Sabah gazetesinin sürmanşetinde dün "Suikastte parmak izi" başlığı vardı. "Sabah'tan yılın ilk bomba yazı dizisi" anonsuyla duyurulan dosyanın ilk bölümünde, Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde kullanılan silah üzerindeki bantta Abdullah Çatlı'nın parmak izlerinin bulunduğu anlatılıyordu. Dizinin sürmanşetteki anonsunda, "1996'da Topal'ı öldüren silahtaki parmak izinin Abdullah Çatlı'ya ait olduğu belgelendi" deniliyordu. Malum, Susurluk'ta ortaya çıkan devlet görevlisi-siyasetçi-mafya bağlantılarını tek başına simgeleyen Topal cinayeti dosyası, eski özel timci Ayhan Çarkın'ın itirafları üzerine yaklaşık 15 yıl sonra tekrar açıldı. Sabah'ta, Ertuğrul Erbaş ve Fatih Ulaş'ın imzasını taşıyan dosya bir toparlama, bir bellek tazelemesi ve olası katkılar açısından elbette önemli. Ancak Bahçelievler katliamı ile Susurluk skandalının kilit ismi Abdullah Çatlı'nın parmak izinin Topal'ı öldüren silah üzerinde bulunmasının Sabah'ın sürmanşetine "yeni bir bulgu" izlenimi verecek şekilde yansıması nedeniyle, olayın 15 yıl önceki hikâyesini hatırlatmak istedim. Zira, cinayetin ardından özel tim polislerini gözaltına aldırıp sorgulatan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun TBMM Susurluk Komisyonu'na bu konuda da verdiği önemli bilgiler var. Ömer Lütfü Topal, 28 Temmuz 1996 gecesi İstanbul'da öldürüldü. Cinayette kullanılan iki silah olay yerinde bırakıldı. Cinayetten hemen sonra Ayhan Çarkın'ın da aralarında bulunduğu üç özel tim polisi gözatına alındı. Ancak zanlı polisler, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın talimatı üzerine dönemin Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin tarafından İstanbul'da teslim alındı ve Ankara'da serbest bırakıldı. Cinayeti çözmek üzere olduğunu belirten Yazıcıoğlu da, bu bilgileri dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve Ağar'ın koltuğuna oturan İçişleri Bakanı Meral Akşener'e aktarır aktarmaz görevden alındı! 'Silahtaki parmak izini 10 milyon izle karşılaştırmak imkânsız' Topal cinayetinin karanlık tarihinin kısa hikâyesi bu. Çiller'in "Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir" sözleriyle sahiplendiği Abdullah Çatlı'nın parmak izlerinin cinayetin işlendiği silahta nasıl tespit edildiğine gelince... Tarih 27 Aralık 1996. Kemal Yazıcıoğlu, TBMM Susurluk Skandalını Araştırma Komisyonu'na anlatıyor. O zamanki Sabah gazetesinin adının da geçtiği tutanaklardan okuyalım: KEMAL YAZICIOĞLU - Bir parmak izi olayı oldu; Abdullah Çatlı'nın parmak izi o şeyde çıktı, silahın sarılı bandında çıktı. Onun çıktığı zaman ben açıktaydım. Olayı müsait. BAŞKAN - Buyurun anlatın. KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, olay olduğu zaman olay yerinde iki adet kalaşinkof bulundu, bir de bir araba başka bir yerde terk edilmiş o bulundu, onun içinde de eldivenler veya mermiler eldivenlerle birlikte, belli ki, bir profesyonel işi bu. Yani, olayı ben incelediğimde o anda eyvah, bu profesyonel işi dedim; ancak, oradaki olay yerinde bulunan şarjörlerden silahlardan bir tanesinin şarjörü veya ikisinin bilemiyorum ama, bir tanesinin iki tane şarjör birbirine bantlanmış. Fazla mermi taşıyabilmek için iki tane şarjör birbirine bantlanmış. Onun özelliği fazla mermi taşıyabilmek silahta -bizim sistemlerimiz içerisinde vardır; özellikle operasyonlarda kullanacağımız şeydir, sıkıştığımız zaman bir noktada fazla mermi kullanalım diye- çift şarjör birbirine sarılır, biri bitince hemen öbürü takılır. Yani, zamandan kazanma olayıdır. Bir de silahta iki şarjörü birden taşıma olayıdır; bunun için yapılır. Bunun üzerine, bir bantta bir parmak izi bulunuyor. Bu parmak izi olay anında, olaydan sonra hemen alınıyor, bizim laboratuvarda muhafaza ediliyor. Yalnız, bu parmak izi, diyelim ki -kesin bilmiyorum net olarak- sağ elin işaret parmağının şu bölümünü alıyor... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Orta parmak. KEMAL YAZICIOĞLU - Sanıyorum. Şu kadar bir bölümünü, bir boğumunu alıyor. Şimdi, bu tek boğumu, bütün diğer parmak izleriyle mukayese etmek mümkün değil. Bunu, ancak, şüphelendiğiniz parmak izleriyle mukayese edersiniz; ama, bu parmak izinin yanında diğer parmak izleri olursa veyahut da daha geniş bir satıh olsa. O zaman bunu kategorilere bölmeniz mümkün. Yani, diyelim ki, Emniyet teşkilatında 10 milyon parmak izi var, bunu o zaman 3 bine düşürebilirsiniz diğer izlerle müşterek olursa. Aksi halde, bunu 10 milyonla karşılaştırmanız gerekir ki, bu yıllar alır. Dolayısıyla, bu tür parmak izleri için, bizde bir yönetmelik vardır, olay olduğu yerde muhafaza edilir, şüphelilerle karşılaştırılır, hiçbir zaman başka yere gönderilmez, talep olmazsa; anlatabildim mi? 