Mülkiye kapısından çıkmamla Cumhuriyet Ankara Bürosu'nda gazeteciliğin kapısından ilk adımı atmam arasında bir hafta vardı. Ankara, 1980'lerin ikinci yarısı.
Yıldız yağan o Cumhuriyet'in Ankara Bürosu'nda gece muhabirliği, belediye muhabirliği, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yaptığım yıllarda Tolga Şardan, Rüzgârlı Sokak'taki Ulus gazetesinde adım attığı gazeteciliği Milliyet'te sürdürüyordu. Sadece polis/emniyet/yargı bürokrasisinde olan bitenleri izlediği o yolda, ciddi bir yetkinliğe ve etkinliğe ulaşan nadir gazetecilerden biri oldu. Yaklaşık çeyrek yüzyıl önce; 1990'larda Fethullah Gülen cemaatinin emniyetteki örgütlenmesini belgelerle ortaya koyan gazeteci de, Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde emniyetteki ilk resmi ifadesine ulaşan gazeteci de Tolga olacaktı.Yıllar içinde Yargıtay ve Danıştay'daki nüfuz ticaretine ilişkin haberlerle, T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu ile birlikte hazırladıkları ve 2004'te Abdi İpekçi Gazetecilik Ödülü'ne değer görülen Alaattin Çakıcı ve benzeri dosyalarla -deyim yerindeyse- gazeteciliğe yağan bir gazeteci oldu Tolga.Tolga'nın gazeteci olarak güvenlik bürokrasisine odaklandığı yıllarda, Servet Yılmaz Polis Akademisi'ni bitirdi. 1990 yılındaki mezuniyetinin ardından koyulduğu kariyer yolunda Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı'na kadar yükseldi, Ağustos 2017'den beri Ankara Emniyet Müdürlüğü görevini yürütüyor.
Tolga Şardan, Nisan 2019'dan beri T24'teki "Büyüteç" köşesinde önemli haberler, analizler, dosyalar, yorumlar yayımlıyor. Bu çalışmalarıyla, geçen yıl Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü'nü kazandı. Ödül jürisinin Tolga Şardan'ı ödüllendirme gerekçesini de not edelim: "İktidarın karartma uygulamaya çalıştığı adliye haberciliği alanında okuru haberle buluşturma çabası."
Tolga'nın T24'teki yazılarına, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz da konu oldu. Tolga, müfettiş raporunun da dayanak olduğu yazısında Yılmaz hakkında Emniyet'te cereyan eden süreci, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yakın mesaisini kaleme aldı.Elbette özel bir önyargımız yok, ancak Servet Yılmaz bu yazılardan hoşlanmadı. Olabilir, sıra dışı bir durum değil. Yazılarda maddi hata bulunduğunu, hakkaniyetli davranılmadığını düşünebilir, karşı görüşünü açıklar. Kuşkusuz, gazetecilik hata yapmamayı gözettiği ölçüde, hata yaptığında düzeltme yapmayı/cevap hakkını kullandırmayı da gözetmelidir. Yanlış gazeteciliğin hataya sadakat yollarına sapmadan T24'te böyle yapıyoruz.
Ancak Servet Yılmaz, herhangi bir açıklama yapmadı, bunun yerine dava yoluna başvurdu. Ceza davası için suç duyurusu yaptı, tazminat talebi için hukuk davası açtı. Hakkıdır. Ama tam bu noktada, bir dizi tuhaflık yaşadık. Hayatları hukuk dışı yollarla karartılan, özgürlükleri ellerinden alınan onca insan varken bu da bir mesele mi, diye düşünenlere itirazım olmaz; ancak yine de ısrarla sürdürülen bu tuhaf süreci kayda geçirmek istedim.
Birincisi ve en önemlisi; Emniyet Müdürlüğü'nün "Terörle Mücadele Şubesi"ne davet edilmemizdi. Neden, ne alakası var? Bir gazetecinin, müfettiş raporuna da dayanarak kaleme aldığı, hiçbir hakaret, kışkırtma vs. içermeyen bir yazısı, nasıl oluyor da Emniyet'in "Terörle Mücadele" şubelerinde sorgulama konusu edilebiliyor?
Bu devletin savcıları, polis teşkilatı, hakkındaki yayınlarla ilgili şikâyette bulunan vatandaşların gazeteci muhataplarını "Terörle Mücadele Şubesi"ne mi davet ediyor? Böyle bir usul, böyle bir rutin mi var? Yoksa, bu Ankara Emniyet Müdürü'nün hoşlanmadığı gazetecilere ilişkin bir özel tarife mi?"Terörle Mücadele Şubesi'nde ne işimiz var" sorusuna verilen yanıtı da paylaşalım:Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz hakkındaki yayında, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın ismini ve fotoğrafını kullanarak Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ı terör örgütlerine hedef göstermek!Yılmaz'ın suç duyurusu üzerine Terörle Mücadele Şubesi'nde yapılan sorgulamada dile getirilen bir iddiayı daha not ederek bu bahsi geçelim. Bugüne kadar yüzbinlerce haber ve yazı yayımlanan T24'te, hakkında yayımlanan toplam 3 (üç) yazıya işaret edilerek "Servet Yılmaz için neden sistematik yazılar yazıldığı" yöneltilen diğer suçlama.
