Başbakan Tayyip Erdoğan, Devlet Tiyatroları'nı özelleştirme kararını dün Bakanlar Kurulu'na tebliğ etti. Başbakan'ın bu kararı nasıl aldığına ilişkin olarak fikir verecek bir hükümet dokümanını hatırlatacağım, ancak önce son durumu özetleyelim.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç “işverenin işçilere, yani sanatçılara müdahalesinin dünyanın her yerinde normal olduğunu” söyledi ve özelleştirme kararının kesin olduğunu açıkladı. Bu konuda bir taslak hazırlanması için talimat verildiğini de duyuran Arınç, özelleştirme konusuna “bütün” bakanların katıldığını da söyledi.
Arınç, bu sözleriyle, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da bu karara katıldığını söylemiş oldu. Oysa Günay, Erdoğan'ın geçen pazar günü AKP Gençlik Kolları toplantısında “Devlet Tiyatroları'nı özelleştiriyoruz, buyrun özgürlük. Buyrun istediğiniz gibi oynayın” sözleriyle duyurduğu kararı konusunda yöneltilen sorulara pek o havada yanıt vermemişti. Günay, teklif Bakanlar Kurulu'na gelmeden açıklama yapmak istemediğini söylemekle yetinmişti.
Başbakan, bakanlarıyla ilişkisi konusunda fikir veren açıklamalarını biliyorsunuz. Bir konuşmasında “bakanları kapının önüne koymaktan” söz etmişti Erdoğan. 23 Nisan çocuklarıyla sohbetinde dile getirdiği “Başbakan değil misin, ister asar, ister kesersin... Bu bakanı kovman lazım” diye takılmaları da malum.
Bütün hükümet üyelerinin, hiç akıllarında yokken, Devlet Tiyatroları'nın özelleştirilmesi konusunda aniden fikir birliğine varmalarında Erdoğan'ın bu tavrı ne kadar etkili oldu, onu da bilmiyoruz.
Arınç, “işverenin işçilere müdahale etmesinin normal olduğunu” söylerken bu nedenle özgürleşmesi için tiyatroyu özelleştirme kararını aldıklarının altını çizdi. Bu açıklamadan çıkan iki noktaya işaret ettikten sonra, başlıktaki konuya dönebiliriz.
Birincisi; Erdoğan ve Arınç'ın yaptığı açıklamalar, öncelikle hükümetin “sanat kurumlarında özerklik” esasına yabancılığını ve tahammülsüzlüğünü gösteriyor.
İkincisi; bu açıklamalardan, Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında Devlet Tiyatroları'ndan ayrı bir “genel müdürlük” olan Devlet Opera ve Balesi'nin de özelleştirileceği, dolayısıyla kapatılabileceği anlaşılıyor. Öyle ya, “devlet işveren olarak işçilere müdahale edeceğine tiyatroyu özelleştirsin” yaklaşımının, opera ve baledeki, hatta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Kültür Bakanlığı korolarındaki “işçiler” için de geçerli olmaması için hiçbir neden yok!
“Devletin tiyatrosu olmalı mı, olmamalı mı” tartışması daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor. Ancak o tartışmadan da önemli olan, Başbakan'ın bu kararı nasıl aldığı?
3 Kasım 2002'den beri Türkiye'yi yöneten AKP'nin böyle bir projesi, dolayısıyla bir hazırlığı var mıydı?
Sorunun cevabı için, 2012 bütçesi için TBMM'de yapılan görüşmelerin tutanaklarını okudum. Bir başka deyişle, Kültür ve Turizm Bakanı Günay'ın, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı sunumda, böyle bir hazırlığın izlerini aradım.
Biliyorsunuz; bütçe tasarıları, Anayasa uyarınca mali yılbaşından (1 Ocak) 75 gün önce TBMM'ye geliyor. Bütün kurumların bütçeleri 60 gün boyunca Plan ve Bütçe Komisyonu'nda sırayla ele alındıktan sonra tasarı kalan 15 günde Genel Kurul'da görüşülüyor ve yasalaşıyor.
Bütün bakanlar, ilgili bürokratlarla birlikte Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, bakanlık ve bağlı birimlerin çalışmaları, elde ettikleri sonuçlar ve planlarını içeren birer sunum yapıyorlar.
