Her kısa tatilimin geleneği, üç gün için yollarına düştüğüm Saraybosna’da da tekrar etti. Bu sefer, T24’ün odağına yerleştirildiği “Aslı Erdoğan asparagası” patladı. T24’ün de eklenmekten kendisini esirgeyemediği, “amasız mamasız hatalı olduğu” bir asparagastan söz ediyorum. Ama aynı hatayı yapan onlarca mecra arasında ilk adımda sadece T24’ün açık bir özür dilediği bir yalan rüzgârından... Ve bu duruma rağmen, bir kez daha hevesle sadece T24’ü hedefe oturtarak slogan da atan abilerimizden/ablalarımızdan söz ediyorum.
Malum, yazar Aslı Erdoğan’ın İtalya’da yayımlanan La Republica’ya verdiği söyleşi, hem bu gazetede, hem de metni Fransızca’ya çeviren Le Soir’da, yazara ait olmayan sözlerle yayımlandı. BBC’nin La Republica gazetesinin muhabiri ile konuşarak hazırladığı -ve T24’te de yayımladığımız- soruşturmada da ortaya çıktığı üzere; Aslı Erdoğan, kendisine atfen öne sürülen “okullarda bütün Türk çocuklarına Kürt düşmanlığı öğretildiği” ve “HDP dışındaki bütün milletvekillerinin terörist olduğu” gibi ifadeler kullanmamıştı.
La Republica ve Le Soir’da Aslı Erdoğan’a ait olmayan bu sözlerle yansıtılan söyleşi, Türkiye’de de çok sayıda mecra tarafından yayımlandı. Kaynak gazeteye güvenerek bu sözleri sorgulamadan, kontrol etmeden, teyit etmeye çalışmadan yayımlayanlar arasında T24 de vardı.
Güven zaaf da yaratır, T24 de bu zaafa düştü mü, evet.
T24, Aslı Erdoğan’a ulaşıp sormadan yayın yapmakta hatalı mı, evet.
Aslı Erdoğan’ı sosyal medya, gazete sütunları ve köşeleri ve bazı ekranlarda bir linç girişimi karşısında bırakan bu yalan “haber”in yayılmasına katkı verenler arasında T24 de yer aldı mı, evet.
Amasız fakatsız, yüzde 100 hatalıyız, nokta.
Pekâlâ; niyetli-niyetsiz, kasıtlı-kasıtsız bu yalanı yazan iki kaynak gazete ile bu yalanı yayan onlarca mecra olması T24’ü “araziye uymak” gibi, “ölü numarası yapmak” gibi bir sahtekârlığa sürükledi mi; hayır!
T24, yurt dışında bulunduğunu öğrendiği Aslı Erdoğan’a ulaştı, “kendisine atfen yayımlanan sözleri söylemediği”, “Le Soir’a söyleşi bile vermediği” açıklamasını aldı. Kurumsal olarak da Aslı Erdoğan'dan özür diledi. Ve Erdoğan’ın bu yalanlamasını, “Aslı Erdoğan’dan açıklama, T24’ten düzeltme ve özür” başlığıyla manşetten yayımladı. Bu özrü ayrıca yaklaşık 1,5 milyon sosyal medya takipçisiyle paylaştı.
T24, köhnemiş gazeteciliğin ne “inkâr” yoluna saptı, ne de özrünü köşe bucak sakladı. Aslı Erdoğan’ın yalanlamasını duyuran haberinin başlığına çektiği özrü 24 saatten fazla manşetinde tuttu.Sonuç?
Sosyal medya mesaisindeki abilerimiz/ablalarımız tarafından bu fahiş hatanın yaratıcısı, tek faili gibi hedef alındı: “O işler öyle değilmiş”, “tesadüfi bir hata gibi görünmüyormuş”, “Fransızca öğren de gel T24”müş, “defalarca özür dilemezse olmaz”mış, “ahlaksız”mış vs...
Bunları yazanlar, tepkilerine bir satır da olsa “Bu hatayı onlarca mecra yaptı, ama -gecikerek de olsa- sadece T24 Aslı Erdoğan’ı buldu, yalanlamasını duyurdu ve hemen ertesinde sadece T24 özür diledi” diye eklemedi, ekleyemedi.
Elbette Erdoğan’ın açıklamasını almak ve “özür” her şeyi çözmez, çözemez.
Bu durum; Aslı Erdoğan’a ve okurlarımıza karşı hatamızı hafifletmez. Bu bir gerçek. Ancak; bu hatayı yapan onlarca mecra içinde çaba göstererek yalanlama açıklamasını alan ve ilk gün açıkça özür dileyen (ertesi gün Independent Turkish Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek de özür diledi) tek mecranın T24 olması da bir gerçek.