Emniyet koridorlarında çok dolaştık, halen de dolaşıyoruz, alışığız; ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti Ankara'nın Emniyet Müdürü olan, devlet protokolünde özel bir yeri bulunan bir bürokrat adına çok yazık.
Halen internet ortamında, devletin resmi ajanslarından ulusal ve yerel yayınlara, televizyonlardan sosyal medyaya kadar her yerde binlerce fotoğrafı ve görüntüsü dolaşan Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz; fotoğrafını yayımladığımız için 35 yıldır alnının akıyla gazetecilik yapan Tolga Şardan'ı, yayının sorumlusu olarak beni, yıllardır T24'te çalışmayan bir diğer meslektaşımı Terörle Mücadele Şubesi'ne çektiriyor! Ve Servet Yılmaz'ın, yayımladığımız için bizi "terör örgütlerine hedef göstermek"le suçladığı fotoğrafı, halen Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde -doğal olarak- yayımlanıyor. Doğal olmayan, o fotoğrafı yayımlayarak Ankara Emniyeti'ni, "Servet Yılmaz'ı terör örgütlerine hedef göstermek"le suçlamak olurdu, değil mi!
Süreçteki ikinci tuhaflığa gelince… Servet Yılmaz'ın suç duyurusu üzerine, yaklaşık dört yıl önce T24'ten ayrılmış meslektaşımız Miray Tamer de Terörle Mücadele Şubesi'nde ifadeye çağrıldı. Tazminat için açılan hukuk davasında da Tamer'e -sorumlu yazı işleri müdürü- olarak tebligat yapıldı. Cevap dilekçesi yazıldı, maddi bir hata yapıldığı vurgulandı, Miray Tamer'in 15 Temmuz 2018'de T24'ten ayrıldığı "işten çıkış bildirgesi" eşliğinde gönderildi.
Servet Yılmaz'ın avukatı Ömer Hakan Baştımar, cevaba cevap dilekçesinde Miray Tamer'in 2018'den beri T24'te çalışmadığına ilişkin olarak, resmi doküman eşliğinde yapılan açıklamanın yalan olduğunu öne sürebildi:
Şu satırlar Servet Yılmaz adına mahkemeye yazılan o dilekçeden:"Şöyle ki, T24 internet gazetesinin sitesine girildiğinde (…) Yazı İşleri Müdürü'nün Miray Akın, Genel Yayın Yönetmeni'nin Doğan Akın, kuruluş tarihinin 1 Eylül 2009 olduğu bilgilerine ulaşılmaktadır.İnternet haber sitesinin herkese, resmi makamlara açık bilgileri bu şekilde iken, şahısla şirket arasındaki iç ilişkinin üçüncü kişileri bağlamayacağı açıktır. Dilekçe ekinde sunulan belgede de açıkça görüldüğü üzere T24 internet haber sitesinin yazı işleri müdürü Miray Tamer'dir. Her nedense, haber editörü olarak bir dönem Tempo24 Basın Yayın Prodüksiyon Ltd. Şti. çalıştığını, yayınlardan sorumlu tutulamayacağını savunan davalı, internet sitesinin ilgili sayfasında halen hangi nedenle yazı işleri müdürü sıfatını taşıdığını açıklamayı gerekli görmemiştir.
Davalının cevap dilekçesi içeriğini, açıklamalarımız kapsamında kabul etmemiz mümkün değildir. Davalı yazı işleri müdürü sıfatıyla yapılan yayınlardan sorumludur.Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alınarak, tamamen mesnetsiz davalı savunmalarının reddi ile haklı davamızın kabulüne karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz."Neresini düzeltelim bu acıklı dilekçenin? Miray'ın soyadı, dilekçedekinin aksine Akın değil, Tamer. "T24 internet sitesine girildiğinde" hiçbir yönetsel ve editoryal kadroda Miray Tamer'in adı geçmiyor. 2018'den beri T24'te çalışmıyor, SGK belgeleri de bu beyanı ispatlıyor.Peki bizim yalanımızı ortaya çıkaran "dilekçe ekinde sunulan belge" ne imiş, dilekçeden aynen aktarıyorum:EKİ: T24 internet sitesinin Vikipedi sayfasıAvukat Baştımar, aleyhte delil sandığı Vikipedi'deki maddelerde, misal devlet büyükleri hakkında neler yazıldığını biliyor mu?
