Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da otobüste şort giydiği gerekçesiyle fiziksel saldırıya uğrayan 23 yaşındaki Ayşegül’den birçoğunuz haberdar olmuştur sanırım. Otobüste bir erkek “şort giyenler ölsün” diyerek ona tekme attı. Kendisine yapılan bu saldırı bir tesadüf değil. Son zamanlarda Türkiye'de birçok kadının yaşadığı bir korkunun eyleme dökülmüş hâli. Korku ise baki ve bu tarz saldırılar arttığı müddetçe de büyümeye devam ediyor:
“Bu kıyafetle sokağa çıkarsam taciz edilir miyim?”
Darbe girişiminden sonra sokağa çıkan ve demokrasi mitinglerine katılan kadınlarla röportaj yapmıştım. Onlar sokaklardan korkmayan muhafazakâr kadınlardı. Ancak kendi çevremden, anlatılanlardan algıladığım bir durum vardı; o da darbe girişiminden sonraki OHAL döneminde sokağa çıkmaktan korkan çok fazla kadın olduğuydu. Twitter üzerinden çağrıda bulunarak giydikleri kıyafetten ötürü tacize uğramış olan kadınlara ulaşmak istediğimi söyledim. Çağrımı gören kadınlar bana yazmaya başladılar ancak ne yazık ki bu çağrım çok kısa bir sürede bir kesimin radarına girdi; iftira haber üretmekle itham edilerek hedef gösterildim. Hem çağrımı sildim, hem de Twitter hesabımı bir süreliğine kilitlemek zorunda kaldım. Yazıyı uzun süredir bekletiyordum; ancak muhafazakâr ve eril zihniyetin baskısını hisseden kadınların seslerini artık duyurmak istiyorum. Ağustos ayının başında bana yazmış olan kadınların korkularını ve hikâyelerini aktaracağım şimdi.
Benimle ilk iletişime geçen Tuğçe 17 yaşında, Tekirdağ'da yaşıyor. İki kız arkadaşıyla birlikte şehir merkezinde yürürken ergen bir erkek grubu tarafından fiziksel tacize uğradıklarını anlattı. Kendilerine çelme takarak düşürmeye çalışan bu erkeklere sözlü tepki verdikten sonra, gece eve yürüyerek dönerken bir arabadan iki erkeğin kendilerine sözlü tacizde bulunduğunu söyledi. Arabadaki erkeklerin kendilerini ısrarla arabaya çağırması üzerine bağırmaya başladıklarını anlatan Tuğçe, bu olay gerçekleşirken çevreden kimsenin yardım etmediğini; ağlaya ağlaya eve döndüklerini ve çok güvensiz hissettiklerini dile getirdi. Başlarına gelen bu olaydan sonra akşam dışarıya çıkmaktan korktuklarını, bir erkeğin korumasına ihtiyaç duymaktan utanıyor olduğunu dile getirse de artık akşamları yanlarında erkek arkadaşları olmadan dışarı çıkamadıklarını anlattı. Cihangir'de saldırıya uğrayan plakçının olduğu mahallede oturan 21 yaşındaki Ege ise, pantolon giymediği günlerde korktuğu için, erkek arkadaşının kendisini gideceği yere bıraktığını anlattı. Geçtiğimiz yıl balkondan tırmanarak evine kadar giren bir tacizciye dava açtığında; fail beraat ettiği için adalet sisteminin kendisini korumadığını düşünen Ege, sokağa çıktığında etek veya elbise giydiği zaman kendisine yöneltilen “ayıplayıcı” bakışlardan da rahatsız olduğunu dile getirdi. Bu mahalle baskısının muhafazakâr kesimin kendini haklı görmeleriyle oluştuğunu düşünen Ege, artık arkadaşlarıyla birbirlerine giydikleri kıyafetleri gösterip, taciz edilip edilmeyeceklerini sorduklarını, hiç muhafazakâr olmayan annesinin her gün onu arayıp “giydiğine dikkat et” dediğini de ekledi.
İzmir'de yaşayan 20 yaşındaki Besra, gündüz bankaya gitmek için sokağa çıktığında yol kenarında bir arabanın onu takip ettiğini fark ettiğini, otobüs durağına gidip, otobüse biner gibi yaptıktan sonra arabanın gittiğini var sayarak yürümeye devam ettiğini aktardı. Sonra birden yanına yaklaşan arabadaki erkeğin kendisine “güzelim nereye gidiyoruz?” diye sorduğunu, polisi aradığını söyleyerek faili başından savdığını anlattı. Besra tacizcilerin artık daha rahat taciz edebildiklerini düşündüğü, bu nedenle sokağa çıkarken anksiyetelerinin arttığını aktardı. Bursa'da yaşayan 28 yaşındaki Gizem ise, bir gece balkona annesi ile birlikte şortla çıktıklarında, sokaktaki kalabalık bir erkek grubu tarafından tehdit edildiklerini anlattı. Kendi evlerindeki balkona çıktıklarında dahi ne giyeceklerine karışan bir erkek topluluğu ile karşılaşmanın tedirginliğini dile getirdi. İstanbul'da yaşayan 18 yaşındaki Ekin, köpeğini gezdirmeye çıktığında konvoy halinde ilerleyen araçlardan başını çıkaran 5-6 farklı erkekten kornalar ve sözle tacize uğradığını anlattı. Yapılan sözlü tacizler arasında “işini görüyor mu o it” sorusu birbirinden güç alan erkeklerin toplu tacizde nereye varabileceğini gösteriyor. Ekin bu tacizden sonra kendini her an tetikte hissettiğini, herhangi bir fiziksel tacizde kendini koruyamayacak olduğu için korktuğunu anlattı. Sibel ise İstanbul'da yaşıyor ve artık her sabah işe giderken eşi ve annesi tarafından “açık giyinme” uyarısı alıyor. Eskiden kıyafetlerinin “açık ya da kapalı” olup olmadığını düşünmediğini ama artık tüm kadın arkadaşları ile bu konuyu konuştuklarını anlattı. Artık sokağa çıkarken sözlü tacize uğraması durumuna karşı, sürekli kulaklık takıp müzik dinlediğini söyledi. 23 yaşındaki Bilgesu, Bursa'da Fomara meydanından geçerken, arabadan bir erkeğin, eteğine yorum yaparak sözlü tacizde bulunduğunu anlattı. Bilgesu kalabalık alanların erkeklerin taciz için fırsat olarak gördüğünü düşündüğünü, her ne kadar artık daha temkinli olsa da yine de korkmadığını çünkü sokaklardaki kadın görünürlüğünün onu güvende hissettirdiğini söyledi. Şimdi aktaracağım iki taciz hikâyesinde ise failler, muhafazakâr zihniyetin eril baskısını benimseyerek aynı tahakkümü hemcinslerine uygulayan kadınlar.