Günay'ın 22 Kasım 2011'de komisyona yaptığı sunuma ilişkin tutanakların 8. sayfasında Devlet Tiyatroları ile ilgili bölümü birlikte okuyalım:
“Devlet Tiyatrolarında ciddi bir performans artışı var.... Öbür gün Denizli’de Devlet Tiyatroları bir perde açacak. Yeni ve sanıyorum ki, bizim şu son birkaç yıl içinde açtığımız 25’inci ya da 23’üncü perde olacak; rakamlar burada var. Arkasından, Kayseri… Kayseri, Denizli, Manisa ve Ordu da sırada.
Böylece biz, 33’ten almıştık sanıyorum Devlet Tiyatrosu sayısını 2007’nin sonunda ve 60 yapmış olacağız. Yani dört yıllık bir periyotta 60’a ulaştırmış olacağız ki, Devlet Tiyatroları'nın kuruluşundan bu yana da yaklaşık 60 yıl geçti. Böylece 60 sahneyi açmış olacağız, ama benim idealim, Anadolu’da her ilde bir Devlet Tiyatrosu sahnesinin olması. Mutlaka bir bölge tiyatrosu olması gerekmez, ama her ilde haftada bir kez insanlar tiyatro bulma imkânına kavuşmalılar. Bu yaptığımız kültür merkezleri de bunun altyapısını kuruyor.
Aynı şeyi, aynı mantığı, yani turnelerle veya doğrudan doğruya Anadolu’nun her yerine sanat götürme mantığını güzel sanatların öteki birimleri, opera ve balenin öteki birimleri de geliştirmeye çalışıyorlar.
Bir eksikliğimiz var, itiraf etmemiz gerekiyor: Devlet Tiyatroları Türkiye’nin doğusuna gidebilmiş. Van’da Devlet Tiyatromuz var, Diyarbakır’da Devlet Tiyatromuz var. Şimdi Gaziantep’te bir bölge tiyatrosu kurmaya çalışıyoruz. Malatya’da, Elâzığ’da, Çorum’da; bizim dönemde açmıştık perdeleri, daha yaygınlaştıracağız. Ama itiraf etmek gerekir ki (...) bir senfoni orkestrası Türkiye’nin doğusunda bir yerde yok. (...) Biz Samsun’da Opera ve Bale'nin bir birimini faaliyete geçirmiştik. Şimdi, Türkiye’nin doğusunda sadece bir halk müziği korosu değil, ben bir senfoni orkestrası da bulunmasını ve mutlaka yeni perdeler açacaksak, Türkiye’nin doğusunda açılmasını çok önemsiyorum ve sanıyorum ki, bu dönem içinde 2012, 2013 yılları içinde bunları gerçekleştirmeye çalışacağız.”
Daha ayrıntılı veriler bakanlığın “Kültür ve Turizm Verileri” başlığı altında yayımladığı katalogda veriliyor.
Peki Günay'ın TBMM'de yaptığı sunumdan ne anlıyoruz?
AKP hükümetleri döneminde Devlet Tiyatroları sayısının sürekli arttığını, 2012 ve 2013 yıllarında yeni tiyatrolar kurulmasının planlandığını, hedefin “her ile bir Devlet Tiyatrosu kurmak” olduğunu anlıyoruz. Ayrıca Günay, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün de benzer çalışmalar yaptığını, diğer yandan Doğu Anadolu'da senfoni orkestraları kurmayı düşündüklerini anlatıyor.
Demek ki hükümetin, bugüne kadar Devlet Tiyatroları'nı özelleştirme gibi bir planı olmamış. Özelleştirilecek bir kurumun hacminin kısa sürede iki katına çıkarılması,ardından yeni büyüme hedefleri koyulması düşünülemeyeceğine göre durum bu.
Bu tablodan Başbakan'ın Devlet Tiyatroları'nı özelleştirme kararını nasıl aldığını çıkarabiliriz. Daha önce medya patronlarına, kızdığı köşe yazarlarına “Kusura bakma kardeşim, bu dükkânda sana yer yok” demesini tavsiye eden Erdoğan, sanatçıların görüş açıklamasına sinirlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yönetimine yönetmelik değişikliğiyle bürokratların da atanmasını eleştiren sanatçılara kızdı...
Ve sadece bu nedenle “Devlet Tiyatroları'nı özelleştiriyorum” dedi.
Aydınlar da, işte bu “yap-işlet-sinirlen-devret” sürecinde Başbakan tarafından “despotluk”la suçlandı...