Fethullah Gülen cemaatinin Cumhuriyet yazarı ve gazetenin Yayın Kurulu üyesi Hikmet Çetinkaya ile sürpriz buluşmasını ve görüşmeye ilişkin olarak alabildiğim ayrıntıları bir önceki yazımda özetlemeye çalışmıştım. Cemaatin kurumsal yüzü sayılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda, Çetinkaya buluşmasından bir ay kadar önce, 17 Mayıs'ta bir buluşma daha oldu. Davet edilen isim, Kürt sorununa ilişkin yazıp çizdikleri nedeniyle yaklaşık 17 yıl boyunca hapsedilen akademisyen, “Sarı Hoca” olarak bilinen' İsmail Beşikçi'ydi. Cemaatin Kürt sorunu konusunda açılım arayışının belirtisi olarak gördüğüm bu davet ve ziyaret konusunda aldığım bilgileri birazdan aktaracağım. Ancak ondan önce, Beşikçi davetinin neden “Gülen cemaati için Kürt sorununda açılım mesajı taşıdığı” konusunda fikir verecek bir alıntı yapacağım. Aşağıdaki satırlar, Türkçe bilmeden gittiği ilkokulu yedi yılda bitiren, ardından imam-hatip okuluna gönderilen, kendi ifadesiyle “nur külliyatını okuyan, nur cemaati ile haşır neşir biri” olan ve bugün ODTÜ Felsefe Bölümü'nde öğretim üyeliği yapan Prof. Yasin Ceylan'a ait. Ceylan, Said Nursi'nin hayatının anlatıldığı “Hür Adam” filmine ilişkin yazısında, cemaatin Kürt sorunu ile kurduğu – ya da kurmadığı – bağlantıya değiniyor. 'Nursî Fethullahçıları ırkçılığa cesaretlendirdi' 16 Ocak 2011'de Radikal İki'de yayımlanan Ceylan'ın yazısından aktarıyorum: “... Bir özgürlük savaşçısı olarak Nursi’ye şu eleştiri yöneltilebilir: Özgürlüğe bu derecede müptela bir düşünür, Kürt olduğu halde, Kürt sorununa neden bigâne kaldı? Tabii ki bu bigânelik, yeni rejimde yüksek makamlara yükselmiş ama Kürtlüğünden utanır hale gelen Kürtlerle günümüz iktidarında mevki sahibi Kürtlerin, ülkenin bu temel sorunu karşısındaki suskunluğundan farklıydı. O, memleketin farklı ırk ve kültürden gelen insanlarını, 'İslam ümmeti' potasında birleştirmeye çalışıyordu. Sanki rejimin uyguladığı, yeni ulus modelinin din birliği yerine ırk ve dil birliği ilkelerini koyduğundan habersizdi. Kürtlerin, bu yeni modelin uygulama alanı olarak duçar oldukları perişan hallerini görmez olmuştu Said Nursi. Şeyh Said’in isyana destek talebini reddetmesi, İslam idealine bağlı bir düşünürden beklenen bir karardı. Doğru, ümmet birliği ilkesi, ulusal birlik ilkesinden daha insancıl ve şerefli bir dayanışma modeliydi. Ama farklı ırk ve dile sahip Kürtler, yeni ümmet (ulus) kavramına sığmıyorlardı. Karşı taraf, senin din kardeşliği talebine itibar etmiyorsa, başka bir kardeşliği şart koşuyorsa, senin bu talebinin ve ısrarlı iddianın kıymeti harbiyesi ne olabilir? Hele 'Türkler bin senedir bizi yönetiyorlar, bundan sonra da bizi yönetecekler' sözü, bir özgürlük savaşçısına hiç yakışmamış. Çünkü bu sözler ümmet modeline de sığmaz. Yoksa büyük üstad Türkleri, Kureyş kabilesinin Beni Haşim kolundan mı sandı? İşte bu ve buna benzer Kürtleri önemsemeyen sözleriyle, Nurcuları ve özellikle Fethullahçıları, Türk ırkçılığını mubah görmeye ve Kürt aleyhtarlığı yapmaya cesaretlendirdi. Bu durum, Kürt kimliğinin yok edilmesi konusunda, Kemalistler ile Nurcuları birleştirdi...” Prof. Ceylan, özetle, Nursî'nin “ümmetçilik” anlayışının “Fethullahçıları Kürt aleyhtarlığına ve dolayısıyla Türk ırkçılığına cesaretlendirdiğini” öne sürüyor. Bugün zaman zaman “İslamcılığıyla yarışan ölçüde milliyetçi” bir Gülen cemaatine tanık olabiliyoruz. Nitekim, cemaatin kamuoyuna yansıyan söyleminde “Pantürkist değiliz” vurgusu bu görüntüden kaynaklanıyor. Diğer yandan PKK'nın Güneydoğu'da karşı karşıya geldiği