'Gazete okuyunca parmak izinden Çatlı'ya ulaştık' YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Otomatik aranmaz diyorsunuz, manüel aramak lazım. Tek tek. KEMAL YAZICIOĞLU - Aranamaz efendim. Tek tek. Yani. şüphelendiğiniz şeyden ararsınız onu. Şimdi, bu parmak izi mevcutken, işte, bizim bu yakalanan Özel Harekâtçılar, sivil şahıslar falan, onlarla da mukayese edildi, tutmadı. Ancak (...), ben açıklayayım o zaman, şeyde, basında, parmak izinin bulunmasından; yani, Abdullah Çatlı'yla mutabakatının sağlanmasından bir iki gün önce basında, Abdullah Çatlı'nın, 1992 yılında, yurtdışına havaalanından çıkarken sahte pasaportla yakalandığını söylüyor ve "Şahin Ekli" şeyiyle müstear adıyla. O zaman, bizim çocuklar "bu yakalandıysa bunun parmak izleri alınmıştır" diyorlar. Hakikaten bakıyorlar ki, Şahin Ekli'nin parmak izi alınmış, 10 parmak izi. Karşılaştırıyor, şak diye oturuyor parmak izi. Bu sefer, Şahin Ekli'nin Abdullah Çatlı olmasının ispatı gerekiyor; yani, onun olduğunun ispatı gerekiyor. O zaman, ölüden (Susurluk'taki kazada ölen Çatlı'nın cesedinden) alınan parmak izleriyle mukayese ediyorlar, oturuyor. Dolayısıyla, bu iş bu şekilde aydınlatılmış oluyor; ama, parmak izinin o bantta bulunması, Abdullah Çatlı'nın silahı bizzat kullanan mı, yoksa silahı hazırlayan mı olduğu noktası belli değildir. O operasyonlarda veya ileride yakalanan şahıslar olursa onların beyanlarından anlaşılacaktır; ama, Abdullah Çatlı'nın bu olayda olduğu kesindir. Bu reddedilmez bir delil... BAŞKAN - Bu olayın bir yerinde var; ama, neresinde? KEMAL YAZICIOĞLU - Bu silahı hazırlamıştır, bu kesindir, silahı hazırlamıştır; ama, tetiği çekmiş midir, çekmemiş midir, o ayrı bir konudur. O, benim biraz evvel arz etmeye çalıştığım, bendeki karinelerin veya işaretlerin değerlendirilmesi ve bilahare, o yönde yan delillerle tespit edilip neticeye varılması şeklinde olur. Sayın Bakan'la, özellikle, yine, tabiî, Sayın Bakan basında çıktığı için Sayın Bakanımız bunları söylüyor mu, söylemiyor mu bilemiyorum; ama, benim kendisine bilgi vermediğimi ifade ediyor. Ben, Sayın Bakanımla iki sefer görüştüm, iki kez. Biri açığa alındığım gün sabahleyin; yani, açığa alınmadan önce sabahleyin yüzyüze. Ben, Sayın Cumhurbaşkanıyla Sayın Başbakanımla görüştükten sonra... SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı adı çıktıktan sonra karşılaştırıldı diyorsunuz o zaman. KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır Abdullah Çatlı'yla birlikte çıktı basında o. Yani, Abdullah Çatlı'nın kod adı veya sahte kimliği Şahin Ekli, bununla yurtdışına çıkarken, Sabah'ta mı, gazetelerin birinde çıktı, o gazetede, Abdullah Çatlı'nın daha önce yurtdışına çıkarken sahte pasaportla yakalandığını yazdı; ama, buradaki kimlik, Şahin Ekli. Şimdi, basın, Mehmet Özbay diyor Abdullah Çatlı'ya, Şahin Ekli diyor, Ahmet diyor, Mehmet diyor olabilir, bunlar değerlendiriliyor. Şimdi, Şahin Ekli adında çıktığı için... Mesela Mehmet Özbay adında çıktığında, Mehmet Özbay varsa onun da parmak izleriyle karşılaştırılır; ama, Şahin Ekli çıkınca, hakikaten baktılar ki arkadaşlar, Sahin Ekli sahte kimliğiyle yurtdışına 1992'de çıkmış, çıkarken yakalanmış, müdüriyete getirilmiş, parmak izleri alınmış. O parmak izleriyle karşılaştırılınca, otomatikman oturuyor. (...) Basının buradaki şeyi doğru. Çiller ve Akşener'in kapısı henüz çalınmadı Yazıcıoğlu, Çatlı'nın cinayet silahı üzerinde parmak izinin bulunmasını böyle anlatıyor. Ömer Lütfü Topal cinayeti konusunda, bilgilerine başvurmak babında bile henüz kapıları çalınmayan Tansu Çiller ile bugün MHP kontenjanından TBMM Başkanvekilliği koltuğunda oturan Meral Akşener, o günler için neler düşünüyor acaba? Mesela “cinayeti çok kısa süre içinde çözebileceğini” kendilerine aktaran Kemal Yazıcıoğlu'nu neden İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden derhal uzaklaştırdıklarını hatırlıyorlar mı?.. Doğan Akın: Susurluk ve Topal cinayeti için 15 yıl gecikmiş sorular Doğan Akın: Topal cinayeti ve Susurluk skandalını çözebilecek bir kayıt