CHP Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı'nın Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in köşesinde dün (13 Nisan 2011) yayımlanan sözlerini okurken; Türkiye Zekâ Vakfı'nın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı da olsanız, Türkiye ve Dünya Satranç federasyonlarının başkanlığını ve asbaşkanlığını da yapsanız, bu ülkedeki siyaset pratiğinin, etik bir yana, zekânıza da nasıl galebe çalabildiğini düşündüm. Siyasetten önce yazılım ve zekâ oyunları alanında iddialı çalışmalar yapan Emrehan Halıcı Bülent Ecevit'in ilgisine mazhar olduktan sonra DSP'den milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. Ecevit çiftinin en yakınında bulunan az sayıda isimden biri oldu. Ecevit'in Genel Başkanlığı döneminde Grup Başkanvekilliği de yaptığı DSP'den, Rahşan Ecevit'e karşı sergilenen tutumu da eleştirerek istifa eden Halıcı CHP'ye geçti, bu partide Genel Başkan Yardımcısı oldu. Halıcı, yaklaşık iki yıldır Ergenekon davası kapsamında tutuklu olarak yargılanan Prof. Mehmet Haberal'ın CHP'den milletvekili adaylığı konusu partide tartışma yaratınca, Parti Meclisi'nde sorunu nasıl çözdüklerini Çakırözer'e şu ifadelerle anlatmış: “Bülent Bey ile Mehmet Haberal arasında bir sorun olsaydı bu adaylığa en başta ben karşı çıkardım. O dönem Ecevit çiftinin evlerine girip çıkan tek insandım. Kendisinin Haberal’a yönelik olumsuz, suçlayıcı hiçbir sözünü işitmedim. O konuda Bülent Bey ve eşi Rahşan Hanım’ın doktorlara tek sitemi, sağlık durumuyla ilgili çelişkili yönlendirmeleriydi. Yani, akşam gelip ‘İyisiniz, yarın grup toplantısına gidebilirsiniz’ diyorlar ama ertesi sabah tam gidecekken ‘Uygun görmüyoruz, tıbben onayımız yok’ diyorlardı. Programlarına düzenli katılamıyor olması da sağlığıyla ilgili kuşkuları artırıyordu. Ama hiçbir zaman yanlış tedavi uygulandığı yönünde ne Bülent Bey, ne de Rahşan Hanım’dan bir beyan işittim. MYK toplantısında konu gündeme gelince bunları söyleme mecburiyeti duydum.” Halıcı, özetle, en yakınında bulunan isim olarak Bülent Ecevit ile Mehmet Haberal arasında bir sorun olmadığını açıklayınca CHP Parti Meclisi'ndeki havanın yatıştığı mesajını veriyor. Ecevit'in Başkent Üniversitesi macerası Haberal'ın, sahibi olduğu Başkent Üniversitesi Hastanesi'ndeki tedavisi sırasında Bülent Ecevit'i Başbakanlık'tan kasıtlı olarak uzaklaştırmaya çalışmayı içeren bir komployla da suçlanması 2002 yılına uzanıyor. Ecevit, DSP-MHP-ANAP koalisyonuyla kurulan hükümetin Başbakanı olduğu sırada, 4 Mayıs 2002'de rahatsızlanınca Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde kontrolden geçirildi. Buradaki ilk muayenede “bağırsak iltihabı” teşhisi konulan Ecevit ertesi gün taburcu edildi ve evinde istirahate çekildi. Ancak iki gün sonra Ecevit tekrar Başkent Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırıldı, yapılan muayenede kaburga kemiğinin kırıldığı anlaşıldı. Bu kez hastanede 11 gün kalan Ecevit, daha sonra Rahşan Ecevit'in girişimiyle aniden hastaneden çıkarıldı ve tedavisine evinde devam edilmesine karar verildi. Bir süre evde yapılan kontrollerden sonra Başkent Üniversitesi ekibi Ecevit'i 11 Temmuz'da hastanede genel bir kontrolden geçirmek istedi. Ancak Ecevit bu randevuya gitmedi ve tedaviyi o aşamadan sonra Prof. Haberal'ın ekibi yerine Dr. Mücahit Pehlivan üstlendi. Haberal iddianamesine geçen ağır suçlama Ecevit neden Haberal ve ekibiyle randevuya gitmemişti? Herkesin merak ettiği bu soruya cevap, o sırada Radikal'de olan Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı'dan geldi. Halıcı, “Ecevit o randevuya gitseydi, kendisine 'çürük' veya 'iş göremez' raporu verilecek ve Başbakanlık'tan düşürülecekti" diyordu. Yani, Haberal'a yöneltilen Ecevit komplosuna ilişkin suçlamaya inananların başında halen CHP Genel Başkan Yardımcısı olan Emrehan geliyor. Yıllar sonra “Ecevit ile Haberal arasında bir sorun olmadığını” açıklayan Emrehan Halıcı... Mehmet Haberal'ı Ecevit'i Başbakanlık'tan uzaklaştırma komplosuyla suçlarken savcıların temel hareket noktalarından biri, Halıcı'nın iddiası oldu. Açın 3. Ergenekon İddianamesi'nin “Örgütsel İrtibatlar” başlıklı bölümünü, Haberal'ı suçlayan savcıların “delil” olarak değerlendirdiği şu ifadelerle karşılaşacaksınız: “DSP Grup Başkanvekili olan Emrehan HALICI tarafından rahmetli Bülent ECEVİT'in 11 Temmuz 2002'deki son randevuya gitmemesinin nedeni olarak 'Gitseydi, kendisine çürük veya 'iş göremez' raporu verilecek ve bu rapora dayanılarak Başbakanlıktan düşürülecekti' şeklinde beyanlarda bulunduğu (…) anlaşılmıştır...” Hangi Haberal? Halıcı'nın dokuz yıl arayla yaptığı iki açıklamadan iki ayrı Haberal portresi çıkıyor. Ne dersiniz; Halıcı'nın, CHP Parti Meclisi'nde yaptığı “aydınlatma”yı, dokuz yıl önceki sözlerini iddianameye aleyhte delil olarak koyan Ergenekon savcıları için de yapması gerekmez mi? Evet, hangi Haberal? Emrehan Halıcı'nın; Türkiye Zekâ Vakfı'nın kurucusu ve bir zekâ oyunu ustası olarak hakaret gibi görmezse, bu çok basit sorunun cevabını kamuoyuna vermesi gerekiyor. Bülent Ecevit “Yargı” başlıklı şiirinde der ki... kimi aklar kimi suçlarız kimi bağışlar kimi asarız kendimizi başkasında hergün bıçak saplı birinin arkasında vurulan da biziz vuran da