kesimler arasında Gülen hareketi giderek önem kazanıyor. Anayasa değişikliği refarandumundan önce cemaatin bölgede çok sevilen hocalarından imam Aziz Tan'ın Hakkari'de PKK tarafından öldürüldüğü malum. BDP'li Selahattin Demirtaş'ın “Diyarbakır'da 100 kişi bile toplayamazlar” iddiasının aksine Abdullah Öcalan'ın Gülen cemaatiyle diyalog araması da hafızalarda tazeliğini koruyor. Hülasa, Gülen cemaatinin İsmail Beşikçi'yi davet etmesi bütün bu arka plandan bağımsız olarak değerlendirebileceğimiz bir girişim olmadığı gibi, “açılım arayışı” olarak niteleyebileceğimiz bir adım. 'Daveti yapan cemaattir ' vurgusu yapıldı Davet, İletişim Yayınları'nın “saygı armağanı” niteliği taşıyan “İsmail Beşikçi” kitabını yayımlamasının ardından güldeme gelmiş. Beşikçi, Ömer Laçiner aracılığıyla iletilen daveti “memnuniyetle” kabul etmiş. Davete ilişkin olarak yansıtılan ilginç bir ayrıntıyı da not edeyim. Beşikçi'ye, daveti yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Gülen cemaati ile bağı “nereye davet edildiğinizi bilin” mealinde nakledilmiş. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'na “15-20 arkadaşı” ile birlikte giden Beşikçi'ye, önce vakıf konusunda kısa bir brifing verilmiş, ardından konferans salonuna geçilmiş. Beşikçi'nin 45 dakikalık konuşmasının ardından 45 dakika kadar bir soru-yanıt bölümü olmuş. Yapılan konuşmalara ve cemaatin Beşikçi'ye ilişkin izlenimlerine gelince... Beşikçi'nin, Türkiye'deki bütün gelişmeleri, örneğin bütün darbeleri Kürt sorununa bağlaması tartışma yaratmış. 'İslamcılar Çankaya'da, Kürtler sokakta' PKK'nın şiddet eylemlerinden örnekler verilerek “bunun Kürt sorununun çözümüne ne gibi bir katkısı olabilir” soruları karşısında Beşikçi'den gelen cevaplar, cemaat mensupları ve diğer dinleyicileri tatmin etmemiş. Örneğin bir vakıf yöneticisi, bu konuda, “Şiddet konusunda bir şerh düşmesini beklerdik, ama konferans sırasında bunu yapmadı” görüşünü paylaşıyor. Aynı yönetici, şiddet meselesi konusunda sözü İslamcı akımlara da getirerek Beşikçi'ye verdikleri örneği şöyle naklediyor: “İslamcılar da, Kürtler gibi bu ülkenin 'ötekileri'ndendi. Ama İslamcılar sokağa çıkmadılar, şiddete başvurmadılar, yasal partilerle mücadele ettiler, dayak yedikçe demokratlaştılar ve bugün Çankaya'dalar. Ama Kürtler dayak yedikçe radikalleştiler!” Cemaat mensupları, konuşmasına böyle şerh düştükleri Beşikçi için gülümseyerek “Solda Ömer Laçiner'den başka evliya bilmezdik. Beşikçi'yi tanıyınca soldaki ikinci evliya olarak onu gördük” değerlendirmesini yapıyor. “Beşikçi'yi neden davet ettiniz” soruma cemaat üyelerinden “Meseleyi daha iyi anlamaya matuf bir girişimdi” cevabını aldım. Kürt sorunu konusunda Gülen cemaatinden yeni adımlar gelecek gibi görünüyor. Ancak bu adımların BDP'ye ne zaman ulaşacağı şimdilik meçhul. Açılım, cemaat medyasını da kapsayacak mı? Kürt sorunu, Kemalist sol kesim ve Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklar konusunda yeni bir lisan arayan Fethullah Gülen cemaati, bu adımları medyasına da yansıtabilecek mi? Cevap önemli. Zira Gülen cemaatine ilişkin algıyı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı değil, vakıftan daha önce ve çok daha etkili olarak cemaat bünyesindeki gazete, radyo, dergi ve televizyonlar yaratıyor. Gülen cemaati medyası da, başta “adil yargılanma” olmak üzere temel haklar ve özgürlükler karşısında zaman zaman sergilenen çifte standartlarla malul görünüyor. Hikmet Çetinkaya Gülen cemaati ile görüştü! Gülen cemaatinin ABD'deki festivaline Ermeniler sponsor oldu