ederek kültürel ve toplumsal baskıların etkisiyle yüzleşmekten kaçınmayı seçiyorlar.
Çoğu kadın hâlâ vajinismus'tan muzdarip. Cinsellikten korkuyor. Yapamayacağına inanıyor. Birleşmeye götürecek birçok şeyden de uzak duruyor, flört etmek, sevgilisinin olması, birisiyle öpüşmek, yakınlaşmak. Nerede kaldı cinsellikten zevk almak…
Cinsellik kirli ve kötü bir şey. Tam bir baş belası kızım!
Bu yazının kendisi ve devamı için Hepsi Psikolojik podcast yayınımı dinleyebilirsiniz.