İstanbul'da sabah saatlerinde işe gitmek için otobüs bekleyen 36 yaşındaki Tuğba, üzerinde askılı bluz olduğu için iki muhafazakâr kadın tarafından sözlü tacize uğradığını anlattı. Kadınların kolunu dürterek “böyle açık, çıplak gezdiğiniz için tepemize bombalar yağıyor, niye hâlâ kapanmıyorsunuz” dediklerini, kendini savunduğu zaman üzerine yürüdüklerini; ama korkmadan onun da karşılık verdiğini aktardı. Giyim tarzına İstanbul'un belirli semtlerinde zaten dikkat ettiğini; ama artık kadınların da bu baskısını gördükten sonra iyice endişe duyduğunu dile getirdi.
Lüleburgaz'da yaşayan 19 yaşındaki Bensu ise çarşıya giderken şort giydiği için bir kadının “giymeyin böyle şeyler” diyerek bacağına vurduğunu anlattı. Yanlarından geçen başka birinin ise kardeşinin omzuna vurup “önüne bak” dediğini söyledi. Bensu, sanki suçluymuş gibi azarlanmış olmaktan çok rahatsız olduğunu dile getirdi. Yorumlardan bağımsız olarak özetlediğim bu vakalarda en çok dikkatimi çeken kadınların anlatım sırasında verdikleri detaylardaki benzerlik oldu. Kalabalık alanlarda tacize uğrayan kadınlar, o alana ya da caddeye çıkarak hata yaptıklarını düşündüklerini söylediler mesela. Birçoğu kıyafetini anlatırken “askısı kalındı” “yelek vardı ama boyu uzundu” “eteğim/şortum kısa değildi” gibi açıklamalarda bulundular. Aslında hepsiyle detaylı konuştukça, uğradıkları tacizden dolayı suçlu olmadıklarını söyleseler de, bir kadın olarak taciz sonrasındaki o hissi ben de çok iyi biliyorum. “Bu neden benim başıma geldi?” sorusunun akabinde gelen kendini suçlu ve utanmış hissetme durumu. Çoğu, onları dinlediğim için teşekkür etti, anlatmanın ve dertleşmenin bile hiç yoktan iyi olduğunu söyledi. Mesajlarına dönüş yapmamı bile beklemeyenler vardı aralarında! Kadınlar olarak taciz konusunu her konuşmak istediğimizde o denli bastırılıyor ve suçlanıyoruz ki, uğradığımız tacizi anlatırken bizi yargılamadan dinleyen insanlara şaşıyoruz elbette!
Evet, kadınlar artmakta olan muhafazakâr ve eril baskıdan korkuyorlar. Fakat çoğu bunun eskiden beri böyle olduğunu, sadece artık daha sık ve görünür olduğunu dile getirdiler. Şort giymesi bahane edilerek tacize uğrayan Ayşegül’ün vakası münferit bir olay değil. “Bu kıyafetle sokağa çıkarsam taciz edilir miyim?” kaygısı her zaman vardı. Faillerin taciz konusundaki rahatlığı ise, elbette muhafazakâr zihnin kadın bedeni üzerindeki tahakküm iddiası ve mevcut yasaların cinsiyetçi kararlarla uygulanması ile pekişti. Erkeklerin taciz için her zaman bir bahanesi olduğu ise su götürmez bir gerçek. Ne giydiğimiz şort taciz edilmemizin sebebi, ne de taktığımız başörtüsü tacize uğramayacak olmamızın göstergesi. Erkekler taciz etmek için bir ideolojinin arkasına sığınıp, kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkını kendilerinde her zaman bulacaklar. Şort giydiği için otobüste tacize uğrayan Ayşegül’ün davasını savunurken, sağcısından solcusuna birçok erkeğin sosyal medyada biz feministlere saldırmasında da bunu gördük. Şiddete uğrayan bir kadının vakası üzerinden yine feminizm düşmanlığı üretildi ve feministlere nasıl tepki vermeleri gerektiği konusunda had bildirildi. Bu nedenle, biz kadınlar olarak, hele ki bu artmakta olan karanlığa karşı, kendi bedenlerimiz üzerindeki söz hakkından asla feragat etmemeli, dayanışmaya, birbirimize destek olmaya devam etmeliyiz.