Milliyet ve Taraf gazetelerinin 22 Mart Perşembe günü manşetleri aynı bilgiyi paylaşıyordu. Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila ile Taraf Ankara Temsilcisi Lale Kemal, hükümetin PKK ve Kürt sorunu konusundaki yeni stratejisini kamuoyuna duyurdular.
İzleyen günlerde Bila ve Kemal’in yazılarıyla duyurulan “yeni strateji”den hükümetten kimsenin haberi olmadığı yolundaki AKP temsilcilerinin açıklamalarını okuduk. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de plandan haberi olmadığını, konuştuğu bakanların da bilgisi bulunmadığını tespit ettiğini duyurdu.
AKP’de Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakın isimlerin Bila ve Kemal’e “yeni strateji” diye duyurdukları anlaşılan planın odağını Oslo süreci diye adlandırılan PKK ile görüşmelerin sona erdirilmesi oluşturuyordu. Artık PKK ile silah bırakması dışında hiçbir görüşme yapılmaması ve örgütün hiçbir düzeyde muhatap alınmamasını içeren haberlerde parlamento zemini dışında çözüm aranmayacağı ve silaha silahla cevap verileceği unsurları öne çıkıyordu. Yeni anayasada “Kürt kimliğine yer verilmeyeceği” de dikkat çeken diğer bir noktaydı ki; bu husus birçok sivil toplum örgütlerinin anayasa tekliflerinde de “hiçbir etnik kimliğe vurgu yapılmaması” olarak ifadesini buluyor.
“Güvenlikçi anlayışa dönüş” olarak yorumlanan bu haberler ışığında karşımızda olanın “yeni” değil, bir ara kenarda tutulan “eski” plan olduğunu söyleyebiliriz. Bir başka deyişle, Oslo’da PKK ile görüşmek üzere Başbakanlık ve MİT yetkililerini görevlendiren Başbakan, bu tarihsel nitelikteki açılımdan vazgeçmiş, PKK’nın istismar ettiğini düşündüğü bu adımı “hata” olarak değerlendirmiş görünüyor. Nitekim Başbakan bu yönelimini, seçimden sonra kurduğu hükümette İçişleri Bakanlığı’na İdris Naim Şahin’i getirerek, grup konuşmalarında BDP’ye tekrar diyalog inşa etmeyi güçleştirecek ölçüde ağır eleştiriler yönelterek uzun süredir belli ediyordu.
Başbakan’a günlük notlarını tutacak, önemli konuşmalarını hazırlayacak kadar yakın olan AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan da, “yeni strateji” diye 22 Mart’ta manşetlere çıkan planı, daha önce Yeni Şafak ve Star gazetelerindeki köşesinde yazılı olarak kayda geçirmişti.
Akdoğan’ın bu yazılarını hatırlayınca AKP ve hükümet temsilcilerinin “yeni plandan haberimiz yok” açıklamalarını biraz hayret ve biraz da gülümseyerek izledim. Başbakan’ın “iç kabinesi”ndeki en önemli isimlerden olan Akdoğan’ın köşesine düştüğü bu kayıtlardan bazılarını birlikte hatırlayalım.
- Hükümetin güvenlik politikalarından vazgeçmesi veya mücadeleyi gevşetmesi söz konusu olmayacaktır. Nitekim Başbakan Erdoğan grup konuşmasında operasyonların aynı kararlılıkla süreceğinin sinyalini verdi. (…) Hükümet, son dönemde izlediği politikalarla halkın desteğini arkasına almış durumdadır. Nitekim Aralık'ın ikinci yarısında yapılan anketler de bunu ortaya koymaktadır. ANAR'ın 17-25 Aralık'ta 26 şehirde 5193 denek üzerinde gerçekleştirdiği anketin sonuçları, güvenlik politikalarına yönelik büyük bir halk desteği olduğunu göstermektedir. (…) KCK operasyonları konusunda da hükümetin duruşuna yönelik ciddi bir kamuoyu desteği oluştuğu anlaşılıyor. KCK'nın masum bir yapılanma olmadığı ve terör örgütünün parçası olduğu kanaatini taşıyanların oranı yüzde 62'dir, sadece yüzde 15.9 bu kanaati paylaşmamakta veya yürütülen operasyonları eleştirmektedir. (Yeni Şafak / Yılın İlk anketi / 5 Ocak 2012)