T24’ün hatasını haklı olarak eleştirirken, T24’e tepki gösterirken, T24’ün bu hatadan sonraki çabasını görmezden gelirseniz, mesele sadece bu “asparagas” zinciri olmaz, siz de olursunuz. Gerçeği porsiyonlara ayırıp, -nedendir bilmiyorum- işinize gelmeyen taraflarını saklarsanız, size dair bir meseleyi de konuşmaya başlarız.
İnsan, toplum, gerçekler, velhasıl hayat bir koalisyon da sayılır. İyi-kötü bazen iç içe geçer; hayat doğrular ve yanlışları düpedüz bir çizgiyle ayrılmış iki ayrı tarafa dümdüz bir mantıkla tayin etmiyor. İnsan olmanın serüveni; doğrunun içindeki yanlışı, yanlışın içindeki doğruyu ayırt etmeye dair bir kemale ermeyi de kıymetli bir yere yazıyor.
Olaydaki hatasını kabul eden T24’ün, bin bir çile çektirilirken de -elbette gazetecilik görevinin gereği olarak- hukukunun peşinde koştuğu Aslı Erdoğan’ı hedef alan “niyet edilmiş, kasıtlı bir yanlış” yapması için nasıl bir sebebi olabilir, diye sormayanlar var...
Sosyal medya kalabalığı için mesai yapan, bazıları sosyal medyada acıklı bir kariyere de başlayan abiler ve ablalar, neden gerçekleri porsiyonlara ayırmaya tenezzül ediyorsunuz?
Sosyal medyada “hiçbir şey vermeden bir şey vermek” oyunu oynayan o kalabalıklara niye katılıyorsunuz?
Alkışı peşinde kara sevdaya düşülen o kalabalıklar, insanları/kurumları paçalarından çekerek geriye doğru eşitleme kültürünün de karanlığıdır. Neden o karanlığın sakinleri, hatta sahipleri arasına katılıyorsunuz?
Gazeteciliğin berbat mazisiyle özdeşleştirerek T24’ü de bütün o kötülüklerle “geriye doğru” eşitlediğinizde daha iyi mi hissedeceksiniz? Hep sandığınız gibi “herkes kötü, siz iyi” mi olacaksınız?
Neden, sadece kendinizle dolmuş zihninizde, sahici, saklanmamış, apaçık bir gazetecilik özrüne küçücük de olsa bir yer açamıyorsunuz?
Neden, yanlışı eleştirmenin yanına doğruluk çabasını teşvik etmeyi de, hiç olmazsa iliştiremiyorsunuz?
Neden, gazetecilik için sözüm ona doğruları temsil eden makamlardan konuşurken, karşınızda kim olursa olsun ayırt etmeden, hep çürümüş gazeteciliğin kastedilmiş hatalarıyla aziz olmaya çalışıyorsunuz?
Neden, sürekli ne olmamız gerektiğine dair buyurgan görüşler tebliğ ederken ne olduğumuzla ilgilenmemeye çalışıyorsunız?
Karşısında alıştığınız düzeni kuramadığınız T24’ün, ezberlerinize uymayan hasletleri size neden acı veriyor?
Neden, hep tepki gösterdiğiniz gazeteciliğin gerçeği çarpıtma yollarında siz de kaybolup, haklı olabilecek eleştirilerinizi sıradağlar gibi uzanan egolarınızın çöplüğüne atıyorsunuz?
Biz T24’te gazeteciliğin bütün doğrularını temsil ettiğimizi, bütün sorulara doğru yanıtlar ürettiğimizi iddia etmiyoruz. Mümkün değil, edemeyiz.
Ama hiçbir kişi, kurum, dernek, fon, şu bu’dan tek kuruş almadan, ancak imkânlarımız nispetinde gazetecilik yapmaya; finansal ve ideolojik takıntılardan bağımsız gazeteciliği kurumlaştırmaya çalışıyoruz.
T24 söz konusu olduğunda karşısında köhnemiş gazeteciliğin hastalıklarını arayanlara, o hastalıkları gördüğünü sanınca sevinçten kanatlanıp alkış peşinde uçanlara, bir “kötü” bulamayınca bir türlü “iyi” olamayanlara, mesleğimize dair sürekli ahlakçı bir dille ahlaksızlık yapanlara pabuç bırakmayız. Köhnemiş medya düzeni adeta işlerine gelen “medya elitleri”nden korkmayız.
Elbette zekânızı da, mesleğinizdeki tecrübeleri de, ama iyileştiremediğiniz için artık varlığını unuttuğunuz yaralarınızı da biliyoruz.
Biraz da siz kapasitenizi bir yumruk gibi kendi boğazınıza düğümleyen egolarınızla yüzleşseniz...
Biraz da siz kafeslerinizi parçalayıp kendi gerçeğinize kavuşsanız...
Biraz da siz, kişiliğinizin tanımak istemediğiniz yanlarına sürüklenmeye cesaret etseniz...
Bu kendinize de, mesleğimize de iyi gelecek.
Hepimize iyi gelecek.