Vikipedi'de öyle yazıyormuş, o nedenle, sundukları resmi belgeye rağmen T24 ve Miray Tamer yalan söylüyormuş.İnanması güç, ama Ankara Emniyet Müdürü'ne vekâlet eden bir avukat, Ömer Hakan Baştımar, 'Vikipedi'yi T24 yayını yerine koyuyor, bunu mahkemeye sunuyor ve yıllardır T24'te çalışmayan bir gazeteci T24 adına açılan bir davada -Terörle Mücadele Şubesi turundan sonra- "davalı" durumuna getiriliyor. Aynı avukat, yalan beyanda bulunduğunu öne sürdüğü T24'ün sitesine girildiğinde "açıkça Miray Tamer'in Yazı İşleri Müdürü olarak görüldüğünü" öne sürerek -maalesef- yalan söylüyor.Ne demiştik, Ankara Emniyet Müdürü adına çok yazık…
Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın başvurusu üzerine yaşadığımız süreçteki diğer tuhaflık da, iki hafta kadar* önce aldığım bir telefonla oldu. Bir kez daha İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nden arayan bir polis memuru; "T24'ün sorumlu müdürünün kim olduğunu" sordu. Kendisine "Servet Yılmaz adına yapılan başvuruyla ilgili olarak mı arandığımı" sordum. Teyit gelince, "Künyemizde sorumlu müdür olarak sadece benim adımın yazılı olduğunu" söyledim. "T24 künyesine girip baktıklarını, sadece benim adımı gördüklerini" belirtti, "ancak yine de bize sormak istediklerinin" altını çizdi:"Başka bir sorumlu müdür yok mu?"Yok tabii. Ancak arayan polis memuru, bu yanıtımı yazılı olarak da Terörle Mücadele Şubesi'ne fakslamamı, faksladıktan sonra verdiği numaraya bildirim yapmamı istedi.Terörle Mücadele Şubesi'nin, Servet Yılmaz'a, "başka birini bulamadıklarını" ispat etme çabası nedeniyle, T24 künyesine ek bir künye beyanını da faksladık.37 yıldır gazetecilik yapıyorum, Cumhuriyet, Milliyet, Doğan Burda Dergi Grubu ve T24'te yıllarca yönetsel görev üstlendim, bugüne kadar böyle bir soruşturma, böyle bir sorgulama gerçekten görmedim, duymadım. "Adı saklı tutulan sorumlu yazı işleri müdürü" olur mu? Bugüne kadar herhangi bir yayına, künyelerinde yazılı olanlar dışında isim sorulduğu oldu mu? Daha beş yıl önce içlerindeki kimi personel darbe girişimine bile bulaşmış "savcılıkların", "terörle mücadele" birimlerinin başka işi, meşgul olmaları gereken daha ciddi meseleleri yok mu?Son derece makul, müfettiş raporuna da dayanan, varsa hatası düzeltmeye ve cevap hakkına elbette açık bir gazetecinin yazıları için, biri T24'te çalışmayan üç gazetecinin "Terörle Mücadele Şubesi"nde ifadelerinin alınması, tazminat talepleri için ayrıca "gelir tespiti" ifadeleri vs. yetmiyor, "Terörle Mücadele Şubesi" turları için başka gazeteciler aranıyor.
Ankara Emniyet Müdürü adına çok yazık…
Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün resmi internet sitesindeki "Misyonumuz" başlığı altında "Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve toplumun düzen içerisinde yaşamını sürdürmesi için hukuk ilkeleri içerisinde güvenlik hizmeti sunmaktır" ifadesi yer alıyor.
Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz, ilan ettiği bu misyonun merceğinden yukarıda özetlediğim icraatına bakınca ne görüyor acaba? "Temel hak ve özgürlükleri korumaya yönelik hukuk ilkeleriyle verilen bir hizmet" mi; yoksa her satırı dökülen avukat dilekçeleri ve ahbap-çavuş hukuku eşliğinde gazetecileri yıldırma çabası mı?Mülkiye'yle başlamıştım. Belki uygulama devam ediyordur; o yıllarda, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, Polis Akademisi'nden de öğrenciler olurdu. Olan bitene bakınca; ağırlıklı olarak hukuk, hukuk devleti, insan hakları eğitimine odaklanılan o derslere, Polis Akademisi öğrencisi olarak Servet Yılmaz'ın yolu hiç düşmedi mi, diye merak ediyorum.
Velhasıl kamusal bir yükümlülükle oturduğu koltukta kişisel bir operasyon yürüttüğünü düşündüren Servet Yılmaz; polis teşkilatında hızla yükselmiş, şube, ilçe, il emniyet müdürlüklerine atanmış, Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yapmış, nihayet Başkent Ankara'nın Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmiş bir yüksek bürokrat.
Bu mesleği seçtikten sonra genç yaşlarında önemli mevkiler kazanmış bir insana, hayat başka ne verebilirdi? Kendisine bu kadar cömert davranmış bir hayattan başka ne bekliyor da, bir açıklama yapmak yerine terörle mücadele ekipleriyle gazeteci kovalamaya çabalıyor?Bu çabasında umduğunu bulamayacak elbette. Sadece "Yakışıyor mu" diye sormak isterdim, ancak yanıtı biliyorum.
* Neden iki hafta sonra yazdığım soru işareti doğurabilir. Servet Yılmaz, annesi Ayşe Yılmaz hanımefendiyi yaklaşık iki hafta önce, 2 Şubat'ta toprağa verdi. Müteveffa Ayşe Hanım'a huzur, Servet Yılmaz ile yakınlarına başsağlığı ve sabır dileyerek…