- 15 Şubat’tan itibaren yeni bir kalkışmaya hazırlanan terör örgütü ve bölgede Türkiye'nin etkisini kırmaya çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Asker, polis ve istihbarat örgütlerinin uyumunu ve motivasyonunu güçlendirerek ortak hareket etmek, terörle mücadele açısından hayati derecede önemlidir. Ne Ergenekon davası sulandırılmalıdır, ne KCK / PKK ile mücadele akamete uğratılmalıdır,.. AK Parti iktidarı maruz kaldığı sıkıntılı duruma rağmen bu kararlılıktadır. (Yeni Şafak / Her türlü oyunun farkındayız / 15 Şubat 2012)
- PKK ile yürütülen görüşmeler hiçbir zaman müzakere anlamı taşımamış, devletin herhangi bir tavizde bulunmasına sebep olmamıştır. Son dönemde İmralı ile devletin yürüttüğü bir müzakere veya diyalog söz konusu değildir. Terör örgütünün izolasyon olarak yaygara kopardığı bu durum, taktiksel ve konjonktürel bir tavır değildir. Önümüzdeki aylarda diyalogun yeniden başlayacağı iddiaları ise tamamen spekülasyondan ibarettir. Kürt meselesinin ve terör sorununun nihai çözümü için diyalogun gerekli olduğuna dair yaklaşımlar kadar bunun fayda değil zarar getireceğine yönelik kanaatler de bulunmaktadır. Hükümetin şu anki politikası bellidir. Şahsen benim kanaatim de bunun farklı sıkıntılara zemin hazırladığı, kötü niyetli aktörlerle arayış içine girmenin fayda getirmediği yönündedir... (Star / 21 Şubat)
- Hükümet hiçbir zaman PKK'nın amacına hizmet edecek sözler vermemiş, PKK ütopyasını onaylayan bir yaklaşım içinde olmamış, taviz şeklinde yorumlanabilecek kabullerin içine girmemiştir. (…) Kürt meselesinin ve terör sorununun nihai çözümü için diyaloğun gerekli olduğuna dair yaklaşımlar kadar bunun fayda değil zarar getireceğine yönelik kanaatler de bulunmaktadır. Hükümetin şu anki politikası bellidir. Son dönemde İmralı ile devletin yürüttüğü bir müzakere veya diyalog söz konusu değildir. (Yeni Şafak / Diyalog söylemi / 22 Şubat 2012)
- İmralı, Kandil veya örgütün Avrupa kanadı ile görüşmenin faydası olur mu, olmaz mı? Bu soruya teorik olarak verilecek cevap ile yaşananlardan dersler çıkarılarak verilecek cevap farklı olabilir. Benim vurguladığım husus şudur: 1. Görüşmenin başlamak üzere olduğu söylentisi bir spekülasyondur. 2. Mücadelenin geçici ve taktiksel olduğu tezi doğru değildir. Devletin ne yapmadığını söylemek başkadır, ne yapıp yapmayacağını bağlayıcı şekilde taahhüt altına almak başkadır. Devlet hiçbir zaman çıkıp da elini açık etmez, kendi hareket alanını daraltacak bağlayıcı taahhütlere girmez. . (Yeni Şafak / Diyalog söylemi / 22 Şubat 2012)
Siyaset biliminde doçentlik derecesi bulunan ve yazılarının ağırlıklı bir bölümünde PKK ve Kürt sorununu ele alan Akdoğan’ın ocak ayından beri dile getirdiği görüşlerden bazı satırlar böyle. Seçimden önce, AKP’nin Kürt sorununun çözümü yolunda devleti ve medyayı dönüştürdüğünü, sıranın parti tabanına geldiğini belirterek sandıktan çıkacak desteğin bu açıdan da önemli olduğunu vurgulayan (5 Kasım 2012 / Yeni Şafak) Akdoğan’ın yazılarında, Başbakan’ın nabzını da yansıtan, rota değişikliği bir süredir dikkat çekiyor.
Nitekim Hasan Cemal, 25 Şubat’ta “Devletleşerek demokratikleşmek mi?” başlığıyla Milliyet’te yayımlanan yazısında Akdoğan’ın dilinde “devlet” vurgusunun giderek ağırlık kazandığına işaret ediyordu.
Hâl böyleyken “Yeni stratejiden haberimiz yok” diyen AKP ve hükümet temsilcileri için ne düşünmeliyiz?
Başbakan’a en yakın isimlerden Yalçın Akdoğan’ın durumu aylardır ilan ettiği yazılarını mı okumuyorlar?
Yoksa “yeni strateji” diye duyurulan stratejiyi gerçekten yeni bir strateji mi sanıyorlar?
İdris Naim Şahin’lere rağmen umalım ki Türkiye, bir kez daha aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etme hayalinin peşine düşmesin…